Bölüm 13

648 15 0
                                    

Tom Bombadil, büyük bir çarpışma sezmiş ve  haftalarca neşeli şarkılar eşliğinde yol almıştı, sonunda Isengard’a varmıştı.İnsanlar, yaşlı bir adam ve Entlere karşı savaşıyordu, insan okçuların kullandığı alevli oklar Entleri yakıyor ve öldüklerinde patlamalarına sebep oluyordu. Tom Bombadil Yavanna’nın bu durumdan hiç memnun olmayacağını biliyordu ve hoplaya zıplaya, dans edip şarkı söyleyerek insan okçularının yanına kadar geldi, hiç biriyle konuşmadı ve ilerlemeye devam etti, önlerinde Aragorn kılıcıyla bir Ent’e karşı dövüşüyordu fakat Ent’e zarar veremiyordu. Şarkılar söyleyerek Isengard kapılarının yakınına kadar geldi ve durdu, konuşmaya başladı, sesi neşeli bir ezgi gibi çıkıyordu ve Kara Büyücü’nün yaptığı büyülerinde üstündeydi. Tüm çarpışma ve kılıç sesleri bir anda yok oldu ve duyulabilen tek ses Tom Bombadil’in sesiydi. “Birbirlerinin kanını dökmek için bu kadar hevesli olan iki tarafın sebebi nedir? Entler’de kan olup olmadığından emin değilim.” Herkes şaşkın görünüyordu, Saruman gözlerini kısıp konuştu “Bu işin dışında kal Bombadil.” Ve asasını Aragorn’a doğrultup bir büyü yaptı, büyü gölgelerden oluşuyordu. Gölgeler canlıydı ve ellerinde hançerlerle Aragorn’a ilk önce ulaşmak için birbirlerinin üstlerinden atlayarak yarışıyorlardı. Bu sırada Tom Bombadil büyünün önüne geçti ve gölgeler hareket etmeyi durdu, sesi çatallaşmış, sesindeki güzel eda kaybolmuştu. Birdenbire hayatında hiç olmadığı kadar ciddi bir şekilde konuşmaya başladı, her bir kelime gölgelere zarar veriyordu, gölgeden askerler hançerlerini yere düşürüp kulaklarını tıkamaya çalıştılar fakat Tom Bombadil konuştukça silikleşiyorlardı “Size bu kargaşanın nedenini sordum, Kara Büyücü ve Gondor’un Kralı!” Cümlesini bitirdiğinde büyük bir enerji dalgası oluştu, kaynağı hayaletlerdi, enerji dalgası o kadar büyüktü ki Entler bile yere düşmüştü, Tom Bombadil ve Saruman haricinde herkes. Gandalf bile. Aragorn kılıcını kınına sokup Bombadil’in yanına yaklaştı ve “Bu kara büyücü ölmüştü, hayata dönüp dostlarımızı esir etti ve mülkümüze yerleşti. Bunun cezası ölümdür.” Tom Bombadil tekrar neşelenmişti, “Saruman’ı daha öncede tattığı bir şey ile korkutmak garip değil mi Gandalf?” Orthanc’ın tepesine baktı ve dumanlar aralandı, Aragorn Gandalf’ı gördüğüne çok şaşırdı “Gandalf! Ama nasıl?” Aragorn Tom Bombadil’e bakıyordu, nasıl olmuşta o kadar yoğun bir dumanın arkasında Gandalf’ı görebilmişti. Tek Yüzük’ün tek etkilemeyeceği canlının Tom Bombadil olduğunu söylemişti Gandalf, bir zamanlar. Saruman konuştu; “Beni, kendi mülkümü almamla mı suçluyorsun, Kral?” Aragorn daha önce hiç olmadığı kadar garip duygular içindeydi, etrafında ki büyük güçler garip hissetmesini sağlıyordu. Tereddüt içinde ağzından kelimeler döküldü; “Sen ölmüştün… ve Entler hakları ile Isengard’ı almışlardı.” Saruman, Bombadil’in gücünü test etmeye niyetliydi, kendi gücü vardı, yeni ve daha üstün bir gücü. “Şimdi ise kendi hakları ile benim mülkümü bana geri veriyorlar insan… Evet ölmüştüm, birazdan olacağın gibi!”  Bir büyü yaparak Aragorn’u havaya kaldırdı ve bir ateş büyüsü yaparak ordusunu ateş duvarlar arasında bıraktı, birkaç okçu oklarının duvarları geçebileceğini düşünmüştü fakat demir uçları bile duvarları geçene kadar eriyordu… hayır erimiyordu, tahta kısımları kül oluyor, metal kısmı ise buharlaşıyordu. Tom Bombadil tekrar neşeli şarkılar söylemeye başladı, Gandalf’ın sesi duyuldu, bir büyü yapıyordu ve uzaktan gelen bir çığlık, bir kartal diye düşündü içinden Saruman. “Sonunda beklediğim zaman geliyor…”

