Sevgiyle kalın.
1. Bölüm: Tam Hayattan Vazgeçerken
Ben kendisini imkansız masalına inandıran bir adamın şefkatine kırık dökük sığınan bir kızdım. Güven duvarlarıyla çevrili surlar içine kendini hapseden bu küçük kız, bir gün o duvardaki tuğlaları tek tek yerinden oynatıp uzaklara fırlattı. Ve kimse farkında bile olmadı.
İlk kalp kırıklıklarını babasında yaşayan kızlar, bir daha sevileceğine inanmaz diye duymuştum. Belki de doğruydu kim bilir. Düşünsenize kafanızın içine inşaa ettiğiniz masalınızda yaşayan prens, bırakmıştı prensesi. Hangi prens terk ederdi masalını? Benim ki etmişti, hemde ardında bir harabe bıraktığını bilmeden. Hayatta hep prenslerde kaybetmiştim ben. Zaten bir prenses de değildim.
Kulaklığımdan yükselen amatör sesle gözlerimi aralayıp manzarayı izledim. Bir ses alt yapı olmadan bile bu kadar güzel olabilir miydi?
Yıkık dökük gecekondulara inat yapılan rezidanslar, karanlık sokaklara inat ışıl ışıl caddeler. Görünmez bir çizgiyle ikiye ayrılmıştı, yukarıdan bakınca daha fazla belli oluyordu. Bu şehir sanki fark edilmeyen bir savaşın içindeydi. Kim kazanırdı bilmem. Ama babamın bana öğrettiği tek bir şey vardı. Bu hayat çizgidekileri sevmez.
Rüzgar daha sert esmeye başlayınca ayaklarımı sarkıtmayı bırakıp kalktım. Şimdi koca şehir ayaklarımın altındaydı. "Ee İstanbul, şimdi ben mi büyük oldum?" Kendi sözlerime alayla kıkırdarken bir küçük adım daha attım. Şimdi şuradan düşüp ölsem ne olurdu? Annem, abim ve arkadaşlarım bir süre üzülür sonra hayatlarına devam mı ederlerdi?
Gözlerimi kaparken ellerimi iki yana açtım. Kendimi rüzgara bırakırken şarkının sonuna gelmiştik. Her şarkısını 'Elveda' diye sonlandırdığı gibi bunda da düzenini bozmamış yumuşak sesiyle bitirmişti şarkıyı. Her şarkıdan sonra ölecekmiş gibi veda ediyordu. Dinleyicilerinden çok hayata. Kitap okuyup anlamlandırmak nasıl herkes tarafından kabul görmüşse müzikte öyleydi. Şarkıyı herkes dinler, sözlerini herkes ezberlerdi. Ama ya anlamak? Herkes anlayabilir miydi? Sanmam.
Kendimi esen rüzgara tamamen bırakmamla sağ bileğimin tutulup çekilmesi bir olmuştu. Resmen bir kaç saniye havada kalıp ardından zeminle buluşmuştum. Ben olayın şokuyla öylece dururken altımdaki beden acıyla inledi. Pozisyonumun izin verdiği kadar kafamı kaldırıp kim olduğuna bakmak istedim.
Çocuğa baktığımda gözlerini kapatmış bilmediğim bir huzurla tebessüm ediyordu. Keskin yüz hatları, esmer teni ve simsiyah saçları kesinlikle bu tebessümüne ters düşüyordu.
Kaç saniye öyle kaldığımızı bilmiyordum. Ama sonunda kendime gelip yan tarafa attım kendimi. "Napıyorsun?"
Sinirle çıkan sesim onun da kendine gelmesini sağlamıştı. Gözlerini araladığında bakışları bir süre bana döndü. Ardından bir şey demeden ayaklanıp üzerini çırptı.
Beni takmıyor muydu? Bende ayağa kalkıp şort eteğimi çırptım. Sürtünmeyle yırtıldığını fark edince kaşlarım çatıldı. Ben onu daha yeni almıştım. "Hey sana diyorum!" Diyerek tekrar bana bakmasını sağladım.
Keskin bakışları yüzüme döndüğünde bana doğru yaklaştı. İşaret parmağını anlıma bastırıp ittirdi. "Kafanın içinde kurduğum aptalca ve düşüncesizce şeyi yapmanı engelliyorum."
Geriye doğru sendelerken düşündüm. Sanırım intihar ettiğimi düşünmüştü. Aslında öyle bir düşüncem yoktu. Ama eğer ayağım kaysaydı ya da sert bir poyraz esseydi tutunmaya çalışmazdım. Peki bunlar onu haklı yapar mıydı? Hayır.
"İntihar edeceğimi mi düşündün?" kendimin anlayacağı bir sahtelikte kahkahayala tamamladım cümlemi.
Yüzüme bakıp bana doğru bir adım attı. İnanmamış gibi durmuyordu. "Burada aptal olan sensin. Ben gelmesem aşağıda yatıyor olacaktın. Geride kimleri ne halde bıraktığını bilmeden. Bu hayat sadece sana zor gelmiyor. Kafan estiğinde pes edemezsin." Rahat tavırlarıyla sanki sinirini gizlemeye çalışıyor gibiydi.
Ne diyeceğimi bilmeden ona bakarken o başını iki yana sallayıp kapıya ilerledi. Gözlerim bir an kırılan kulaklığıma ve yanında duran telefonuma takılsa bile çok sürmedi. Onu bu denli neyin korkuttuğunun merakıyla peşinden koştum. Asansör yerine merdivenlere yöneldiğinde bende aynısını yaptım.
Boyum kısa olmamasına rağmen ona bakmak için başımı kaldırıyordum. "Bir yakınını mı kaybettin?" Meraklı gözlerle ona bakarken durdu. 'Ciddi misin' dercesine yüzüme bakıp devam etti. Evet bu bana engel değildi. "Çok mu kızgınsın ona? Yeni mi oldu? Onu özlüyor musun?"
"Bela mısın?" Dedi oflayarak. "Belki de atlamana izin vermeliydim." Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Çıkışa geldiğimizde önüne dikildim. Gideceği yolu kapattığım için ellerini paltosuna sokup çekilmemi bekledi.
"Bu kararın kolay olmadığını unutma. Ona kızma. Başka şansı olsa inan denerdi."
Sabır çekercesine başını kaldırdığında boynunda bir kaç damar belirdi. Kendini sıktığının belirtisiydi bu. O kadarsa sinir bozucu değildim. Abartıyor. "Beni rahat bırak sülük."
Hiç alınmadan gülümseyerek elimi uzattım. "Sülük değil. Ben Cemre."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ PAPATYA
FanfictionShip Serisi 2 |Yaranı kapatabilirim ama onu senden alamam, özür dilerim. ||Gök gürültüsünü çok severim. Belki de benim yerime bağırdığı içindir. ^-^ •TikTok platformunun Özgür Deniz Cellat ve Cemre Solmaz karakterine yazılmıştır. •Tüm hakları sevd...