Hava rüzgarlıydı, her gün güçlenmiş ve eğitimlerine aralıksız devam etmiş, mükemmel yeteneklere sahip bir orduyu elde etmişti tek üzüldüğü şey ise bir Ejderhasının olmayışıydı, Ordusu Amon Sul civarlarında iken gece rüyasında Lindon'u yerle bir eden bir Ejderha, Ölen elfler, kudretli varlıklar ve Ejderhaya karşı savaşan kartallar görmüştü, bu kuşatmasına başlaması için beklediği işaretti, Son Köprü'yü geçmişlerdi ve Ayrıkvadi tüm güzellikleri ile gözlerinin önünde duruyordu. Lord Elrond'un evi her ne kadar artık Aman'da yaşıyor olsa da. Geride pek büyük bir garnizon kalmadığından emindi, Elflerin sayısının eskiye nazaran oldukça az olduğunu hissediyor ve biliyordu, savaşın bittiğini düşünerek hepsi Orta Dünya'yı terk etmişlerdi, fakat savaş henüz başlıyordu. Ayrık Vadi kuşatılması zor bir yapıydı, Aodenlerin içeride savaşabilmesi imkansızdı ve Orkların cüsseleri iriydi, kurulabilecek bir pusuda ordusunun sayısının bir önemi kalmadan çevikliğini kullanacak olan Elfler ordusunu çok rahat eritebilirdi. Aoden binicilerinin komutanı Gundar, Aodenler ile dağların üstünden tırmanıp Ayrık Vadiyi bir kıskaca almayı önermişti ve savaş konseyinin çokça hoşuna gitmiş bir plandı bu. Brunien üzerinde Ayrık Vadi'ye ilerlemekte olan ufak gemileri fark etti. Melkor'un sancağını taşıyan Umbar gemileriydi, Melkor kuşatmaya yardım etmesi için bu birliği mi uygun görmüştü? Gerçekten mi? Aodenlerin ve Orkların büyüklüğü göz önüne alındığında gizlice yanaşmaya çalışmak aptalcaydı Ayrıkvadi'ye. Savaş risksiz ve güçlü bir kuşatma kurmaktı, Elflerin açlıktan ölmelerini beklemek yıllar alabilirdi bu yüzden kanlarını akıtmak ile yetinecekti. Akşam olmuştu fakat Ayrık Vadi'de halen ne bir canlı belirtisi nede bir hareketlilik vardı, Vadi tamamen karanlığa gömülmüş ve dört bir yandan kuşatılmıştı. Sauron'un Ağzı savaşmadan Ayrık Vadi'yi ele geçirmişti. Tüm odaları teker teker aratmaya başladı fakat Orklar odaların kapılarından geçemeyecek kadar büyük cüsselilerdi, Kapıların çevresini yıkarak odaları araştırmaya başladılar, gece yarısı olmuştu, yağmurlu ve aysız bir geceydi, Orkların kampında yanan meşalelerin dışında hiçbir ışık kaynağı gözüne görünmüyordu. Kilit noktada olan bir kalenin bu kadar kolay şekilde eline geçmesi kendisini şüphelendirmişti, Elrond'un odasını kendisine seçmiş ve ordusunun toplantılarını bir zamanlar Ak Divan'ın toplandığı yerde yapmayı planlamıştı, günler günleri kovaladı ve kalenin tamamen terk edildiğine kendisi ve ordusu inanmıştı, Melkor ona Ayrık Vadi'yi almasını söylemişti ve bunu yapmıştı, savaşmadan olsa da. Bulutsuz bir gecede huzursuzca yatağından kalktı ve uykulu gözler ile etrafını inceledi, her şey sakin görünüyordu. Gökyüzü temiz ve yıldızlar ile doluydu, bir an bir yıldızın kendisine göz kırptığını sandı ve istemsiz bir şekilde uykuya daldı. Son gördüğü şeyler ise kapısının önünde ay ışığında hareket eden gölgelerdi.
