Kayıp Mutluluk -2-

428 61 8
                                    

"Her zaman hata yapabiliriz. Çoğu zaman bunlardan ders çıkarırız, çoğu zamansa aynı hatayı doğruymuş gibi yapmaya devam ederiz. Kısacası her zaman kazanmayız, bazen de kaybederiz.."

Yağmurun dışarıda çıkardığı sese karşı arabanın içindeki sessizlik uykumu getirmişti. Babam arabayı kullanıyor, annem ise gereksiz dergilere göz gezdiriyordu. Uyumak istemiyorum ve bunun için yapılacak tek şey müzik dinlemekti. Kulaklığı takıp müziğin sesini açtım, zihnimi biraz daha oyalaya bilirdi sanırım bu gürültü.
Gri hava, oldukça uzun ağaçlar ve tabi yağmur. Tüm bunları bir kehanet olarak görmüyorum. Babamın aldığı küçük bir dergide buranın her türlü özelliği yer alıyordu ve ben bunları okumuştum. Yağmurlu ve soğuk havaya hiç yabancılık çekmiyordum, her yeni şehir tercihimiz bu özelliklere sahip oluyordu çünkü, bu da garip ve farklı bir ayrıntı. Büyük, görkemli bir ormanın yanından geçerken iki katlı, yıkık dökük korkunç bir ev dikkatimi çekti. Doğruldum ve daha yakından görmek için cama yaklaştım. Ürpertiçi ve çekiciydi yada aklımı yitiriyordum. Daha önce bir çok korkutucu ev görmüştüm ama hiç birinde bu garip hissi tatmamıştım. Bu his tıpkı ateşi yutup bundan zevk almak gibiydi, değişikti.
Geride kalmıştı ev ve birkaç metre ötede arabanın lastiği patlatı. Babam hemen durup, hızlı ve kıvrak bir hareketle arabadan indi, ardından annemle birlikte bende indim. Annem babamın yanına gidince bende görüş mesafesinden henüz çıkmadığımız o çılgın eve bakmaya çalışıyordum.
"Neler oluyor lisa" dedi babam yanıma yaklaşıp yeni lastiği alırken, annemde durup bişey söylememi bekledi. Yanlış birşey yapmışım gibi saçma bir heyecana kapılıp ellerimi arka cebine koydum sonrada sesimin normal çıkması için dua ettim.
"Hii.. Hiç birşey, değişik bir yermiş!" Dedim etrafa bakarak ve ahmakça çıkan ses tonuma bir dünya küfrettim dişlerimin arasında.
"Değişik" diye tekrarlayıp gülümsedi annem. Bu sırada babam lastiği yenisi ile çoktan değiştirmiş konuşmalarımızı dinliyordu. Bu inanılmazdı, nasıl oluyorda herşeyde bu kadar hızlı ve iyi oluyorlar anlamıyorum.

