Kevin, bu işi kendi yöntemlerine göre çözmeliydi. Şimdiye kadar Max' in kuralları ile oynamıştı. Fakat bunu değiştirmenin zamanı gelmişti. Bu nedenle polise bir şey anlatmamalıydı.
-"Alexis benim eşim aracılığı ile tanıştığım eski bir arkadaşım. Her arkadaş gibi o gün buluşup bir şeyler içmek istedik hepsi bu. Öldürülmesi ile ilgili hiç bir şey bilmiyorum."
-"Peki O'na karşı agresif tavırlar yapmanız?"
-"Aramızda geçen basit bir sohbetti. Bunun çok da önemli olduğunu sanmıyorum."
Kevin sadece zaman kazanmaya çalışıyordu.
-"Sizin için önemli olmayan ufak bir ayrıntı, belki de bizim için çok önemlidir Bay Miller."
-"Benim bir kaç kez sözümü kesti. Ben de bundan hoşlanmadığımı anlatıyordum O'na."
-"Hiç inandırıcı gelmedi bay MİLLER."
-"Dedektif lütfen. Sadece bir kaç saat önce benim en iyi arkadaşlarımdan biri öldürüldü. Nasıl bir psikolojiye sahip olduğumu anlayın lütfen."
Dedektif, Kevin'i baştan aşağı şüpheli bakışlarla süzdükten sonra;
-"Şimdilik serbestsiniz. Ama gözüm üzerinizde"
-"İzninizle çıkabilir miyim?"
Dedektifin evet anlamında başını sallamasının ardından ağır adımlar ile dışarı çıkan Kevin, bina dışına çıktıktan hemen sonra adımlarını hızlandırdı. Brenda'nın babasının karıştığı kazadan yola çıkarak Max' in yerini bulmalıydı.
Bu kazanın soruşturmasını üstlenen asayiş binasına gittiğinde, soruşturma evraklarını bir süre incelemesi için Kevin'e verdiler. İfadelerden birini incelediğinde, kazaya karışmayan ancak kazayı gören bir Amerikalı' nın şüpheli aracın plakasını söylediğini gördü.
HDR.82
Bu plakadan yola çıkarak Max'in suç ortağına ulaşmak, oradan da Max'e ulaşmak hiç de zor olmayacaktı.
Kevin, plakadan yola çıkarak bulduğu adrese doğru hareket etti. Evin önüne geldiğinde artık tüm sabrı taşmıştı. Gözlerinden kin ve nefret akıyordu. Yumruklarını sıkarak geldiği kapının önünde büyük bir hırsla bağırdı ve kapıyı bir tekme atarak kırdı.
Max'in suç ortağı, çıkan bu gürültü ile yerinden sıçrayarak istemsiz bir hareketle silahına sarıldı. Ancak Kevin buna fırsat vermeyerek adamın üzerine atladı ve silahı tutan elini geriye doğru kıvırdı. Can acısı ile silahı yere düşüren bu kanun kaçağının boğazını sıkarak duvara yasladı.
-"Max nerde?"
-"Neyden bahsettiğini bilmiyorum dostum."
Kevin, adamın boğazını biraz daha sıkarak, konuşma üslubunu daha da sertleştirip tekrar sordu ;
-"Sana son kez soruyorum ; Max nerde?"
-"Canın cehenneme dostum. Bildiğim bir şey olsa da sana söylemeyeceğim."
Bunun üzerine Kevin, boğazından sıkıca kavradığı bu adamı sertçe yere savurdu. Daha sonra da yerde ki tabancayı alarak yerde yatan bu adamın alnına dayadı.
-"Üçe kadar sayıyorum seni lanet olası."
-"Sana hiç bir şey bilmediğimi söyledim. Benden ne istiyorsun?" diye bağırdı korkulu bir yüz ifadesiyle.
-"Bir....."
-"Lanet olsun senin derdin ne ha?"
-"iki......"
-"Max diye birini tanımıyorum ben."
Bir yandan adresi öğrenmek için sabırsızlanan Kevin, bir yandan da tüm nefretini bu adamın üstüne kusmak istiyordu. Bu yüzden cevap vermesini de istemiyordu. Tetiğe olan baskısını biraz daha artırdı. Tabanca tam ateş almak üzereydi ki ;
-"Üç..... " dedi Kevin.
Bu esnada altında debelenen bu kanun kaçağı;
-"dur dur dur lütfen... Sana istediğini vereceğim." dedi büyük bir korkuyla.
-"Bana adresi ver."
-"schmidt spencer sokak........ "
Büyük bir hırsla evden çıkan Kevin, kendisine ait gizli mahzene giderek yine kendisine ait tüfeği alıp öğrendiği adrese gitti. Artık herşey, bu evin karşısında bir ev tutup, doğru zamanı kollamasına bağlıydı.
Adrese geldiğinde, evi doğru açı ile gören evlerin tamamının dolu olduğunu gördü. Ancak pes etmemeliydi. Max'in evini rahatca izleyebileceği bir evin çatısına gizlice çıkıp tüfeğini kurabilirdi.
Yeterince vakit kaybetmişti. Daha fazla dikkat çekmeden uygun bir ev bulup çatısına çıkmalıydı ve bunu kimse farketmemeliydi.
Uygun evi bulduğunda gizlice çatıya çıkıp tüfeğini kurdu ve beklemeye başladı. Yıllardır hiç bu kadar korku ve heyecan duyduğunu hatırlamıyordu. Saatlerce olduğu yerde bekledi. Sonunda Max'in dışarı çıktığını gördü. Onu tanımıştı. Sadece ismini yeni öğrenmişti. Max, bir çok kere Kevin'in ellerinden zor kurulmuştu. Ama bu kez çok farklı olacaktı. Namluyu Max'in başına sabitleyip tetiğe basmak üzereyken, nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde Max kendisini farkederek elini belinde ki silahına attı. Bir anlık şaşkınlık yaşayan Kevin, tetiğe basmakta gecikince, Max silahını Kevin'a doğrultmuştu bile. İkisi de aynı anda tetiğe dokundular.
Herşeyin olup bitmesi sadece saniyeler sürmüştü.
Max, başından yediği kurşun ile bir saniyeden daha az bir sürede yere yığılmıştı. Kevin ise göğsünün hemen altından vurmuştu. Fakat Kevin, polisler gelmeden önce oradan hemen uzaklaşmalıydı.
Tüfeği ile birlikte zor da olsa kimseye görünmeden evine kadar geldi. Kapıya ulaşamadan da kanlar içinde yere yığıldı.
Brenda, herşeyden habersiz otururken, Polis sirenleri ile oturduğu yerden hızla kalkıp kapıya koştu. Kapıyı açtığında, kapının önünde çok sayıda polis ve bir ambulans ile karşılaştı. Ambulansa koyulan sedye üzerinde ki, yüzü beyaz bir örtü ile örtülen kişiye doğru koştu. İçinde ki korku anlatılmazdı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Fakat Brenda'yı sedyenin yanına bile yaklaştırmadılar.
Brenda, çaresiz çığlıkları ile birlikte oradan uzaklaşan ambulansın peşinden koştu bir süre. Yetişemeyeceğini anladığı yerden de bir taksi çevirip hastaneye geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SACRİFİCE
Casualesevdiği kadın için hayatını ortaya koyan genç bir adam... gelişen durumlar, sürprizler ve şaşırtıcı bir son... duygusal dram anlayışına yeni bir soluk... sacrifice (feda) KEYİFLİ OKUMALAR...