08 Kasım 1995 - Brenda WİLLİAMS' ın evi - Nevada/Abd
Brenda daha fazla dayanamadı. Titreyen dizleri onu taşıyamadı ve yer çekimine yenik düşerek sendeledi. Kevin, kalan son kuvveti ile Brenda'yı yere düşmeden tuttu ve kucaklayıp içeri aldı. Brenda'nın annesinin bulunduğu odaya getirerek, onun şaşkın bakışları arasında Brenda'yı boş olan kanepeye usulca bıraktı ve kendiside hemen dizinin dibine çöktü kaldı. Perişan bir haldeydi ve konuşmaya dahi mecali yoktu. Ama yine de bu insanlara bir açıklama borçluydu ve konuşması gerekiyordu.
-"Ben geri döndüm. Artık hiç ayrılmayacağız. Her zaman yanınızdayım."
Kevin bunları söylerken, Brenda' nın annesi hiç konuşmadan sadece Kevin'a bakıyordu. Gözleri sabit ve tepkisizdi.
Tam bu sırada Brenda yavaş yavaş kendine geliyordu. Gözlerini açtığında hemen yanı başında oturmakta olan Kevin'ı gördü. Acıyı görmüş gözlerinin yakıcı alevi ile Kevin'ın gözlerinin içine bakarak;
-"Çık git evimizden" dedi Brenda. "Bizi rahat bırak. İşte gördün, biz sensiz de yaşayabiliyor, senin paran olmadan da karnımızı doyurabiliyoruz. Git burdan. Huzurumuzu bozma bizim." dedi ağlayarak.
-"Sizinleyim artık. Hiç bir yere gitmiyorum. Seni bir kez buldum, bir daha kaybetmem. Ne olur affet beni. Bütün hatalarımı kabul ediyorum. Çok yanlış davrandım. Ama pişmanım. Yalvarıyorum sana. Bir şans daha ver. Seni bulmak için herşeyi yaptım. Son parama kadar harcadım. Ne olur beni geri çevirme. Ben sensiz nereye giderim?" derken Brenda'nın gözyaşları bir bir süzülüyordu gözlerinden.
-"Sadece yarına kadar kalabilirsin burada. Yarın sabah geldiğin yere, mutlu olduğun şehire, mutlu olduğun insanların yanına döneceksin." dedi Brenda titreyen sesi ile.
Dili ne söylesede gözleri de gönlü de başka şeyler söylüyordu. Kendisi de bunun farkındaydı ama gururunu yenip, Kevin' in boynuna sarılamıyordu. İçinde ki bu çatışmanın yangını fazlasıyla yakıyordu içini.
Daha fazla aynı odada kalamadı Brenda.
-"Yiyecek bir şeyler hazırlayayım." diyerek mutfağa doğru yürüdü.
Kevin, Brenda'nın biraz sakinleşmesi için bir süre sessizce olduğu yerde oturdu. Gözleri daldı uzaklara. Bir süre sonra ayağa kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Brenda, sırtı dönük bi şekilde tezgahta birşeyler doğruyordu. Mutfakta bulunan yemek masasının üstünde bir kağıt vardı. Kevin, yaklaştıkça bu kağıdın bir mektup olduğunu ve kendi kaleminden yazılmış olduğunu farketti ve bakmak için kağıda uzandığı esnada;
-"Geleceğini biliyordum. " dedi Brenda.
-"Bu eve mi?" diye sordu Kevin.
-"Evet. Pişman olup bu eve geleceğini biliyordum. İşte bu yüzden atmadım, sakladım o mektubu. Bir gün suratına vurabilmek için. İşte.. O gün, bu günmüş. "
_".............................."
Kevin mektubu alıp okumaya başladı.
Brenda...
Biz artık istesek de birlikte olamayız. Çünkü çok farklı insanlarız. Sen Nevada'da yaşamak istiyorsun, benimse Oregon'da iyi bir işim, kariyerim ve seninle olduğundan çok daha güzel bir yaşantım var. Onun için sen nerde istersen orda yaşayabilirsin ama ben gidiyorum. Ayrıca Oregon'da bir de sevgilim var. Bunu senden onca yıl sakladım ama artık bilmelisin. Benim hayatımda başka biri var artık ve onu çok seviyorum. Kısa bir zaman sonra da evlenip yuva kuracağız. Sen bu mektubu okurken, ben onunla birlikte olacağım. Artık senin nerde ve kiminle yaşadığın umrumda bile değil. Elveda...
KevinKevin bu satırları okurken dişlerini sıktı, dudaklarını ısırdı. Yumrukları parmaklarını kırarcasına kenetlendi. Ama tek kelime söyleyemedi. Sonuna kadar haklıydı çünkü Brenda. Ne dese haklıydı... Ne yapsa haklıydı... Brenda anlatmaya başladı ;
-"Bu mektubu bırakıp gittiğin gün, benden önce eve babam gelmiş. Eve girip masanın üzerinde bu mektubu görmüş. Mektubu okuduğunda çok öfkelenmiş ve seni bulmak için arabası ile havaalanına gelirken, karşıdan gelen bir başka otomobil ile çarpışmış. O an son nefesini verdi babam. Aynı gün toprağa verdik."
-"Bilmiyordum. Tanrı günahlarını bağışlasın."
-"Annem ise bu üzüntü ile aylarca gözyaşı döktü. Günlerce hiç bir şey yemedi, içmedi... Bir kaç kez de ölmek istedi. Her defasında ben mani oldum. Şimdide konuşmuyor. 1993 yılının Eylül ayından beri tek kelime konuşmadı benimle. Söyle bana.... Biz bunları hakettik mi?"
Gerçekten söylenecek hiç bir şey yoktu. Göz göre göre koca bir aileyi dağıtmıştı Kevin. Bunu onarmak da yine kendisine düşüyordu ama elinden hiç bir şey gelmiyordu.
"HALBUKİ GİTMEK NE KADAR KOLAYDI"
Koca bir geçmişi ardında bırakıp, gözünü bile kırpmadan tüm duyguları yok etmek ne kadar kolaydı. Şimdi affedilse de neye yarardı? Yada bu kadar adi bir davranışı kim affedebilirdi?
Bu düşüncelerin arasında kaybolurken, Brenda yiyecekleri hazırlamıştı bile. Kevin uzun zamandır Brenda'nın elinden yemek yememişti. Bu yiyecekler dünyalara bedeldi ve herşeyden daha kıymetliydi o an.
Yemek yenildikten sonra, Kevin bir köşeye çekilip düşünmeye başladı. Telafisinin mümkün olmadığı hatalarını nasıl düzeltebilirdi? Ne yapmalıydı? Herşeyi o kadar berbat etmişti ki...
Kendi kendine sordu;
-"Sen olsan kendini affeder miydin?"
Hemen ardından da cevabını yine kendisi verdi.;
-"KESİNLİKLE HAYIR!"
Peki ne yapmalıydı? Kendini nasıl affettirmeliydi?
Bu soruların cevabını kendiside bilmiyordu ama canını bile ortaya koymaya hazırdı. İçinde ki yangının sönmesi için ne gerekiyorsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SACRİFİCE
Randomsevdiği kadın için hayatını ortaya koyan genç bir adam... gelişen durumlar, sürprizler ve şaşırtıcı bir son... duygusal dram anlayışına yeni bir soluk... sacrifice (feda) KEYİFLİ OKUMALAR...