KELSEY’NİN GÖZÜNDEN;
Yanıma doğru inledim, yüzüme vuran parıltısıyla sabah ışığı huzme halinde odaya girerken, uykum benden uçup gidiyordu. Esnedim, gerilmeden önce gözümdeki uykuyu sildim. Kollarımı çarşafa uzattım. Gözlerimi açabilmek için çırpındım, sağıma doğru baktım ve boşluktan başka hiçbir şey görmedim. Hiçbir yerde Justin’in burada olduğuna dair bir belirti yoktu. Hemen dik oturdum, göğüsüme doğru çarşafı kavradım, midem endişeyle çalkalanıyordu.
Ağzımı açmış ona seslenecekken, banyonun kapısı açıldı, içeriden buharlarla birlikte üzerinde, belinde ki havludan başka hiçbir şey olmayan Justin çıktı. Kafasını salladı, üzerinden su damlaları akıyordu, parmaklarını saçlarına götürdü. Bana baktı ve yatağa oturdu. Ela gözlerindeki huzur ve parlaklık belli oluyordu, onun bakışları altında kendimi rahat hissettim.
“Kalkmışsın.” Nefes verdi, yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi.
Başımı salladım, ağzım kuruyken ne söyleyeceğimi bilemedim. Dudaklarımı yaladım, yutkundum. O benim tamamen kalktığımı fark etmeden önce kendimi tekrar kazanmaya çalışıyordum çünkü onun orada olduğunu görmemiştim.
Ama o beni, benim kendimi bildiğimden daha iyi biliyordu ve neredeyse hemen benim hissettiğim sıkıntıyı anladı. Kaşlarını yukarı kaldırdı, endişesi yüz hatlarına yayıldı. “Sen iyi misin?” diye mırıldandı, giyinik olmamasına rağmen bana doğru yürüdü. Justin’in odada bana doğru hareket edişini izlerken kendimi çok sessiz buldum. Odasında, sert-ahşap zemine karşı çıplak ayakla duruyordu.
“Evet,” hızlıca geri cevapladım ve gözlerinden kaçtım. Bir saç telini kulağımın arkasına sıkıştırdım, yorganın altında bacak bacak üstüne attım.
“Neden bana yalan söylüyorsun?” sessizce mırıldandı, bunu söylemek canını sıkmıştı. Kelimelerinin altındaki yumuşak sertlikten anladım ki, kızgınlığının kendini ele geçirmesine izin vermemeye çalışıyordu.
“Ben— Ben söylemiyorum, sadece..” kafamı salladım, kendimi durdurdum. Bunu söylemeyi denersem kendimi daha iyi hissedeceğimi biliyordum. Ne kadar zor olursa olsun etrafıma duvar örmeye çalıştım ama o etrafımdayken bunu yapmak kolay değildi. Bunu yıkmak için herkesten farklı bir güce sahipti. “Nereye gittiğini bilmiyordum ve panik oldum..” sustum, bunu düşündükçe utandım.
“Sana dün gece söylediklerimden hiçbir şey duymadın mı?” inanamayarak belirtti, şuan kulaklarına inanamıyordu. “Dedim ki, seni bir daha asla bırakmayacağım. Tamam mı? Sana dün gece söz verdim ve bu sözü tutacağım.” Ne olursa olsun sakin kalmaya çalışıyordu, sesi beklediğimden hızlı çıkmıştı.
Dudaklarımı büktüm, çarşafı göğüsüme biraz daha çektim, midem hoş olmayan bir duyguyla hareketlendi, bir şey den kurtulmak istemiştim. “Özür dilerim.” Yavaşça mırıldandım, bu kadar aptalca bir şey için tartışma yaratmak istemiyordum. Gözlerini benden ayırmadı, bir kez bile uzağa bakmadı, bakışları yoğundu ve pratikte kafamı ütülüyordu.
“Kahretsin,” Justin nefesinin altından tükürdü, hayal kırıklığı içinde boynunu ovdu. Havlunun etrafında sıkıca sarılı olduğuna emin oldu, yatağın diğer tarafına gitmeden önce önümde diz çöktü. Üzerime eğildi, parmaklarıyla omuzumu okşadı ve saçımı geriye attı. “Bana bak.” Diye fısıldadı, parmağını çeneme getirdi. Başka bir olay istemiyordum, Justin’in olduğu yöne dönmek için vücudumu döndürdüm.