Annem ve babam bana doğru aniden yaklaştılar o sırada yanımızdan mavi, iyi bir model arabanın içinde yüksek sesle şarkı söyleyen bir kaç genç geçip gitti. Annemde babamda herşey biraz iyi giderken bunu mahvetme gibi bir özelliğede sahipler.
"Ahh! Deli ediyorsunuz beni"dedim acıklı bir sesle ve geçip arabaya bindim. Arabayı daha hızlı kullanıyordu babam, acelesi varmış gibi. Sonunda iki katlı büyük, gösterişli bir evin önünde durduğumuzda babam aynı hızla indi ve eşyaları arabadan çıkarıp eve taşıdı. Annemde birkaç parça eşya alıp babamla gitti. Çantamı, telefonumu ve kulaklığımı aldım ve kapıyı kapattım. Geniş kapıdan içeri girdim. Bahçesi, böyle yağmurlu bir yer için fazla güzeldi. Boş bir havuz bir kaç şezlong ve beyaz ahşap bir masa. Islanmamak için içeri girdiğimde şaşkınlık derecem bir kademe daha artmıştı. Evden çok bir saraydı burası. Eşyalar yeniydi. Modernle harmanlanmış eskitme dekoru anneme ait bir zevk olduğunu hemen belli ediyordu. Arkamdan yaklaşıp saçlarımın arasına minik bir öpücük kondurdu babam. Sonra anneme sarılıp eve bir kez daha göz gezdirdi. Annem heyecanlı sesiyle
"Odanı görmelisin lisa" dedi. Başımı sallayıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Son merdivene geldiğim sıra koridorun sonunda beyaz kapının üzerindeki süslü " Lisa" yazısını görünce tüm ümidim yıkıldı. Kapıya yaklaşıp bir elimle kapı kolunu diğeri ilede şu saçma yazıyı çıkardım hatta daha çok kopardım ve kapı girişindeki Çelik kutuya fırlattım. Başımı kaldırdığımda şaşkınlıktan gözlerimi kapatıp tekrar açtım. O saçma yazıyı görünce içeriden pembe örtülü bir yatak ve bir dünya saçma oyuncak çıkar diye tahmin etmiştim ama şuan karşımda sıcak kahverenği tonlarında eskitilmiş ahşap mobilyalar, koyu lacivert özel bir yatak örtüsü ve üzerinde vazgeçilmez eski battaniyem duruyordu. Bunu gerçekten beklemiyordum. Odanın ortasına geçip çantamı ve telefonumu yatağım üzerine bıraktım. Sonrada etrafa yeniden baktım. Çalışma masasının üzerinde duran yeni laptop, yatağımın üzerinde asılı fotoğraflarım, kitaplığım ve kitaplarım. Şuana kadar iyi giden tek şeydi tüm bunlar.
"Yüz ifadene bakılırsa çok beğendin odanı" dedi annem. Beni korkutmuştu ve yerimden sıçramama sebeb olmuştu.
"Idare eder. Çok fazla alışmak istemiyorum buraya, sonucu iyi bitmiyor nede olsa." Dedim, düz bir sesle ve ses tonum beni bile rahatsız etmeye yetmişti.
"Bak lisa..." Diye hemen savunmaya geçince yorgun olduğumu hatırlayıp
"Herneyse anne."diye sözünü kestim.
"Peki lisa. Sıcak bir duşa gir ve biraz uyu. Iyi gelecektir." Dedi. Bana kırılmıştı, Buda kendimden nefret etmeme yetiyordu.
"Şey anne!! Seni seviyorum" dedim daha kapıdan çıkmadan. Durdu ve bana döndü.
"Bende seni seviyorum bitanem" diyip kapıyı kapattı.
Duşa girdim ve çok kısa sürede çıktım. Sıcak duş yorgunluğumu almıştı ama kafamın için deli gibi ağrıyordu. İki tane hap aldım ve sıcak bornozla serin yatağa uzandım. Çok rahat ve yumuşak bir yataktı. Amacım uyumak değildi, bir ara camdan dışarıyı seyrettim. Grinin aydınlığı hakimdi etrafa. Birkaç kez kapatıp açtım gözlerimi, gittikçe ağırlaşıyorlardı. Son kez açıp kapattıktan sonra karanlık tarafa geçmiştim...

"Lisa.., lisa..!" Aniden açtım gözlerimi nefes nedeseydim.
"Sakin ol lisa, sakin ol ben buradayım. " dedi yeniden annem sonra kollarını dolayıp sarıldı bana. Yatağım ucundaki suyu uzattı titreyen ve güçsüz ellerimle sımsıkı yapıştım bardağa, tek seferde hepsini içtim.
"Daha iyimisin meleğim" diye ısrarla soran annemi daha fazla endişelendirmemek için başımı evet anlamında salladım.
"Peki o zaman üzerini giy ve aşağı in, birlikte yemek yiyeceğiz" diyip ayağı kalktı, tüm ışıkları açıp yanıma yaklaştı ve anlıma bir öpücük kondurup dışarı çıktı. Gördüğüm kabus yüzünden öle bilirdim sanırım diye düşündüm kendi kendime. Gri aydınlık yerini zifiri karanlığa teslim etmişti. Akşam olmuştu.

