Birbirlerinden habersiz vazgeçtiler birbirlerinden. Yeminler edip ayrıldılar aşklarından. Hayatta herşeylerinin soğuk bir kış gecesi yeniden canlanacağını bilmeden terk ettiler. Farkında olmadan bir oldular, tek oldular....
Elimin sızlaması dünkü hatamı bir kez daha hatırlatıyordu. Çok aptalım çok. Kafamı çevirdiğimde Alice'le karşılaştım.
"Hey ne işin var burda. Ne zaman geldin?" Dedim mırıldanarak.
"Asıl senin elinin bu haline."
"Sadece şu kurtulamadığım ani sinir krizi" diye geçiştirdim. Anlaşılan bazıları zaman kaybetmeden herşeyi anlatmış. Alice kafasını sallayıp.
"Bu böyle olmayacak, kendini dizginlemelisin." Sonuna kadar haklıydı. O kadar yersiz sebeblere sinirleniyordum ki. Konuşmak yerine kafamı evet anlamında sallayıp onayladım.
"Annemlerden herhangi bir haber aldın mı?" Diye değiştirdim konuyu.
"Hayır. Aramamışlar." Dedi. Al işte bu sinirlenilmeyecek birşey mi neredeyse bir haftayı geçti ve onlar aramıyorlar bile. Neyse sakin olmalıyım yada buna mecburum. Yataktan kalkıp banyoya girdim. Dişlerimi fırçaladım ve içeri geçtim. Üstümü değişmek yerine Alice'le beraber aşağı indik. Güzel bir kahvaltı hazırlamak için ben mutfağa girdim.
"Dün ne yaptınız.?" Diye seslendi Alice.
"Yaptın-ız derken!" Dedim bende.
"Sen ve jack işte." Diyince elimdeki bardağı düşürdüm. Jack dün burdaydı ve ben bunu hatırlamıyorum. Alice ışınlanır gibi bir anda belirdi karşımda.
"Çık hemen ordan." Diye bağırdı.
"Ben toplarım Alice. Sen gelme buraya." Diye uyardım onu ama beni dinlemek yerine çoktan yerdeki cam kırıklarını toplamaya başlamıştı. Bende eğilip bazılarını almaya çalıştım. O sırada;
"Şey Alice. Onu ben çağırmadım, gerçekten." Diye savunmaya geçtim. Ayağı kalkıp cam kırıklarını çöp kutusuna attı. Bende kalkıp aynısını yaptım.
"Biliyorum lisa. Önemli olan sensin." Dedi omuzuma elini koyarak. Doğrusu çok rahatlamıştım.
"Bence dışarıda daha güvenli kahvaltı edeceğiz." Dedi. Haklıydı.
"Bence de." Diyip kahkaha attım. Sonra da yukarı koşup üzerimi değiştirdim. Bu gün siyah giymek istiyordum. Siyah bir jean, siyah kazak ve deri ceketim. Şimdi tıpkı jacklerin grubundan biriymişim gibi görünüyordum. Kendi kendime aynada gülüp saçımı düzelttim. Daha fazla Alice'i bekletmemek içinde aşağı indim.
"Ben hazırım, hadi gidelim." Biraz şaşırmıştı beni bu kadar siyahla görünce.
"Çok iyi görünüyorsun" dedi. Umarım bunda samimidir.
"Sağol." Dedim. Elimi cebime koyarak. Utangaç bir yanım var benim herkesten gizlediğim. Şimdi yeniden ortaya çıkmıştı. Dışarıda hava grinin garip tonlarındandı. Rüzgar ve yağmur vardı. Bomboş sokaklar yeterince sessizdi. Bizde arabaya binip artık alışkanlık haline getirdiğimiz yakınlardaki "darkpink" kafesine gittik. Ismi çok garip ama bu kelime hoşuma gidiyor. İçeriside çok farklı bir dekorla döşenmiş siyah ve koyu pembe renginde eğlenceli bir yer. Sonunda gelmiştik. Arabadan inip bir an önce içeri girmek için hızlı yürüdük. Biz merdivenlerin başına gelmiştik ki jack ve grubu da aşağı iniyorlardı. Bu kadar tesadüf olamazdı. Beni takip ediyorda olmayacağına göre bu neydi bilmiyorum. Yanımdan geçerken omuzunun, benim omuzuma değmesiyle ayaklarımla ona doğru döndüm. O kadar yakındık ki zaman dursun istiyordum. Gözlerinin yeşiliyle karıştı bütün duygularım. Daha önce hiç bir erkekle bu kadar yakın olmamış olmamın verdiği saçma bir duyguda olabilir. Onlardan biri gibi görünüyor olmanın verdiği özgüvenle heyecandan ölebilirdim. Yanımdan geçip gitmişti. Zaman devam ediyordu yeniden. Umurunda olmamak canımı neden sıkıyordu ki sanki. Bunu kabullenmiştim ben. Siyah jeepine binerken gözlerim hep ondaydı. Ama o bir kez bile bakmamıştı.