Glorfindel’in gözcülerinden birisi geri dönmüştü, uzun zaman önce olan çarpışmada öldüğünü düşündüğü birisiydi bu. Tek kulağını kaybetmişti, Thrénor’un neler olduğunu anlatmasını istedi, Thrénor, Numenor’lu bir büyücünün onlara karşı bir büyü kullandığını ve çok sayıda cılız Ork’un saldırısına uğradıklarını söyledi, Orklar Elf cesetleri bırakmışlar ve sadece Ork cesetlerini ve kendisini alıp Dol Guldur’a geri dönmüşlerdi, Thrénor’un söylediklerine göre. Zekice bir plandı, geri dönecek ve bu sayede yanlış bilgiler ile Melkor’un döndüğünü anlamamalarını sağlayacak, Ayrıkvadi kuşatması başladığında yardıma gitmeye kalkarlarsa Ered Luin’e gizlediği Ayaz Ejderi ile ordularını kırıp Lindon ve Gri Limanlar’ı alacaktı, bu sayede Ölümsüz Topraklar’dan hiçbir yardım gelemeyecekti, en azından gerekli yoldan. Glorfindel’e büyücünün Ayrıkvadi’ye yürüyeceğini söylemişti, Glorfindel Thrénor ile ilgilenmesi için birkaç şifacı görevlendirmişti. Ertesi gün şafak vakti ise beylerini toplayıp savaş konseyini topladı, resmen Sauron’un Ağzı’na ve Melkor’a savaş açacaktı… Bilmeden. Gri Limanlar’a doğru yola çıktılar, yolculuğu gemi ile yaptıkları için hazırlıklar haricinde bir buçuk gün sürmüştü. Ordusunu toparlayana kadar burada kalacaktı. Vardıkları gece bir savaş konseyi daha düzenlemişlerdi, Gri Limanlar’da kendisine katılan birkaç yüz kişilik Elf ve sayısı yüzü geçmeyen İnsan birliği vardı. Bunun dışında Savaş konseyinde sadece bir İnsan vardı, bu konseye Thrénor’da katılmıştı, bildiklerini anlatması için. Konseyin kurulduğu oda çok şıktı, yer bir nevi bütün taştandı, her nasılsa taşın üstünde bir çizik bile yoktu, pürüzsüz ve mattı. Konsey bir akşam yemeği sırasında belirli konuları masaya yatıracaktı. Yemeğin yenileceği masa üstün bir Elf işçiliğiydi. Tahtadan işlenmişti, koltuklar ise beyazdı, oda ağaç gibi duruyordu fakat sert ve soğuktu. Akşam yemeğinde Elf yemekleri vardı. İnsan bu işten pek hoşnut kalmışa benzemiyordu. Sonunda konu açıldı, Thrénor’a sorular sorulmaya başladı. İlk soru insandandı; “Kaç askerleri vardı?” cevaplaması çok kolaydı fakat sayıyı büyük tutmak işine yarardı, Elfler ne kadar büyük bir ordu kurarsa Ejderhası ile o kadar büyük bir umudu yok edebilirdi, “Yaklaşık 15bin ork ve beş yüz troll” dedi Thrénor. Lindon’dan Gri Limanlar’a gelmeyi istememişti, bu Ejderha’sına yarım gün daha uzak olmak anlamına geliyordu. Sorular birbirini takip etti, sonunda soru sorma sırası Glorfindel’e geldi. “Bir Numenor’lu büyücüden bahsetmiştin, orduyu o mu komuta ediyor yoksa arkasında daha büyük bir güç mü var?” Thrénor bir an duraksadı ve cümleye başladı “Evet orduyu o ku…” sözü bir boru sesi ile kesilmişti. Glorfindel acele ile ayağa kalktı ve kapıya yöneldi, bu boru sesi Ölümsüz Diyarlar’dan gelen bir gemiye işaretti. Sahile kalabalık akın etmeye başlamıştı, aralarından sıyrıldı ve hayatı boyunca gördüğü en büyük gemiye şahit oldu, yanı başında altı kartal uçuyordu. Havada hiç rüzgar olmamasına rağmen geminin büyük üç yelkeni de rüzgarla şişiyordu, sonunda Manwe’nin sancağı görüldü ve güvertede ki diğer iki Vala; Tulkas ve Yavanna. Tulkas’ın büyüklüğü diğer iki Vala’yı yanında o kadar görkemin içinde görkemsiz kılıyordu.

Gölgenin Dönüşü #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin