"Bak anne üzgünüm tamam mı? Benim hatam yoktu buna beni mecbur ettiler." Dediysem de boşunaydı bir hatalı olmak zorundaydı ve bu bendim. Neden böyle davranıyorlar, ne diye inanmıyorlar anlamıyorum.
"Lisa neden böyle davranıyorsun, neyin var?"
"Nasıl davranıyorum anne, nasıl. Bana saçma sapan bir not bırakıp çekip gidiyorsunuz. Hatta ölmüş olduğumu zannedip mecbur kaldığınız için geldiniz. Neler yaşadığımı merak bile etmediğiniz. Sizi her aradığımda bir açıklama yapmanızı ümit ederken siz telefonlarınıza bile bakmadınız. Şimdi karşıma geçmiş gerçekten neden böyle davrandığımı mı soruyorsun? Nasıl bir cevap vermemi istiyorsun. Herşeyin yolunda olduğunu söyleyeyim mi? Salan söyleyeyim mi anne." Bir süre sonra sesimin farkında bile değildim. Evde kimse yoktu ben ve annemden başka.
Bana sert bir tokat attı. Evet annem bana 19 seneden sonra ilk kez bir tokat attı. Bunu hak etmiştim. Birinin bana bir tokat atması gerekiyordu. Uyan demesi gerekiyordu. Defol git buradan senin burada yerin yok demeliydi. Bunu hak ettim. Ben bunu hak ettim.
Hızla odama girip kapıyı kilitledim. Sigaramı karanlığın içinde yakıp herşeyi unutturmasını dileyerek içime çektim. Her çekişimde biraz daha ağladım. Her dökülen yaşla daha çok küfr ettim. Bitmiş herşey, herkes gidiyor hayatımdan çünkü ben berbat pisliğin tekiyim. Ağlayarak uyuduğum bir gece daha oldu. Bunun böyle gitmesini istemediğim için daha kötü oluyordu herşey...
Uyandığımda ışıklar kapanmış hiç ses yoktu. Sanırım gitme vakti gelmişti. Çantama bir kaç parça şey koyup masanın üzerinde ki not kağıdını elime aldım. Son kez yazabilirdim. Son bir kaç şey daha.."Anne, baba. Birçok şey için sonsuz teşekkürler... Haklısınız ben hatalıyım.. Birbirinize dikkat edin. Sizi seviyorum..
Lisa." Gözümün kenarına ilişen o küçük damlacığı hemen silip çıktım odadan elimden geldiği kadar yavaş hareket ediyordum. Kapıyı arkamdan kapatacakken bir daha dönmeyeceğim bu eve son kez bakıp kapıyı kapattım. Şimdi tekim artık. Yalnızım gerçekten. Çantamı koluma takıp yürüdüm bomboş karanlık sokakta. Daha şimdiden çok özledim. Ama geri dönemem. Belkide onlarda bunu istiyorlardı. Olması gereken buydu sanırım. Uzun süre yürüdüm ve koca bir ormanım içine girdim. Saklanmak için ideal bir yer gibi görünüyor. Büyük ağaçların rüzgarla savrulduğunu görmek ürkütücü. Geniş bir ağacın altında yatmak en mantıklısı, biraz daha yürüdüm ve artık ormanın ortasında geniş bir arazinin içindeydim. Derin bir nefes aldım. Önce çalıların arkasından bir ses çıktı. Rüzgardandır diye düşündüm. Sonra ayak sesi olduğundan emin olunca sesin geldiği yöne seslendim."Hey! Kim var orda." Biraz bekledikten sonra ayak sesleri hızlandı. Ses gitgide yaklaşıyordu. Kaçacak bir yer ve zaman bulamayınca gözlerimi kapattım. Biri veya birşey şuan tam karşımda duruyordu.
"Beni öldürme yalvarırım daha çok küçüğüm." Diye yalvardım, hayır korktuğum için değil sadece strateji. Biraz daha yaklaşınca beynimden vurulmuşa döndüm bu koku sadece bir kişiye ait olabilirdi. O an heyecandan bayılacaktım bu sefer ben bir adım attım, elimi onun göğsünün üzerine bırakıp kesik kesik nefes almaya başladım. Gözlerimi açmaktan hala korkuyordum. Bu sefer öleceğim korkusu değildi, ya o değilse diye korkuyordum. Ya değilse.. Yavaş yavaş gözlerimi açınca Ryan'la karşılaştık ve hemen elimi çekip onu ittim.
"Hey! iyi misin?" Diye sordu. Onu itmek isterken aslında ben yeri boylamıştım. Yardım etmek için elimi tutmak isteyince.
"Dokunma bana." Diye yersiz yere bağırdım oda hemen çekildi üzerimden. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Bu o kadar utanç verici ki ağlamak en iyi çözüm gibi duruyordu.
"Üzgünüm.. Üzgünüm.. Ben seni o zannettim." Ağlarken açıklama yapmak hayattaki en çaresiz anımdır. Ona onu jack zannettim diyemiyordum bile.
"Benim hatam lisa bu onun tişörtü. Üzgünüm."
Konuşmak yerine ayağı kalkıp sarıldım ona buna gerçekten ihtiyacım vardı. Uzunca sarıldı ve ben istemeyene kadar da bırakmadı.
Onun için ağlamayı özlemişim. Sessizce Ryan'ın yaktığı ateşi seyrediyordum. Jackten vazgeçmeyi denemdim hiç. Onu görürsem nasıl davranacağımıda düşünmedim. Sadece görmeyi hayal ettim. Ryan gülümseyerek karşıma oturdu.
"Daha iyi misin?" Diye sordu.
"Sanırım."
"Çok üzgünüm lisa, benim hatam.!!" Dedi.
"Neden Jack'i sen mi gönderdin.? Jack kendi istediği için gitti ve bana da onu özlemek kaldı. Senin hatan yok. Gerçekten."
"Sen ona aşık mısın?"
"Sadece çok seviyorum..."
"Sen farklısın lisa. Oda öyle. Sen ve o hiç bir zaman siz olamazsınız. Lütfen bunu unutma." Bugüne kadar söylenen tek gerçek şeyi söyledi Ryan. O haklı. Jack tehlikeli, gizemli, gizli ve fazla mükemmelken kurduğum hayaller saçma oluyor. Bunu unutmamalıyım.
"Senin ne işin var burda." Dedim konuyu değişmek için.
"Ben buraya sürekli gelirim. Burası rahat hissettiğim tek yer, nadiren gelirim. Ve sende bu nadir güne denk geldiğin için çok şanslısın. Sen ne yapıyordun bu saatte burada.?"
"Evden kaçtım." Dedim direk.
"Hadi yaa ciddi misin.?" Şaşırmışa benzemiyor sanki çok önceden biliyordu zaten.
"Neden?" Diye soruca biraz düşündüm. Neydi neden!! Bilmiyorum.
"Uzun hikaye boşver onu beni gördüğünü kimse söyleme olur mu? Zaten kısa bir süre kalır giderim."
"Tamam nasıl istersen. Benim burda bir karavanım var istediğin kadar kalabilirsin."
"Teşekkür ederim Ryan. Iyi ki varsın." Dedim. O sıra da ne kadar kişiye bunu söyleme fırsatı bulduğumu düşündüm. Benim arkadaşlarım olmuştu, benim arkadaşlarım. Hepsini özleyeceğim tabi kii Jack'i daha fazla. Umarım son kez görebilirim onu. Veda edebilirim umarım son kez.
Sabah oluyordu neredeyse. Etraf aydınlanıyordun. Ateşte sönmüş. Ryan battaniyesiyle ağacın dibinde uyumuş bense bütün gece düşündüm. Ne yapacağımı nereye gideceğimi ve Jack'i. Battaniyemi Ryan'ın üzerine örtüp karavana girdim bazen uyumak iyidir, daha iyiside bir daha uyanmamak...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Mutluluk
Mystery / Thriller"Inatçı huzursuz bir kız, sakin sert bir çocuk. Karmaşık bir aşk hikayesi. Umutları, varoluşları ve gerçek kimlikleriyle yeniden doğan iki genç. Ihanet, sağduyu ve aşk." Merhaba! Üzerinde uzun süre çalıştığım hikayemi artık sizlerin huzuruna çıkara...