Kendisini Elf şifacılarının arasında buldu, ormanlık bir alandaydı, omzu halen acıyor, kolunu hareket ettiremiyordu. Elfler neden kendi yarasıyla ilgileniyordu, daha bir az önce iki Elf askerini öldürmüştü, kaslarını hareket ettiremiyordu, sadece gözlerini hareket ettirebiliyordu, kendisi ile ilgilenen Elflerden birisinin sağ gözünün altında bir yara vardı, Elf kalkıp giderken Kafasının arkasında da yuvarlak şekilli bir yara olduğunu fark etti, hisleri ve hareket yeteneği yavaş yavaş açılıyordu. İlk önce göz kapaklarını kırpmayı hatırladı, gözleri kurumuştu, göz kapaklarını kapattığında geri açamayacakmış gibi hissediyordu, sonra sol elinin yüzük parmağını hareket ettirdi, kulakları duymuyordu, gözlerini hareket ettirdiğinde görüntü bulanıklaşıyor, bir müddet sonra tekrar netleşiyordu, düşünemiyordu, aklı durmuş gibiydi, aylardır uyuyormuş gibi hissediyordu. Belki de gerçekten aylardır uyuyordu, ama nasıl olabilirdi bu? Daha on dakika önce iki Elf'i öldürüp... bir dakika? Kendisiyle ilgilenen Elfleri kendi oku ile öldürmüştü. Hatta ok o kadar hızlıydı ki birisinin kafa tasının içinden geçmiş, diğerinin ensesinden girip ağzından çıkmıştı, zihni açılmaya başladı. Kafasını hareket ettirebildi, yarı açık bir çadırın içindeydi, çadırın sadece arka ve üst kısmı kapalı, önü ve yanları açıktı. Kapısında Gören Adamlar nöbet tutuyordu, bir anda yanında iki tane daha şifacı belirdi fakat bunlar kendi adamlarıydı. Konuşuyorlardı fakat bu sesler Néran'a suyun altındaymış gibi geliyordu, sesler boğuk ve anlaşılmazdı. Dudaklarının aralandığını hissetti ve uykuya daldı. Rüyasında bir cadı gördü, altından saçları ve mas mavi gözleri gök yüzünde parıldıyordu ama kendisiyleydi, bu cadının sureti değişiyordu ve kendisine bir şeyler fısıldıyordu. Ve uyandı. Gece olmuştu ve çarpışma sesleri geliyordu. Hisleri ve zihni hiç olmadığı kadar yerindeydi, Kapısının önünde ki Gören Adamlar yerini Orklara teslim etmişti ve çadırın kapı kısmı hariç her yeri kapatılmıştı, sakatlandığından beri hareket etmemişti. Doğruldu etrafında yayını ve oklarını aradı, çıplaktı ve gece soğuktu, hiçbir şey hissetmiyordu, ne omzunda ki yarayı, çarpışma isteği bir an önce açılmış hislerini tekrar kapatmıştı. Ayağa kalktı ve dengesini sağladı, Zırhına uzandı ve arkasından bir şifacı gelip zırhını giymesine yardım etti, şifacı bir Elf kızıydı. Neden kendisine yardım ettiğini anlamıyordu. Gece karanlığında meşalelerin ışığı kızı iyice incelemesine engel oluyordu. Çarpışma iyice yakınlaşmıştı, nerede olduklarını bilmiyordu, ordusu kendisi baygınken Thranduil'e karşı savaşa girmiş miydi, bilmiyordu. Şifacı kız yayını ve okunu getirdi, Néran hiç soru sormadan dışarı koştu, kapısının önünde ki Orklar kaybolmuştu, kuşatma altında olduklarını anladı, Gözleri Gören Adamları aradı. Ağaçlara tırmanmış Elfler'i gördü, Orklar'ın o cüsseler ile Ağaçlara tırmanamayacaklarını biliyordu. Ama Troller, bir ağacı rahatlıkla devirebiliyorlardı. Néran çadırdan çıkarken Sadağını almadığını