Ormandaki o terk edilmiş evin içindeydim ve siyah giyinimli altı kişiyle bir çember oluşturmuştuk. Ortada büyük bir ateş vardı ve biri elimi sımsıkı tutuyordu. Daha çok koyuyor gibiydi. Yanık saç ve insan kokan o evdeki ateşin içinde yanan tek kişi onlardı. Annem lina ve babam Arthur. Onlara doğru bir adım atacakken ikiside bir tür yaratığa dönüştüler ve boğazıma yapıştılar. Böyle berbat bir kabus üzerine gözlerimi açtığımda annemle karşılaşınca kalbimin sesini bir çığlık gibi duyabiliyordum. Derin bir nefes aldım ve ayağı kalktıp aynanın karşısına geçtim. Önce saçlarımı idareten toplayıp koyu siyah renkte bir jeans, üzerime de gri bir tişört giydim ve saçımı sıkan tokadan kurtulup, kahverengi dolgun saçlarımı taradım. Kapıyı tedirginlikle açıp korkuyla merdivenlerden indim ve kocaman salondan içeri girdim. Şahane bir sofra hazırlamıştı annem, geçip sandalyeme oturdum ve tabağımı anneme uzattım. Annem herzaman yaptığı gibi fazla fazla yemek koyarken tabağıma bende, babama baktım oda beni seyrediyormuş. Yakalandığını fark edince birşeyler söyleme mecburiyetinde hissetmiş olacak ki
"Nasıl gidiyor! Herşey yolunda mı?" Diye sordu.
"Herzamankinden daha farklı değil" demekle yetindim. Önce gülümsedi sonra surat ifadesini değiştirdi. Daha çok ifadesizleştirdi.
"Sizin gününüz nasıldı" dedim önce anneme sonrada babama merak ediyormuş, ilgileniyormuş yada umursuyormuşum gibi. Onlarda şaşırmışlardı ve hemen birşeyler anlatmaya başladılar, çoğunu dinlemedim çünkü çok dalgındım. Konuşma çoktan bitmişti ki annem asıl konuyu açıkladı.
"Yarın okula gidiyorsun lisa." Dedi tabağına bakarak. Okulla herhangi bir derdim yoktu çünkü derslerim hep çok iyi oldu. Bu kadar erken olması konusunda gereksiz endişelerim vardı ama tartışmaya niyetim yoktu.
"Olur" dedim salatamı ağzıma götürürken.
"Yarın ben seni götüreyim o zaman, ne dersin." Dedi babam.
"Olur tabi." Dedim. Yeniden bir sessizlik çökmüştü masaya. Biraz sonra;
"Ben doydum, size afiyet olsun izninizle ben odama çıkıyorum. Iyi geceler" dedim.
"Iyi geceler hayatım" dedi annem ve babamda gülümseyip başıyla onaylandı. İndiğim merdivenlerden çıkarken ailemden ne kadar bağımsız olduğumu ve onlardan neredeyse kopmak üzere olduğumu fark ettim. Son basamağı çıkarken yukarıdan onları seyrettim. Annem yemeği ile ilgileniyordu babamda telefon görüşmesindeydi. Eskiden olan kahkaha ve hoş sohbetlerimizi özledim. Bitkin adımlarla odama girip kapıyı arkamdan kapattım, geçip yatağımın üzerine oturdum ve karanlığı seyrettim ve göz yaşlarıma hıçkırıklarımda kısa sürede dahil olmuştu. Benim yüzümden çok değişmişlerdi. Herşey benim yüzümdendi ve ben bunu haketmiyordum...

Kayıp MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin