Bölüm 14

732 15 2
                                    

Glorfindel, Vala'ları karşılamak üzere limana gitmişti. Yaşayan hiçbir canlı daha önce böyle bir olaya tanık olmamıştı; Tek bir büyük gemi, etrafında onlarca kartal ve arkasında saklanan onlarca gemi. Sonunda tek büyük gemi limana ulaştığında adının Varda olduğunu anladı, Manwe gemiye karısının ismini vermişti. Gördüğü en büyük gemiydi, öyle ki kıyıya yanaştığında limanın dörtte birini kaplıyordu. Sonunda gemiden Yavanna indi, limanda toplanmış insan ve elfler onun güzelliğini hayret içinde izlediler, sonra güçlü ve yorulmaz Tulkas'ın inişini izlediler, her adım atışında gemi sallanıyordu, vücudu Manwe ve Yavanna'yı gölgede bırakacak kadar heybetliydi, Yavanna'nın yanında yerini alıp Manwe'nin inişini bekledi, sonunda Manwe'de gemiden indi ve Glorfindel belinde Manwe'nin hediyesi olan kılıç ile yaklaştı. Manwe'nin Glorfindel üzerinde gördüğü ilk şey, Varda'nın bile üstünde emeği olduğu kılıçtı. Glorfindel konuştu; "Sizin yolladığınız küreyi ne kırdım, nede denize attım, buraya gelmenizin nedeni nedir Ey Sulimo." Manwe kalın ve çatallaşmış sesi ile Glorfindel'e cevap verdi; "Yavanna, Entlerin doğal davranmadığını hissedip bana geldi, Varda ile birlikte Orta Dünya'yı izlemeye koyulduk ve gördük ki Doğu kısmı, yani Mordor ve çevresini görmemi engelleyen bir karanlıkla kaplanmıştır, bu daha önce olmamış bir durumdur ve tek açıklaması kardeşim Melkor'un geri dönmüş olmasıdır, umarım kardeşimle tekrar savaşmak zorunda kalmam." Her ne kadar emeklerini yok etmeye çalışmış ve ona zarar vermiş olsada Manwe, Melkor'u kardeşi olduğu için çok seviyordu. Belki de Valar içerisinde Melkor'u tek seven kendisiydi, zaman zaman onu iyi tarafa çekmeye çalışmıştı fakat Eru'nun kendisine bahşettiği gücü kötüye kullanmıştı. Manwe her zaman kardeşini geri kazanmak istemişti fakat Melkor onlara karşı savaşmış, yaptıklarını yok etmekten başka bir şey yapmamıştı. Yavanna kendisi kadar güzel ve doğal sesi ile konuştu, bir anda tüm bitkilerin ve hayvanların ona yaklaşmak istediğini hissetti bütün limandakiler. "Canlıların acı çektiğini hissettim, umutsuzluğa ve korkuya kapılmalarını. Onların canlarının acıması benimde canımı acıtır, benim bir parçamdır onlar, bunun üzerine Manwe'nin de dediği gibi hemen onun yanına gittim, bitkilerimin ve hayvanlarımın huzura kavuşması için yardım etmek üzere." Yavanna her ne kadar bitkileri düşünse de onları daha büyük bir tehlike bekliyordu, Manwe bunun farkındaydı fakat Tulkas'ın Orta Dünya'ya gelmesinin tek sebebi Manwe'nin ricasıydı. Kıyıya telaş içinde bir İnsan yaklaştı ve Glorfindel ile konuştu, nefes nefeseydi. "Her yeri aradık fakat gitmiş, Thrénor gitmiş!" Glorfindel Manwe'den izin isteyip uzaklaştı, büyük gemi kıyıdan ayrıldı ve diğer gemilerin yaklaşması için yer açtı, kartallar Manwe'nin etrafına konmaya başladı. Glorfindel Thrénor'un nereye gidebileceğini anlamaya çalışıyordu, odasına koşar adımlarla gitti ve herhangi bir şeyin eksik olup olmadığını araştırmaya başladı. "Çok fazla şey gördü, eğer düşmana anlatırsa..." diye düşündü Glorfindel, son günlerde her şeyden ve herkesten şüphelenmeye başlamıştı. Akşama doğru odasına bir gözcü geldi, bir elfti ve neredeyse süzülüyormuş gibi göründü. Ardından üç kişi daha içeri girdi, miğferleri koltuk altlarında, Glorfindel'in önünde diz çöktüler. "Beyim, bir Ejderha Lindon'a doğru ilerliyor. Üstünde bir binici var fakat kim olduğunu uzaktan seçemedik, Ejderha soluk koyu ve açık mavi renklerdeydi." Dedi gözcü. Glorfindel ne yapacağını bilemez halde "Manwe'ye haber verin. Buradan Lindon'a gemilerden ancak tek bir şekilde daha hızlı gidebiliriz." Dedi ve ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Néran sadece geceleri ilerliyor ve gündüzleri Elf gözcülerini avlamaya çıkıyordu, Aoden'ler Elf etini çok sevmişti. Daha hızlı hareket etmek için bir Aoden'e iki ve bazen de üç ork biniyordu fakat kendisi Melkor'un hediyesi olan atını kullanıyordu, Melkor'un kendisine neden bu kadar değer verdiğini bilmiyordu Néran. Dol Guldur'dan yola çıkmasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmişti tedbirli ve hızlı ilerliyordu. Thranduil'e ve Orman Elf'lerine ulaşmalarına bir günlük yolları kalmıştı. Ordusu orman nehrini geçmek için bir köprü inşa ediyordu. Aogden'ler yüzebiliyordu fakat erzakların ve diğer birliklerin geçmesi için köprü inşa edilmeliydi. Üç gündür buradaydılar, Kuyutorman Dağları'nın eteklerinde yol almışlardı. Kara Nehir boyunca yol aldılar ve nehrin kola ayrıldığı yerde köprü inşaatı başladı. Yaklaşık 50 kadar Aoden ve binicisi nehrin karşısına yüzerek geçmişti, köprünün yapımı iki tarafta da hızla devam ediyordu, yaklaşık beş gün sonra köprü tamamlandı, 2 Aoden'in yan yana geçebileceği kadar genişti köprü, tedbirli olmak için Aoden ve binicileri yüzerek geçiyordu nehri, diğer birlikler ve erzaklar ise köprünün üstünden geçişini tamamlıyordu. Gören Adamlar'ın komutanı yanına geldi; Endion. "İzleniyoruz efendim." Gören Adamlar'ın nasıl hareket ettiğini bilemiyordu fakat kendisinden iyi gördüklerine emindi, kör olmalarına rağmen. "Kim?" diye sordu Néran, adamın suratını inceliyordu, göz çukurları boştu. Saçları iyice kazınmıştı sol yanağında bir yarık izi vardı. Adam ağzını açtı, dişlerinin yarısı yoktu ve diğer yarısı da bembeyazdı "Bir elf, burada değil, çok uzaklarda. Bizi görüyor, bizi duyuyor. Diğer diyarda." Néran kimden bahsettiğini anlamamıştı, diğer diyar dediği Ölümsüz Topraklar olmalıydı, eğer Ölümsüz Topraklar'da ne yaptıkları biliniyorsa diğer Valar'ın yardımının gelmesi uzun sürmezdi. "Tamam, gidebilirsin." Dedi Néran Endion'a, Endion gitmeye tereddüt ederek. "O döndü Néran, biz giderken bunu sende hissetmiştin. Dol Guldur'da, eskiden yaptığı gibi tekrar Dol Guldur'da. Gücünü toplamak için oraya yerleşti." Néran kimden bahsettiğini anlamıştı. Sonunda tüm birlikler nehrin karşısına geçti ve yollarına devam ettiler, ertesi sabah büyük bir çarpışma ile uyandı Néran. Hemen çadırından dışarı çıktı, bir çok elf birliğine saldırıyordu, sayıları tahmini üç yüz kişiydi, büyük bir gözcü kolu olmalıydılar. "Geldiğimizi biliyorlardı ve bize bir karşılama düzenlediler, ne kadar cömertçe" diye düşündü ve çadırına dönüp zırhını ve yayını aldı. Atının üstüne bindi ve çarpışmada birliğine katıldı, ilk gözüne batan şey Gören Adamlar'dı. Sanki tek bir vücutmuş gibi savaşıyorlardı, hiç birisi aynı hedefe ok atmıyor ve her attıkları hedefini buluyordu. Néran çarpışma alanına ulaşana kadar düşmanın büyük bir kısmı yok edilmişti. Yayını gerdi ve geri çekilmekte olan elflerden birisinin arkasından fırlattı, fırlattığı ok Elf'in tam ensesinden girmiş ağzından çıkmıştı ve diğer bir Elf'in kafa tasının içinden geçmiş ve bir ağaca saplanarak durabilmişti. Fırlattığı oku almak üzere atından indi ve ağacın yanına gitti, ağacın yaprakları dökülmeye başladı. Elini oka uzattı, yerde yatan iki Elf'in hızla kan kaybettiğini gördü ve okun ucunda üç yeşil damla belirdi, soluk yeşil damlalar ok ucunun içine girdi ve etrafına yeşil bir ışık saçarak söndü "Onların ruhları..." diye düşündü Néran. Geri döndüğü sırada sol omzunun altında bir acı hissetti, yere düştü, en son gördüğü şeyler kendisini korumak için etrafına gelen Gören Adamlar'dı, orklar ise Elfleri kovalamaya devam ediyordu.



Gölgenin Dönüşü #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin