"Zümrüt yeşiliydi onun gözleri. Bunu biliyordum ama bu kadar yakından görmek, nefes almayı unutmak gibiydi."
-A.AHerşeyi alıyordu ve beyaz örtüsü altına gizliyordu, kar. Yavaş yavaş ve tedbirliydi. Beyazdı, saftı. Bazen çoğu şeyi gizleyemesede, yetiyordu. Seviyorum kar'ı, verdiği neşeyi, huzuru ve dahasını...
Güne bembeyaz bir örtüyle ve can sıkan bir boğaz acısıyla uyanmak tahmin edeceğimden de garip bir duyguydu. Şapşal bir gülümseme gelip kondu dudağıma. Heyecanlandırıyordu beni beyaz, Heyecanlandırıyordu işte buna engel olamıyordum. Dışarıyı seyrederken babamın bana anlattığı hikaye geldi aklıma. "Çok güzel bir prenses varmış ve bir kar küresine haps olmuş. Yanlız ve bir başınaymış bu prenses. Bu güzel küreyi eline kim alırsa sallarmış. Prenses bunun bir bencillik olduğunu düşünürmüş ve buna çok üzülürmüş, takii küre duruncaya kadar. Küre durunca bütün melekler, kar tanelerini prensesin üzerine indirirlermiş. Prenses üzerine düşen beyaz, inci kar tanelerini görünce çok şaşırmış. İşte eşsiz olan manzara buymuş. Prenses o zaman anlamış iyi ve güzel şeyler için bazen kötü zannedilen şeylerinde yaşanması gerektiğini."sabah sabah böyle bir hikayeyi neden hatırlatma gereği hissettim hiç bilmiyorum. Ama kar'ı görünce hep bu hikaye geliyor aklıma. Yataktan bunalıp ayağa kalktım. Hızlı adımlarla pencereye koşturup beyazı daha yakından seyrettim. Hiç bir fotoğrafçının çekemeyeceği bir manzaraydı bu karşımdaki. Kar'a ilk kez tanık olan küçük bir kız çoçuğu vardı. Gülücükleri o kadar güçlüydü ki kışı, yaza çevirebilirdi. Bir süre bu harikulalade manzaraya seyirci kaldıktan sonra banyoya koşturdum. Geç kalıyordum. Buz gibi suyla elimi yüzümü yıkadım ve içeri girip sıkı sıkı giyindim. Vakit kaybetmeden aşağıya, mutfağa indim. Güzel bir masa hazırlanmıştı ama kimse yoktu. Masanın kenarına iliştirilmiş mükemmel elyazılı bir not buldum.
"Bebeğim, biz babanla çok kısa bir süreliğine başka bir şehre uğrayıp geri döneceğiz. Kendine dikkat et ve sakın kahvaltı etmeden çıkma. Arabanın anahtarı vestiyerin çekmecesinde. Seni seviyorum, seviyoruz.."
Böyle bir nota verilebilecek en saçma tepkiydi gülmem. Komik değildi ama gülmek hoşuma gitmişti. Notu aldığım yere bırakıp masadan, ayaküstü bişeyler atıştırdım. Kapının yanında ki vestiyerden anahtarı aldım sonrada botlarımı giyip dışarı çıktım. Hafif, hafif süzülüyordu kar yere. Melekler birer birer indiriyorlardı tanelerini. Sevecen sesler vardı dışarıda, Mutluluk veren. Ben daha bu harika şeylerin tesiri altındayken, sert bir kar topunu sırtımda hissettim, arkamı dönmeme fırsat vermeden bir yenisi daha eklendi. Tabi kii James ve Alice di bunlar.
"Siz tam bir kaçıksınız!" Demeye çalıştım ama sesim çıkmıyordu. Boğazım yanıyordu ve öksürüyordum.
"Heyy! Ne oldu sana?" Dedi James dalga geçerek. Ağacın altında duruyordu, ağacın dalına uzanıp onu hafifçe eğdim, bütün kar aşağı, James'in üzerine düştü. Alice gülmekten konuşamıyordu.
"Bunu hak ettin sen!" Dedi kahkahaları arasında sonra da kendine çekip öptü James'i. Buna seyirci olmaktansa ölmeyi yeğlerdim. James nazikçe çekilip
"Hadi gidelim yoksa ölebiliriz." Dedi beni göstererek. Alice yeni bir kahkaha atarken anahtarı elimden aldı ve koltuğa yerleşti. James'de arka koltuğa geçti. Vakit kaybediyor olmama rağmen yavaş adımlarla arabaya bindim. Düşüp bir yerimi kırmaktansa okula geç kalırım daha iyi. Okula doğru yola çıktık hala çok öksürüyordum ve titriyordum.
"Isıtıcıyı biraz daha açmamı ister misin?"
"Evet. Çok iyi olur." Dedim morarık dudaklarımı oynatarak. İçerisi ısınıyordu ama ben hala titriyordum. En berbat lanettir kışın hasta olmak, ama asıl berbat olan soğuk bir kış gecesi aşk'a inanacağınız olmalıdır.
Sonunda okula gelmiştik. Boş bir park alanı buluncaya kadar dolandık okulda. Siyah, bir jeep'in yanında boş bir alan bulunca hızla oraya park etti Alice. Kar durmuştu ama hava hala soğuktu. Arabadan inip Alice ve James'a doğru yürüdüm. Onlara yetişeceğim sıra soğuktan buz tutmuş zemin üzerinde ayağım kaydı ve tam düşecekken o meşhur gruptaki, sarışın zarif bayan beni kolumdan yakaladı. Bana dokunmuştu ama bu sefer halisülasyonlar veya acı hissetmemiştim. Oda bunların olmamasına şaşırmıştı. Teşekkür edecektim ama sanki çok acelesi varmış gibi koşarak uzaklaştı. Bende öylece kaldım arkasında. Alice yanıma yaklaştı. Kollarını önünde birleştirdi ve gözlerini onun gittiği yöne dikip "Öleceğimi bilsem o sarıdan yardım istemezdim" dedi. bu büyük bir özgüvindi. Gerçi daha çok benim için söylenmişti bu ama umursayamayacak kadar bitkisel hissediyordum kendimi. Konuşmadan yürüdüm. Sınıfa girecekken Alice heyecanla önümü kesti.
"Bekle beni burda" dedi ve koşarak okulun kafeteryasına indi. Nezaketen "Tamam" dememi bekleseydi keşke. Çılgın, umursamaz, oldukça güzel ve sevimli bir kızdı o. Ilgi çekiyordu ister istemez. Kapıya yaslandım onu beklerken. Gerçekten yorgun hissediyordum, şapkam neredeyse gözümü kapatmıştı. Kalın montumun içinde kaybolmuştum ve ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Uykuya dalacağım sıra birinin beni dürttüğünü fark edip aniden hazır ola geçtim. Çok şapşal görünüyordum buna hiç şüphem yoktu. Sonra bir kahkaha fırtınası koptu koridorda. Kocaman insanlar ama hala dalga geçecek yer arıyorlar. Ahmaklar!!
"Ne bekliyorsun burda" diye bir ses işittim. Sesin verdiği o yıllanmış ton sanki bana aitmiş gibiydi. Kafamı kaldırıp o zümrüt yeşili gözlere bakınca kalbimin ne zaman duracağını merak ettim. Uzun boylu, kumral, yeşilin gösterişli tonuna sahip bir manken duruyordu karşımda. Cevap bekliyor olmalıydı. Ve bende bişey söylemeliydim.
"Düşünmeden cevap vermelisin lisa. Şuan sadece bu kurtarır seni." yine kendi kendime söylenirken aniden;
"Bundan size ne?" Dedim. Bu ses tonu bana mı aitti. Hayır olamazdı öyle değil mi! Yani bu kadar da değil. Istesem asla başaramayacağım dümdüz bir ses çıkmıştı. Zafer'in tadını endişeden dolayı kabullenemiyordum. Gözlerinin içinde garip bir ışıldama vardı, tarif edemiyorum. Halbuki ne çok şey anlatıyor. Garipsediğim tek şey onu sahiplenme iç güdüm. Hayatımda ilk kez gördüğüm bir adamı sanki yıllardır bana aitmiş gibi hissediyorum ve bu normal olamaz. Bakışları değişti. Daha yumuşak ve sevecendi. Konuşmadan boynundan siyah el örgüsü olduğunu zannettiğim bir atkıyı çıkarıp boynuma doladı. Kocaman okulun gürültüsü kaybolmuştu. Damarlarımdan akan kanın sesini duyabiliyordum. Ben hiç aşık olmamış bir kızım. Aşka dair hiçbirşeyden anlamayan tek tabanca biriyim. Bu yüzden şuan yaşadığım ve hissettiklerimin ne olduğunu bilmiyorum. Aniden ter bastı. Gözlerimi gözlerinden ayırıp yere baktım tam 6 saniyedir göz gözeydik ve bu okuduğum bir blokta çok manalı bir zaman dilimi olarak yorumlanıyor. "Ahh lisa ne saçmalıyosun sen!! Yerin içine saklanmak istiyorum."
Başımı kaldırdığımda karşımda uzun sarı saçlı, bizim göz rengimize yakın garip bir göz rengi ile Alice duruyordu. Neye uğradığımı şaşırdım. Nereye gitmişti. Benim aptallığımı izlemek zorunda değildi zaten haklı olarak gitmişti. Bu arada ben Alice'i bu kadar yakından ilk kez görüyorum ve o bir heykel gibi!
"Sana sıcak bir kahve aldım. Dersten önce içmelisin"
"Teşekkür ederim Alice." Çok düşüncelisin. Gerçek bir dost. Sınıfın kapısından girerken son kez arkamı dönmek istedim ama kimse yoktu. Herkes çoktan derse girmişti. Ders tam 10 dakikadır başlamış ama ben hala kapının önünde geçirdiğim zaman diliminde kayıbım. Yanağıma sıcak bir ter damlası akıyordu ama o atkıyı çıkarmaya hiç niyetim yoktu. Ben bu kadar muhteşem kokan bir atkı daha görmedim. Bu çocukta gerçekten olağanüstü birşey var ve aklıma geldikçe kalbimin kontrolünü kaybediyordum.
"Hey sen yanıyorsun!" Diye bağırdı Alice. O zaman kendime gelip etrafımda bana bakan insanları fark ettim.
"Ben iyim, sadece üşüyorum." Dedim titreyerek.
"Profesör bizim çıkmamız gerekiyor." Dedi ve koluma girip beni ayağı kaldırdı. Herşey dönüyordu. Dönme dolabın içinde unutulmuş çocuk gibi hissediyordum. Garip ve doyumsuz.
"Hee.. Hey! Alice.." Konuşmaya çalışma çabalarım berbattı. Ne çok insan var başımın ucunda ama birinin kokusu diğer hepsinden çok daha yakındı şimdi bana. Sonunda o gözleri bir kez daha görebilmiştim. Kısıktı gözlerim ama yinede görebiliyordum. Kolları arasında ne işim vardı ve beni nereye götürüyordu bilmiyorum zaten onunla olduktan sonra bu çokta umurumda değil. Komik öyle değil mi? Daha kim bilir kaç dakikadır gördüğüm kendini beğenmiş, ukala ve inanılmaz yakışıklı bir çocuğun kollarında nereye gittiğimi bile sorgulamıyorum yada sorgulayamıyorum. Gözlerim iyice kapandı. Artık ne sesler vardı nede bir sürü meraklı insanın bakışları. Burası, böylesi çok daha iyimiş. Karanlık bir yer ama içimde hissettiğim o aydınlık korkmama engel oluyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Mutluluk
Misterio / Suspenso"Inatçı huzursuz bir kız, sakin sert bir çocuk. Karmaşık bir aşk hikayesi. Umutları, varoluşları ve gerçek kimlikleriyle yeniden doğan iki genç. Ihanet, sağduyu ve aşk." Merhaba! Üzerinde uzun süre çalıştığım hikayemi artık sizlerin huzuruna çıkara...