Gandalf 3 yıl önce olduğu gibi yeniden Orthanc’ın tepesinde mahsurdu. Buranın tepesine nasıl çıkıldığını anlamıyordu, Entler aşağıda bir sıraya geçmişti, Saruman hepsini teker teker inceliyordu fakat hiç biri Saruman’a karşı çıkmıyordu, Saruman konuşmaya başladı, buradan söyledikleri zar zor seçiliyordu, rüzgar estiğinde ise hiçbir şey duyamıyordu. “Entler! Buraya Undélan’ın fedakarlığı sayesinde gelebildim, gelebildik…” çok güçlü bir rüzgar Gandalf’ı geri savurdu ve Saruman’ın söylediklerini bir süre duyamadı, tekrar Orthanc’ın tepesinin ucuna geldiğinde Saruman onu işaret ediyordu; “… adam sizin aklınızı çeldi…” duydukları gittikçe soluklaşıyordu “…ve halkına karşı yürüyüşe geçin!” Saruman, Undélan’ın ne yaptığını biliyordu, kendisi Melkor’a itaat etmişti ve bunun diğer Entlere bulaşması için Melkor’un büyüsü ile tüm Entlerin ortasında infilak etmiş, çıkan siyah duman tüm Entlere nüfuz etmişti ve hepsinin zihni büyülenmişti, Gandalf’ın büyücülük marifetini aşacak bir büyü ile, zamanında Théoden’e yaptığı gibi bu Entleri büyünün etkisinden kurtaramayacaktı. Çaresizce burada bekleyecekti. Saruman’ın Orthanc’a doğru yürüdüğünü fark etti, rüzgar gözlerini tahriş ediyor ve kendisini göz kapaklarını kapatmaya zorluyordu, Entlerin her birisi yerde çukurlar açmaya başladı, ne yaptıklarını anlamıştı Gandalf, tekrar bir ordu kuruluyor, yeniden Mordor için fakat bu sefer daha büyük bir güce hizmet etmek üzere. Bir süre sonra sıcaklığın arttığını fark etti, Saruman’ın sesini duyuyordu fakat söylediği kelimeler anlaşılmıyordu, her geçen anda sıcaklık biraz daha artıyordu, Entlerin kazdıkları çukurların içleri sularla doluyor ve kazılmasını kolaylaştırıyor, toprağı yumuşatıyordu. Sonunda sıcaklık artışı durdu, yada Gandalf daha fazlasını hissedemiyordu. “Balrog’un Alevleri kadar sıcak, bu kadar sıcaklığa neden ihtiyacı var?” tek düşünebildiği şey buydu, son kez aşağıdaki çukurlara baktı, çok çabuk genişleyip derinleşiyordu, Entlerin kolları bir nevi kürek görevi görüyordu, çukurların içindeki sıvının su olmadığını fark etti, neredeyse şeffaftı fakat dikkatli bakıldığında içerdiği hafif kırmızılık göze çarpıyordu ve balçık kadar yoğundu, yine de toprağı yumuşatıyordu. Bir gariplik fark etti Gandalf, çukurlar derinleşiyor fakat çukurlardan çıkan çamurlar yok oluyordu. Bu yükseklikten seçemediği düşüncesi onu rahatlatmaya yetti fakat o çamurların her birisi bir hayata dönüşecekti.
Sauron’un Ağzı Carn Dum’a yerleşeli 3 hafta olmuştu, ordusu yüz bin askere ulaşmıştı, ejderha ise şu ana kadar gördüğü en büyük şeydi, çok kısa zamanda çok fazla büyüyor ve bunu hiçbir şey durduramıyordu. Son günlerde devriyeye bizzat katılıyordu, beklemek ve yönetmek sıkıcıydı, büyük bir savaşın hayallerini kurmaktan başka tek yaptığı şey emir vermekti. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte 60 Aoden binicili Ork ile birlikte devriyeye çıkmıştı. Aoden’ler Melkor’un yeni yaratıklarıydı, bir binek hayvanıydı altı ayaklıydı ve en az bir metre uzunluğunda bir kuyruğa sahipti, kuyruğunun ucunda kullandığı en keskin bir kılıçtan bile daha keskin kemikten bir jilet bulunuyordu, Aoden’ler ordusuna ilk katıldığında kuyruklarına hakim olamadıkları için 3 Troll ve 16 Ork’u öldürmüşlerdi, kendi bileği kalınlığında ki Troll derisini geçip onları öldürebilen bir kuyruğun kendisine neler yapabileceğini düşünmek istemiyordu. Kuyruklarını hesaba katmadığımız zaman boyları 5, yükseklikleri ise 3.5 metre idi, fakat binicinin oturduğu sırt bölgesi 2.5 metre yüksekliğindeydi, sırt genişliği en az bir buçuk metreydi, kendiside bir Aoden sürmeyi denemişti fakat sırtına bindiğinde rahat uyum sağlayamıyordu, bacakları için çok geniş bir sırta sahipti, Aodenlerin kafası Sauron’un Ağzı’nın gövdesi kadar büyüktü ve her biri işaret parmağı uzunluğunda yarı saydam mavi dişlere sahipti, garip bu canlılarda Mutlak Siyah yoktu. Kafilesinde ki en küçük şey kendisiydi, bu hem kendi otoritesi hakkında düşünmesini sağlıyor hem de bu varlıkları komuta ettiği için gurur duymasını sağlıyordu, haliyle güvende hissetmesine de yardımcı oluyordu, yaklaşık iki buçuk saatlik bir yol aldıktan sonra bir grup Elf gördüler, yaklaşık 25 kişi olduklarını tahmin ediyordu Sauron’un Ağzı. “İşte ilk kez ordumu deneme şansı.” Diye düşündü içinden, Yanındaki Orklara ileri komutu verdi ve atını dört nala koşturmaya başladı, ilk anlarda grubunun en önünde yer alıyordu fakat saniyeler sonra Aoden’lar onu geçti, bir dakika sonra ise en yakın Aoden’lu binici ondan 30 metre önünde sürüyordu, birkaç dakika sonra küçük elf grubu Aoden binicilerinin arasında kalmıştı, Sauron’un Ağzı çarpışmanın başlamasından yaklaşık bir dakika sonra olaya dahil oldu, Atlı Elfler birer birer düşüyordu, hiç birisinde kendisini koruyacak ağır zırhlar yoktu, her halinden gözcü oldukları anlaşılıyordu, yerde yatan Altın Çiçek sancağını gördü “Glorfindel’in Gözcüleri, döndüğümüzden şüpheleniyor…” Atından düşen bir Elf’in üstüne gelen Aoden’in bacağına bir kılıç darbesi indirdi ve kalın, tüylü ve uzun bacak dizin altından yaralandı, kemiği kırılmıştı, sadece arka derisi sayesinde bütün duruyordu, Aoden’in dengesi bozulmamıştı “Bu yüzden altı ayaklılar…” diye düşündü Sauron’un Ağzı, arkası kendisine dönük bir elfe yaklaştı ve boğazına kılıcını geçirdi, Elf’in ağzı ve boğazındaki yaradan kanlar fışkırmaya başladı. Tek bir Elf sağ kalmıştı, Sauron’un Ağzı durmalarını emretti ve topuzunu havaya kaldırmış olan Aoden binicisi Elf’i esir olarak saklamak istediğini anladı, Topuzunun düz olan üst tarafı ile Elf’in ensesine indirdi, Elf bayıldığında ensesindeki derinin bazı yerleri soyulmuştu ve bir kızarıklığa sahip olmuştu. Bacağı dizinin altından kesilmiş olan Aoden’e baktı, kanı siyahtı, Melkor onlarada Mutlak Siyah’ı bahşetmişti, Mutlak Siyah damarlarında akıyordu. Yaralı Aoden hiçbir zorluk çekmeden Carn Dum’a kadar gidebildi ve ordusunun az sayıdaki şifacısı onun Aoden’in bacak kemiğini yerine oturttuktan sonra etini dikmeye koyuldu, eti çok sertti ve dikmesi zordu, hayvan hiç acı çekmiyormuş gibi göründü, ayağına uygun bir kalıp çıkartılıp demirden bir destek döküldü, iyileşene kadar bunu takacaktı. Bu sırada kar fırtınasına benzer bir ses duyuldu, konuşan Ejderhaydı, Ejderhaların konuşabildiğini biliyordu ve sonunda bu Ejderhada konuşmuştu. Söylediği ilk şey Melkor’un emirleriydi; “Zaman geliyor, hazırlıklarını tamamla, Ayrıkvadi’ye Yürüyeceksin.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgenin Dönüşü #Wattys2016
FanfictionJ.R.R. Tolkien'in efsanevi orta dünya evreninde geçen Yüzüklerin Efendisi'nin devamı olarak yazdığım hikayedir. Yorum ve Eleştirilerinizi bekliyorum.