fark etti, çadırına doğru yöneldi ve kapısının önüne bir Troll kellesi yuvarlandı, Troll'ün kafası kendi gövdesi kadardı, Troll'ün kafasının nasıl kesilebildiğini düşünmek bile istemiyordu. Çadırına girip üç sadak ok aldı, Elf kızı dizlerinin üstüne çökmüş Néran'ı izliyordu, Néran aldırmadan geri çıktı, Elf kızından etkilenmişti. Sonra kafası kesilmiş Troll'ü gördü. Orklara "Ağaçları yakın" Emri verdi, bu hem etrafını görmesini sağlayacak hem de Ağaçta ki Elflerin işini zorlaştıracaktı, yanmasalar bile duman yüzünden göremeyecek ve isabetli atış yapamayacaklardı. Elflerin Elflere karşı savaştığını gördü, Siyah zırhlara karşı Altın sarısı zırhlar. Elf kızı çadırın kapısında dururken Néran'ın yanına geldi ve eline bir hançer verdi. Tek söylediği şey ise "İhtiyacınız olacak." Gözüne Aoden'ler ilişti, binicileri ölse bile kendileri savaşmaya devam ediyorlardı. Ağaçları rahatlıkla kuyruklarındaki jiletler sayesinde kesebiliyorlardı. Elflerin kumandanını gördü, bir kayanın üstünde durmuş etrafa ok atıyordu. Kafasında mücevherler ile süslenmiş bir taç vardı, saçları Kızıla çelmişti, karanlıktan veya meşale ve ağaçların saçtığı alevden olduğunu düşündü Néran, çok uzun süre hareketsiz kalmıştı. Hançeri belinin arkasına bağladı ve yayı ile ağacın üstünde ki bir Elf'i öldürdü, Kumandanlarına yaklaşmaya çalışıyordu. Elflerin Elflere karşı neden savaştığını bilmiyordu. "Melkor'un verdiği karışım, bu o olmalı, öldürdüğüm Elfler..." bir an sonra bir Elf kendisine kılıcını savurdu. Sol kulağının yanından geçen bir sıcaklık dalgası hissetti, alevli bir oktu, Elf'in kılıcına saplanıp ikiye ayrıldı, bir parçası yere düştü diğer parçası ile alevini kaybedip Elf'in yanağının içinden geçti. Elf bir an için sendeledi ve Néran, Elf kızının verdiği hançeri belinden çıkarıp Elf'in boynuna sapladı. Elf elini boynuna götürdü ve Néran'ın suratına bir ağız dolusu kan kustu.Néran sol eli ile yüzünü temizleyip arkasına baktı, çadırı yanıyordu ve önünde Elf kızı zannettiği genç bir İnsan Elflere ok atıyordu, bir an göz göze geldiler. Gözleri alevlerle parlıyordu, Néran bir an için hareket edemedi. Sonra arkasından gelen acı bir çığlık ile kendisine geldi, bir Troll'ün etrafı Elfler ile çevrilmişti, kılıçları derisini geçip ufak yaralar bırakıyordu fakat bir Elf kılıcını Troll'e sapladı, yaptığı son şeyde bu oldu. Troll, Elf'i belinden yakaladı, havaya kaldırdı ve belinden ikiye büktükten sonra vücudunu ikiye koparıp etrafını kuşatmış olan Elflere savurmaya başladı. Elflerin komutanı Troll'ün omzuna zıpladı ve kılıcını ense kökünden soktu, kılıcın ucu iki santim kadar boynunun önünden dışarı çıktı ve parladı, Néran komutana bir ok fırlattı fakat komutan Troll'ün üstünden zıpladı, kılıcı ise Troll'ün boynunda saplı kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgenin Dönüşü #Wattys2016
FanfictionJ.R.R. Tolkien'in efsanevi orta dünya evreninde geçen Yüzüklerin Efendisi'nin devamı olarak yazdığım hikayedir. Yorum ve Eleştirilerinizi bekliyorum.