"Melkor... ama bu nasıl olabilir Gandalf?" Aragorn güçsüzleşmiş gibi görünüyordu, sanki tüm Krallık ihtişamı gitmişti. Küçükken duyduğu Melkor masallarına belkide hiç bir zaman inanmamıştı, bir efsane olarak görmüştü. O sırada kapı açıldı ve kütüphaneye Arwen ile birlikte bir demet ışıkta girdi. "Gandalf, bizi ziyaret etme şerefine nasıl nail olabildik?" Açık kapıdan içeri bir hava dalgası girdi ve masadaki kağıtlar uçuştu. Gandalf cevap vermeye cesaret edemiyordu, neden geldiği ile ilgili hiç bir bilgi vermeden "Gitmem gerekiyor" dedi ve hızlı adımlar ile kütüphanenin dışarısına çıktı, aşağı doğru yola devam etti. Aragorn'un dikkatini masanın üstünde ki bir kitap çekti; "1. Çağ ve Morgoth'a Dair"...
Bu sırada neredeyse yok olmuş Hüküm Dağı ve Mordor'da büyük bir hareketlilik yaşanıyordu. Hareketlilik büyük olmasına karşın gizlilikle devam ediyordu. Sauron'un yok oluşundan sonra Mordor'dan ayrıldığı izlemini veren Sauron'un Ağzı atını tırısa kaldırmış şekilde bir yolda ilerliyordu, ilerisinde bir mağaranın ağzına açılan patika vardı, atından indi ve patikadan dikkatli adımlar ile geçmeye başladı, mağaranın içerisinde gölgeler dans ediyordu... veya çok güçlü bir ateşin neşeli dansıydı bu.
Patika yarım metre genişliğindeydi ve ortalarına doğru iki ayağın yan yana zor durabileceği kadar daralıyordu.
Mağaranın girişinde ki Meşale'yi aldı ve içeri girdi, içerisi çok aydınlık olmasına rağmen küçük mağara girişinden ancak gölgelerin dansı görülebiliyordu. Bir süre aydınlık içerisinde ilerlediğinde gölgesinin olmadığını fark etti. Gittikçe mağara genişliyordu ve sonunda bir boşluğa açıldı, boşluk o kadar genişti ki 2 Mağara Troll'ü yan yana rahatlıkla boşluğa açılan geçitten geçebilirdi. Sauron'un Ağzı, Kara Lisan'da bir şeyler fısıldadı, mağaranın içerisinde esen rüzgar söylediklerine eşlik ediyordu. Sonunda rüzgar o kadar şiddetlendi ki elinde ki meşale söndü ve arkasında ki mağara tamamen karanlığın içerisinde kaldı. Şimdi ise zifiri karanlık olan boşluk aydınlanmıştı. Ortasında ufak bir gözcü kulesi yüksekliğine uzanan bir ateş yanıyordu, ateşin yeni yanmaya başlamadığı her halinden belliydi, fakat altında odun veya yanmasını sağlayacak hiçbir şey yoktu. Alevi geçtiğinde soğuk ve siyah bir taht gördü, her taraftan ışıklar yansımasına ve Sauron'un Ağzı'nın arkasında devasa bir ateş olmasına rağmen Taht zifiri karanlıktı, sanki üzerine düşen tüm ışığı yutuyor ve hiç doymuyordu.
Kaskını çıkardı ve tahta doğru ilerledi, her adım atışında taht dahada karanlıklaşıyor fakat üstünde oturan boyutlarına göre cılız bir beden beliriyordu... hayır bu bir beden değildi, sadece bir gölgeydi, gölgenin vücut bulmuş hali gibi görünüyordu. Diz çöktü ve Kara Lisan'da "Döndünüz... Efendim" dedi, bir anda Taht parıldamaya başladı, siyah parıldıyor ve kenarlarında ki yazılar ortaya çıkıyordu, gölgenin ona baktığını hissetti, Sauron'un Ağzı zalimliği ve kalpsizliği ile nam salmıştı fakat göremediği gözler onun ruhunu parçalıyordu, bir anda bu gölge yok oldu ve mağaranın tüm duvarları gölgeler ile doldu, kimisi Sauron'un Ağzı'na yaklaşıyor, kimisi ise ondan uzaklaşıyordu, hepsinin rengi Koyu griydi fakat tek bir mutlak siyah gölge hareket etmiyordu, Sauron'un Ağzı ona baktı ve Gölgenin kafasının üstünde ki taç kısmında mücevherlere benzer 3 boşluk olduğunu gördü. "Silmariller" diye düşündü içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgenin Dönüşü #Wattys2016
Fiksi PenggemarJ.R.R. Tolkien'in efsanevi orta dünya evreninde geçen Yüzüklerin Efendisi'nin devamı olarak yazdığım hikayedir. Yorum ve Eleştirilerinizi bekliyorum.