"Lisa hadi içeri girelim. Çok soğuk hava." Diye uyarınca Alice, kendime geldim.
"Tamam." Diyip isteksizce çıktım merdivenleri.
İçeri girdiğimizde onların genellikle oturdukları yere baktım. Siyah olan taraftaydı. Alice iki kahve alıp koyu pembe tarafa geçti bende onu takip ettim.
"Ondan çok şey bekliyorsun ve sonra da üzülüyorsun liss." Dedi. Ondan bişey beklemiyorum. Yani beklemiyorum. Beklemiyorum işte. Bu saçma.
"Haha! Saçmalama." Diye itiraz ettim.
"Öyleyse gözlerini artık bizim masamıza çevir." Dedi.
"Oraya bakmıyorum Alice. Sadece kafam dalgın."
"Bugün seni biriyle tanıştıracağım."
"Ne! Hayır Alice. Kimseyle tanışmak falan istemiyorum." Bu tür şeylerde iyi değilim. Ve bunu istemiyorum. Gerçekten.
"Geç kaldın. Geldi bile." Diyince içimdeki sövgüleri dilimin dışına çıkmamaları için zor tuttum.
"Selam kızlar." Dedi yumuşak bir ses. Kafamı çevirip sesin geldiği tarafa baktım. Uzun boylu, çok uzun boylu birisi. Uzattığı elini sağ olan elimle tutmak zorunda kaldım ve;
"Selam" dedim.
"Lisa bu Ryan, Ryan bu da lisa." Diye lafa girdi Alice. Yarım bir tebessüm ettim ama Ryan bununla kalmayıp kahkaha attı üstelik birde sarıldı. Ilk randevüden sınıfta kalmıştı.
"Benim james'le buluşmam gerekiyor. Size afiyet olsun." Diyip ayağı kalktı Alice. Bunu bana yapamaz öyle değil mi? Evet yapar ve yapıyor da zaten. Kahretsin. Bunu çok ağır ödeyeceğini biliyordur umarım.
"Ne içersin." Diye sordu Ryan.
"Hiçbirşey."
"Peki ne yapmak istersin." Aslında kalkıp senin ağzını burnunu dağıtmak iyi gelirdi ama bunu tek elle yapmam zor olur.
"Dolaşabiliriz, istersen." Onu soğuk havayla tanıştırmak daha iyi bir fikir.
"Olur. Nasıl istersen." Dedi omuz silkerek. Ikimizde kalktık. Ben üstümü giyerken oda kasadaydı. Dışarıda hava iyice bozmuştu, ona dersini vermek adına kendimide hasta etmem umarım. Yanına gittiğimde bana kapıyı açtı. Esen rüzgar içime işlemişti onun üzerinde de ince şeyler vardı. Neyse ki alışkın olduğum değişken hava koşulları, her an herşeyin olacağını öğretmişti bana, bu sayede mont vücudumun bir organı haline gelmişti. -biliyorum çok abarttım.- Rüzgarda taşlar bile saklanırken biz geziyorduk.
"Üşüyor musun?"diye sordum.
"Hayır, önemli değil." Dedi titreyen sesiyle.
"Sen üşüyorsan, sıcak bişeyler alabilirim." Bunu beklemiyordum. Yani normalde şuanda sapıtması ve benimde onu hastahanelik etmem gerekiyordu ama o samimi bir şekilde beni düşünüyor.
"Hayır bişey istemiyorum."dedim çok geçmeden.
"Istersen sen gidebilirsin Ryan. Üşüyor gibisin." Deme ihtiyacı duydum. Benim yüzümden hastalanmasını istemem.
"Havanın soğuk olmadığını hayal et lisa. Güneşli, sıcak bir yerde olduğunu hayal et. Kuşların sesini, güneşin sıcağını, insanların mutluluklarını hayal et. O zaman bir problem kalmıyor. Üşümüyorum." Dedi. Hayranlıkla onun lafını bitirmesini bekledim. Ne "bebeğim" demişti. Nede bana yaklaşmaya çalışmıştı. Sanırım çok iyi bir dost olacaktı burada kaldığım kısa süre için.
"Hayal ediyorum. Herşey çok güzel." Diye gülümsedim ona bakarak. "Ama bu kadar hayal yeter hadi gidelim."
"Tamam." Dedi. Şimdi sıra arabaya kadar yürümekteydi. Bu çok uzun sürmemişti. Arabaya biner binmez klimayı açtım. Ryan arabayı kullanırken buzlarım çoktan çözülmüştü. Bana bakıp güldü.
"Ne oldu."
"Bişey yok."
"Neden güldün o zaman." Diye sorduğumda yeniden güldü.
"Sen çok kötü ama bir o kadar da korkak birisin." Dedi gülerken. Söylediklerinden hiçbirşey anlamadım. Ve boş gözlerle ona bakmaya devam ettim.
"Yani söylemek istediğim. Alice senden biraz bahsetmişti. Sende aynı dediği gibi biraz sert mizaçlı olduğunu kanıtladın beni dondurucu havaya çıkararak." Diye açıklama yaptı. Peki nasıl korkak oluyorum.
"Ama aynı zamanda çok korkaksın da. Çünkü bana bişey olabilir endişesi içerisindeydin. Aslında bu kadar erken bırakacağını tahmin etmemiştim. En azında bi kardan adam olacak kadar zamanımın olacağını düşünüyordum." Bu inanılmazdı. Beni araştırmış ve kısmen çözmüştü.
"Nesin sen, ajan mı!" Dedim kahkahalarımın arasında.
"Hayır. Sadece biraz meraklı." Ciddiydi.
"Beni neden merak ediyorsun?" Beni tanıyor olma ihtimali bile yok. Ama merak ediyor. Komik.
"Bana bir şans veremez misin?" Diye sorduğunda samimiyetine inanmıştım. Benim içinde inanılmaz bir fırsattı bu yani jack'den uzak kalmam için kaçırılmaz bir fırsattı.
"Olabilir." Dediğimde eve gelmiştik. Arabadan inip kapımı açtı.
"Yarın akşam bişeyler yiyebiliriz öyleyse." Özgüveni ve ukalılığı seviyordum.
"Evet." Çok kısa ve net.
"Harika. Yarın görüşürüz." Dedi.
"Görüşürüz."diyip içeri girdim. Evin ışıkları yanıyordu. Bu ya annem ve babamdı, yada Alice. Kapıyı açtığımda Ryan'ın hala beklediğini fark edip istemsizce elimi kaldırdım ve içeri girip kapıyı kapattım. Buna çok fazla tahammülüm olacağını sanmıyorum. Erkeklerin beni evime bırakmasına alışık değilim. Rahat spor ayakkabılarımdan kurtulup içeri geçtim.
"Jack!?" Ne yani yine mi benim evimdeydi. Peki ama nasıl oluyorda içeri bu kadar rahat girebiliyor. Konuşmadan yanıma geldi. Parfümü veya erkeksi eşsiz kokusu baştan çıkarıyordu, kendime verdiğim bütün sözleri unutturuyordu. Daha fazla yaklaşacak yer bırakmamıştı aramızda. Belim duvara yapışmıştı neredeyse. Korkuyordum. Neden böyle hissettiğini bilmiyorum ama çok korkuyordum. Bağlanmaktan korkuyordum ve o buna izin veriyordu. Yutkundum, tek çıkan ses bu olduğu için utanmıştım. Elini yukarı kaldırıp ışıkları söndürdüğünde karşı çıkmak aklımın ucundan bile geçmedi. Nefesini önce yanaklarımda hissettim dudakları dudaklarımı arıyordu ve bulduğu sırada aniden başını tutup iki büklüm oldu. Iki eliyle kafasını tutmuş dişlerini sıkıyordu. Dizlerinin üstüne düşünce yanına koştum. Ona yaklaştıkça canı daha çok acıyordu. Ona acı veriyordum bir nevi ve buna engel olamıyordum. Korkarak ayağı kalktım ve odanın öbür ucuna gittim. O sıra gözlerimden akan yaşı fark ettim. Karşımda dizlerinin üstüne çökmüş acı çekiyor. Ve ona yaklaşamıyorum bile. Ayağa kalkıp duvara tutundu. Kapıyı açınca yere düştü tekrar grup arkadaşları koşarak gelmişlerdi yanına. Onu yerden kaldırıp götürdüler. Koltuğun üzerine oturup nefesim kesilene kadar ağladım. Bunu hak ediyordum.
"Asla, asla ve asla. O benim olmayacak. Bunun için herşeyi yapacağım." Yemin ederim ona asla yaklaşmayacağım.
Asla...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Mutluluk
Misteri / Thriller"Inatçı huzursuz bir kız, sakin sert bir çocuk. Karmaşık bir aşk hikayesi. Umutları, varoluşları ve gerçek kimlikleriyle yeniden doğan iki genç. Ihanet, sağduyu ve aşk." Merhaba! Üzerinde uzun süre çalıştığım hikayemi artık sizlerin huzuruna çıkara...