13. Bölüm

488 62 73
                                    

Sevgiyle kalın.

13

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

13. Bölüm: Siyah ve Mavi

Deniz elindeki sigarayı yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdi. Ellerini pantolonun cebine tekrar attı. Paketten tekrar bir dal aldı. Çakmakla tekrar ateşe verdi. Onunda tek kaçamağı buydu.

"Ben sana gitme deneyeceğim. Bak ben en son çocukken ablama gitme dedim. Hem de koluna yapışıp ağlaya ağlaya. Ama o gitti. Ardına bile bakmadan. Kendi isteklerini, benim düşüncelerimden daha çok değerli gördü. Sen de gitmeyi seçersen sonradan karşıma çıkıp 'bana gitme demedin' diyemezsin. Verdiğin kararların sorumluluğunu bana yıkamazsın." Sessizce ağladı. "Şimdi elini vicdanına koy ve kendine sor. Gitme desem kalacak mısın? Ben cevabı biliyorum. Gitmek her zaman daha cazip gelir insana. Her neyse. Laf kalabalığı yapmayacağım. İlk uçakla İstanbul'a dönersin."

Cemre duyduklarını idrak etmek için bir kaç saniye bekledi. Bu kadar kolay mı vazgeçmişti? "Tamam."

Dilinden sadece bu döküldü. Bir kabulleniş. Gözleri önünde duran adama kaydı. Bitkin görünüyordu. Kafasında dönen sorular olduğu aşikardı. Yorgunluktan ve her şeyi düşünmekten kendini öldüren biriydi.

Adamın dudaklarını örten gri duman sanki Cemre'yi zehirliyordu.

"Bana öyle bakma. Beni üzen ilk kişi değilsin." Dedi Deniz bakmadan. Son da olmazsın. Ama keşke hepsi gitseydi sen kalsaydın. Diye devam etti içinden.

"Ben gidersem sen ne yapacaksın?" Dedi fısıldar gibi çıkan sesiyle.

"İstanbul'daki şirketi satarım. Zaten hali hazırda bir nişanlım vardı. Onunla evlenirim. Endişelenme benim için."

"Yerim çabuk doluyor desene. Gittiğim anda unutulacağım."

"Gitmek unutmak değildir, sen bunu çok iyi biliyorsun. Aklımda gözlerin varken, sen buna gitmek mi diyosun?" Deniz omzumun arkasından bakışlarını Cemre'ye çevirdi. "Can Yücel."

Cemre'nin dudaklarında istemsiz bir tebessüm peyda olurken kendini tamamen kaputa bırakıp sırt üstü uzandı. "'Çünkü kimse yağmur yağarken denizi düşünmez.' Demiştin ya." Yağmur damlaları tüm vücuduna değerken kollarını iki yana açtı. "Her yağmur yağdığında senden başka düşüncem olmayacak."

Deniz'in de yüzünde bir gülümseme oluştu. Sanki Cemre'nin her cümlesiyle buz olan kalbi eriyordu. Gerçi erimesi için konuşmasına gerek bile yoktu. "Hayatında bir yer edindiğine sevindim. Kötü olsa bile."

Cemre ıslak asvalta sürten araba lastiklerinin sesini dinledi. Yağmuru hissetti. Hayatında çıkmaza girdiğinde onu tutup çıkaran eller olurdu. Orduda annesi ve abisi, İstanbul'da Berke, Kürşat ve Merve. Şimdi kimsesizdi. Bilmediği bir şehirde kaybolmuş yabancıdan farkı yoktu. Affetmesi için yalvaran kalbi, tuğla dizecek hali kalmayan aklı bir savaş içindeydi. Kim kaybeder bilinmez.

Ne ara bu kadar çok alışmıştı adama? Gözlerini her kapattığında karşılaştığı siyah gözler, bir daha görmezse çıkar mıydı aklından? Şimdi arkasına bakmadan çekip gitse buralardan kalbi bir daha kan pompalar mıydı?

Cemre içinden kalbine seslendi: bir belirsizliğe daha ömrümü heba edecek halim kalmadı.

Kalbi cevap verdi: Ya bu ömür heba edilmeye değerse?

Cemre zayıf olan bünyesini sınamak istercesine daha fazla ıslanmak istedi. Gitmek için bağırıp çağırırken şimdi kalmak için bahane üretiyordu.

"Hasta olacaksın." Dedi Deniz titreyen sesiyle. Ağlamış mıydı? Ağlamıştı.

"Biliyorum."

"Arabaya geçelim."

Cemre kalkıp oturur pozisyona geçti. "Dinlediğim ve inandığım masallar vardı. Prensin hep prensesin peşinden koştuğu, onun için savaştığı ve tek amacının onu mutlu etmek olduğu. Annem 'bazen senin kimi sevdiğin değil, gerçekten kimin seni sevdiği önemlidir' der. Belki ben olmayan bir ülkenin prensesi değil de Kars'ta saklanan prensin kraliçesiyimdir."

Deniz duyduklarıyla içinde kül olmuş ne varsa tekrar alev almaya başladı. Yaslandığı yerden ayrılıp Cemre'nin önünde durdu. Bacaklarını iki yana uzattığı aradaki boşluğu Deniz bedeniyle doldurdu. "Bana bir şans veriyorsun?" Dedi sorarcasına.

"Sana kırık dökük olan bir kalp veriyorum. Onu çöpe atmakta senin elinde tamir etmekte."

"Küçük bir çocuğun kanayan dizini saracak kadar güzel bir kalp," Dedi Deniz Cemre'nin beline kolunu dolarken. "Nefret dolu birini kabul eder mi?

Cemre'nin soğuktan titreyen elleri karşısındaki adamın yüzünü buldu. "Benim sevgim çok fazla, senin nefretini iyileştirir."

Deniz Cemre'nin dudaklarına baktı. Aklına gördüğü pembelilerden daha iyi bir merhem gelmedi.

Cemre Deniz'in dudaklarına baktı. Gördüğü pembelikleri gri dumandan daha iyi örtebileceğini düşündü.

Zıt kutupların birbirini çektiği gibi çekti dudakları birbirini; mavi ve siyah gibi...

bir gün deniz gözlü kadın, merhem saydığı dudaklarıyla ölüm bekçisini hayata döndürmüş.

MAVİ PAPATYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin