Kayıp Mutluluk -7-

217 33 0
                                    

"Bırakın birşeyler yanlış olsun. Bırakın göz yaşlarınız yerli yersiz sizi bulsun. Bırakın aşık olsun kalbiniz. Bazen en kötü sandığımız başlangıçlardır, hayatımızın tamamına yön verir."
-AyşanAydın

"Hayatın en absürt tarafıda görünmez olmanızdır. Şaka yapmıyorum, çok ciddiyim. Varsınız ama yoksunuzda aslında. Bu cümleyi görecelendirdiğinizde beni haklı veya haksız bulacaksınız ve tabi bu kimin umurunda. Ama görünmeziz işte Buda hayatımızın mecazi kısmı olmalı. Mesela siz hiç varlığınızı kanıtlamak zorunluluğu hissettiniz mi? Acaba ben var mıyım? Diye düşündünüz mü? Bunun için bir ağaca yada dönen kapıya bilerek çarpma gereği hissettiniz mi? Tabiki de hayır. Zaten bunu hissetmiş olsaydınız, benim ezikliliğimin bir farkı kalmayacaktı." Dersten kopmuştum ama bu özgüven abidesi kız beni kendime getirmişti. Çok iyi konuşuyordu. Kim bilir hayatın hangi dalında okuyordu ve nasıl bir sınava tâbi tutulmuştu. En çokta "varlığımızı kanıtlamak için..." Kısmına takılmıştım. Bir ara bende kendi niteliğimi, benliğimi ve varlığımı kaybediyordum. "Burası beni değiştirdi." Demiyeceğim çünkü daha burası gibi bir milyon yeni yer beni bekliyor.
"Sıra sizde byn BLACK." Dedi prefösor dosyamı incelerken. Bu saçma dersi almak yaptığım büyük hataların da en büyüğü.
"Ne anlatacağım prefösor." Dedim.
"Aşk'ı" diye cevap verdi burnunun üzerindeki gözlüğünü düzelterek.
"Şuan ders dışı bir konudan bahsettiğimizi hatırlamak zorundayım." Dedim bende. Arkamdan bir kaç kıkırdama geldi. Ama duymazdan geldim.
"Başlayabilirsiniz." Dedi. Dalga geçiyor olmalıydı benimle. Ne bekliyordu anlamıyorum. Aşk hakkında hiçbir fikrim yok. Ama bunu bütün sınıfın ortasında yeni bir malzeme konusu yapamam.
"Imm! Şey sanırım aşk şey demek. Hani bilirsiniz işte bakışmak, flört ve sinama." Dedim saçımı karıştırarak. Arkadan bir kahkaha koptu. Sanırım herşeyi çok iyi batırmıştım. Prefösorde onlara katılınca bende güldüm. Zaten ağlayacak değildim..
"Bugünü unutmayın byn black. Tekrar konuşacağız." Dedi çalan zilin gürültülü sesiyle birlikte.
"Tabii"dedim.
"Bir dahaki sefere beni bulabilirseniz."Diyede içimden geçirdim. Burayı sevmemek için diger yerlerden daha fazla çaba sarf etmek beni ayrıca yoruyordu. Çünkü burda ilk defa arkadaşlarım olmuştu, istemeden. Ve ayrılıkda çok yakın görünüyor. Masanın üzerinde öylece duran kitabımı çantama atıp kalktım.
"Heyy çok iyidin!" Dedi Alice. Farklı birşey söyleme gibi bir şansı olduğunuda sanmıyorum zaten.
"Dalga germekten vazgeç Alice." Dedim gülerek.
"Tamam aşk perisi. Nasıl istersen." Dedi dizlerinin önüne çöker gibi yaparak.
"Ne yapıyoruz bu harika hafta sonu." Diye lafa girdi James.
"Ne zamandan beri plan yapar oldun sen?"diye cevap verdi Alice. James Tam olarak istediği cevabı alamamıştı. Kaşlarını çatınca Alice onu sınıfın ortasında öptü. Buna fazlasıyla memnun olmuş James eski haline geri döndü.
"Size iyi eğlenceler benim eve gitmem gerekiyor." Diyip aralarında sıyrıldım. Kapının önüne gelince James arkamdan bağırdı.
"Hey lisa. Varlığını kanıtlamak için ağaç falan mı arayacaksın yoksa." Dalga geçiyor benimle ahmak. Kahkaha atarken büyük bir patırtı koptu. Arkamı döndüğümde James acı içinde yerde kıvrılıyordu. Gülmemeliyim en azından Alice için.
"Senin varlığını kabul ediyor evren James. Bunun için extra uğraşmamalısın." Dedim ve çıktım sınıftan o haliyle bile katıla katıla gülüyordu. Tam james'ca bir hareket. Hafta sonuna kavuşmak isteyen bir sürü öğrenci arasında ezilme tehlikesi geçiyordum. Sonunda gri havayla karşılaşınca ölmediğime şükrettim. Bir kaç metre ötede duran arabama doğru adım adım yürürken çantamdan çok nadir kullandığım sigara paketinden birini çıkarıp ağzıma götürdüm. Buna ihtiyaç duyuyordum ama çok sık olmuyordu bu. Arka cebimden çakmağı çıkarıp kısa sürede sigaranın ucuna getirdim ve yaktım. Dumanı ciğerime kadar çekip onu gri havaya doğru geri bıraktım. Etrafımdaki neredeyse bütün ahmaklar kocaman gözleriyle beni seyrediyorlardı. İşte bu çok daha zevkli oluyordu. Arabanın yanına geldiğimde kapıyı açıp çantamı ve telefonumu içeri bıraktım. Bir elim cebimde üşümemeye gayret ediyordum. Diğer elimde ise sıcak sigaram. Tekrar ağzıma götürdüm sigarayı, bu sefer daha uzun bir nefes çektim içime. Geri bırakmak yerine dumanı yuttum. Tam anlamıyla bir sigara şovuydu benimkisi. Yarım bir gülüşle baktım bana bakanlara. Dışarıdan nasıl göründüğümü merak etmiştim.
"Çok havalısın bebeğim." Diye bir ses geldi arkamdan. Döndüğümde hala sigaramın bitmediğini fark ettim. Karşımda orta boylarda, iyi giyinimli biri duruyordu oldukça da yakışıklıydı.
"Selam ben cody." Dedi ve elini uzattı. Uzun süre bekledikten sonra elini indirmek zorunda kaldı. İşte varlığını kanıtlamaya çalışan bir ukala. Üzgünüm ukala ama sen bir "hiçsin."
"Dilimizi bilmiyorsun sanırım. Ama ben sana öğrete bilirim bebeğim." Bu kelimeyi umarım bir daha kullanmaz. Çünkü onun için çok iyi bir son olmayacak gibi. Tekrar ve son kez sigarayı dudağıma götürdüm dumanı çekip karşımdaki kuş beyinlinin yüzüne doğru bıraktım. Arkamızdan çığlıklarla başlayan kahkahalar ve ıslıklar gelince özgüveni biraz daha arttı sanırım. O sırada Jack'i gördüm durmuş bizi izliyordu digerleriyle beraber. Karşımdaki kuş beyinli heyecana gelmiş olacak ki büyük bir cesaret örneği gösterip elini belime doladı.
"Bu çok iyidi bebeğim." Diye inledi. Hadi ama bu onun son şansıydı. Üzgünüm kuş beyinli. Elimdeki sigarayı atıp. Ona biraz daha yaklaştım. Ellerimi omuzlarına yerleştirip dizimi karnına geçirdim. Nefesi kesilmişti. Öyle tahmin ediyorum ki öldü. Ama bunu başaramadıysam bile iyi bir darbe bıraktığıma eminim. James'in sesi uzaktan geldi.
"İşte benim kızım"diye bağırdı. Onun sözü üzerine millet yeniden canlandı ıslıklar ve saçma olan herşey. Onlara iyi bir eğlence çıkmıştı. Bana yaklaşmaya çalışan her erkeğin sonu böyle bitiyordu hala kalkmış bana aşkı soruyor olmaları ne saçma. Arabaya binip şenlik alanından ayrıldım. Eve vardığımda çoktan unutmuştum olanları. Arabayı herhangi bir yere park edip indim. Bir süre bahçede oturduktan sonra eve girdim. Berbat bir manzara vardı karşımda. Evden çok bir çöp bidonunu anımsatıyordu. Artık iyi bir temizliğin zamanı gelmişti. Yoksa hafta sonu tatili bitinceye kadar ölmüş olacağım. Odamdan başlayarak bütün evi temizlemiştim. Evin ne kadar büyük olduğunu ikinci kez anlamış oldum. Bacak ve kol kaslarım acıyordu. Kendimi televizyonun karşımda ki geniş koltuğa bıraktığımda bütün vücudumu ezilmiş hissediyordum. Nefes alacak gücüm bile kalmamıştı. Uykusuz olmanın avantajını kullanıp uyumaya karar verdiğim de hiç uykumun olmadığını fark ettim. Bunun yerine gözümü kapatıp gün değerlemesi yapmaya karar verdim. Jack'in bakışları bütün düşüncelerimin önüne atladı. Bana öyle derin bakıyordu ki sanki bunu yapacağımdan emin gibiydi. Etraftaki herkesten daha çok nefretle baktığını gördüm bir ara cody'e. Yada bunları uyduruyorum. Oda diğer herkes gibi sadece eğlenmişti işte. Derin bir iç geçirdim. Annemi özledim ve tabi babamı. Telefonumu açıp onları aradım ama ikiside cevap vermiyordu. Muhtemelen yeni yer için araştırmalar yapıyorlardı hatta bir sonrakiler içinde. Gözlerimi yeniden kapattığımda artık açamadım en iyisi her zaman, uyumaktır...

"Anneeee! Anne sen yanıyorsun. Annee çık o evden. Yardım edin. Lütfen yardım edin. Annee." Çığlık atarak uyandım. Koltuktan en az beş metre yukarı fırladığıma yemin edebilirim. Bu ne berbat bir kabustu. Göz yaşlarımın farkında bile değilim. Ayağı kalkıp etrafa baktım. Etraf oldukça Sessizdi ve ateşte yoktu. Hıçkırıklarım lanet olası göz yaşlarıma karışınca yere çöktüm. Annem ölüyordu. Annem büyük bir ateşin ortasında yanıyordu. Bu kabusu kaçıncı görüşüm bilmiyorum ama bu sefer içimden bişeyleri kopardı. Neden yanımda değiller, ya onlara birşey olmuşsa. Bunları düşündükçe canım daha çok acıyordu. Ayağı kalkıp telefonumu aradım. Saat gece yarısını geçiyordu ama seslerini duymam gerekiyordu. Telefonu bulunca heyecanla alıp açmaya çalıştım. Şarjım bitmişti. Elimdeki telefonu içimde yönetemediğim sinirime karşılık karşımdaki duvara fırlatıp paramparça ettim. Bunu hak etmişti ama sinirimi yatıştırmamıştı. Duvara yeni birşey fırlatmak yerine yumruk attım. Parmağımdan gelen acı ses hepsinin kırdığımı bildiriyordu. Elimi acıdan bacağımın arasına sıkıştırıp çığlık attım.
"Lanet olsun. Lanet olsun." Diye bağırıyordum evin içinde dolanırken. Bütün bunların üzerine kapı kırılır gibi çalındı. Kapıyı kurtarmak için içeri koşup açtım. Gözlerim yuvalarından çıkmaya mı çalışıyordu yoksa bu bir saçmalıkmıydı. Jack gelmişti. Üzerinde bordo bir kazak ve koyu kot pantolonuyla yine sinir bozucu bir tatlılığı sahipti. Bense kısa bir şort ve pijama üstümle tam bir şapşal. Sanki az önce olanları görmüş gibi sinirli bir surat ifadesiyle bana bakıyordu.
"Sen aptal mısın?" Diye bağırdı. Elimin acısını kalbimin acısı çoktan unutturmuştu. Beni düşünüyordu, benim için burdaydı. Sanırım ben öldüm ve bu da bir tür eşek şakası. Beni bileğimden tutup içeri götürdü, koltuğa nazikçe oturttu sonrada evin içinde bişeyler getirmek için dönüp durdu. Bütün erkeklere olan nefretim jack'te geçersiz kalıyordu. Beni hipnotize falan mı ediyordu. Sonunda yanıma gelip önümde diz çöktü. Çığlık atmak geliyordu içimden. Ama buz gibi duruyordum. Karanlıktı etrafımız. Şöminenin cansız ateşi vardı sadece içeride. Yüzü o kadar pürüzsüz ve şahaneydi ki gözlerimi üzerinden ayıramıyordum. Eminim her kızın hayali onunla öpüşmekti. Böylesine nazik ve yakışıklı bir aptalla kim birlikte olmak istemezdiki. Alice gibi bir tanrıçadan sonra gelip benimle birlikte olma ihtimalini düşünmekte ne kadar çaresiz olduğumu gösteriyordur eminim. Pürüzsüz yüzünün üzerindeki seyrek sakalları onu sabit bir karanlığa benzetmeme sebeb oluyordu istemeden. Biliyorum ben ve benzetmelerim birer ucubeyiz.
"Üzgünüm." Dedim karanlıkta çıkan zayıf sesimle. Konuşmadı zaten bende olsam kendimle konuşamazdım. Sinirime hakim olmak zorundayım. Sonuçları ağır oluyor çünkü.
"Bunu bir daha sakın deneme." Diye emretti. Gözlerime bakmayacak kadar nefret ediyor olmalıydı benden. Ne demem gerektiğini bilmiyordum ve haklı olduğu için savunamıyordum da kendimi.
"Odana gitsem iyi olacak."dedi. Ayağı kalkarken. Bende kalktım. Önümden yürüyüp kapıyı açtı. Evimi, odamı herşeyimi biliyor olması garipti ama bunu sorgulanmanın zamanı değildi. Benim yatağa girmeme yardım etti sonrada üzerimi örttü.
"Teşekkür ederim."dedim. Ve Ağlamaklı çıkan sesime bir dünya sövgü gönderdim içimden. Yine konuşmamıştı. Farklı birşey yapıp beni teselli etmesini yada sarılmasını elbette ki beklemiyordum çünkü o Jackti ve onu çözmek zordu. Yatağımın ucunda öylece oturdu. Gözlerime uyanık kalmaları için yalvardıysamda uykuya engel olamadım. Ilk kez içimde garip bir rahatlık vardı ve uyumak ilk defa bu kadar sinir bozucu olmuştu ve Yavaş yavaş karanlıkta kayboldu o eşsiz adam...

Kayıp MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin