Aleron
Ofiste kaçıncı saatimdi bilmiyorum. Beynim çıkacak gibi hissediyordum. Bora gelmeden azıcık uyumak istiyordum. Onu uykulu gözlerle karşılamak son isteyeceğim şeydi. Yanımda duran sorumluya dönüp "Ben bugün erken çıkıyorum. Kalanını siz halledersiniz ," dedim. Erken dedim de normal çalışma saatini baya geçmiştik. Masanın üzerindeki ceketimi alıp odadan çıktım.
Sözde uyumak için eve gelmiştim ama gözüme gram uyku girmiyordu. Bunun tek suçlusu Darcy'di. Dün Darcy gelmiş ve uzun uzun konuşmuştuk. Bana Bora'ya olan hislerimi ona söylemem gerektiğini söyleyip durdu. Aslında ben de söylemek istiyorum ama onun nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Sinirlenir miydi? Bana umut verdiğini düşünüp benden uzaklaşır mı? İşte bunu yaparsa elimdekini de kaybedecektim. Arkadaşlığımızı ve içinde bulunduğumuz saçma durumu...
Sıkıntıyla oflayıp yataktan kalktım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Yoksa düşüncelerim beni boğacaktı. Odadaki pencereyi açıp kollarımı korkuluğa dayadım. Sokakta yürüyen insanları izlemeye başladım. Çocukluktan beri insanları izlemek beni rahatlatıyordu. İnsanların nasıl hayatları olduğunu düşünmek en azından kendi hayatımı düşünmekten uzaklaştırıyordu beni.
Telefonum çalınca irkildim. Kollarımı korkuluktan kaldırıp masamda duran telefona uzandım. Bora arıyordu. Siktir ben Bora'yı almaya gidecektim.
Aleron: İndin ve beni bekliyorsun değil mi?
Bora : İndim ama seni beklemiyorum. Taksi çevirdim eve geliyorum. Yani evine.
Aleron: Özür dilerim. Saatin nasıl geçtiğini anlamadım.
Bora: Sorun değil. Gelmeni istemiyordum zaten. Ama umarım yemek yapmışsındır.
Aleron: Tabi ki.
Bora: O zaman evde görüşürüz.
Aleron: Görüşürüz.
Yemek yapmamıştım tabi ki. Yemek Bora'nın olayıydı. Hazır söylesem. Yemek yapmakla aramın olmadığını biliyordu. Sorun edeceğini sanmıyorum. Elimdeki telefondan en sevdiğim restorandın sitesine girip sipariş verdim. Havaalanı evime uzaktı. Yani Bora gelene kadar yemekler gelirdi. Salona geçip masayı hazırladım. İnsanları izlerken bir kara almıştım. Bora'ya söyleyecektim. Evet kesinlikle söyleyecektim.
Kapı çalınca hızla kapıya doğru yürümüştüm. Kapıyı açtığımda onu görünce direk kollarımı beline sarmıştım. Bir insanı bir haftada ne kadar özleyebilirdim, bilmiyorum ama çok fazla özlemiştim. Kollarımı ondan ayırıp içeri girmesini izledim. Bavulunu kapının kenarına koyup bana baktı. "Tişört giymeyi mi unuttun yoksa beni böyle karşılamak mı istedin?" Bora diyene kadar tişörtsüz olduğumu unutmuştum.
"Sen hangisi olsun istersen." Gülümseyip kolunu belime sardı. "Hasta olmanı istemem . Gidip giysen iyi olur." Kafa sallayıp kollarından kurtuldum.
Masaya oturmuş yemekleri yiyorduk. "Yemekler hazır. Kusura bakma senin kadar iyi yemek yapamıyorum. "
"Sorun değil. Bunlarda yemek sonuçta." Şarabından bir yudum alıp bana baktı. "Yorgun görünüyorsun. Uykusuz musun?"
"Yani çok uykusuz sayılmam ama fazla yorgunum. Şu deneklerin ikinci aşamasına geçsek de rahatlasam."
"Üstün Arthur olmasa izin al diyeceğim de vermez ki."
"Şu durumda kimse vermez." Sandalyeye sırtımı yaslayıp onu izlemeye başladım. Yaptığı her hareketi zihnime kazımak istiyorum. En küçük ayrıntıyı kaçırmak istemiyorum, hem de hiç.
"Ve Aleron yine dalar."
"Dalınmayacak gibi değilsin . "
"Suçlu ben miyim?" Ona doğru yaklaştım.
"Belki biraz." Dudaklarımız birbirine çok yakındı ama öpemezdim. Söylene kadar öpemezdim. Bu yüzden masadakileri toplama bahanesiyle oturduğum yerden kalktım. Elimdekileri mutfağa götürüp geldiğimde Bora da ayaklanmıştı.
"Bora, ben bir -"
"Bitirelim." Bir saniye ,ne?
"Ha?"
"Aramızdaki bu saçma şeyi." Dudağımı dişlemeye başladım. Diyeceklerini duymadan bir şey demek istemiyorum.
"Arkadaşlığımıza zarar vermekten başka bir işe yaramıyor. Bundan sonra eskisi gibi normal arkadaşlar olalım." Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Hayal ettiğim bu değildi. Ben ona ondan hoşlandığımı söyleyecekken onun bana dediklerine aklım ermiyor.
"Sen. Sen bilirsin. Eskisi gibi normal arkadaşlar oluruz." Gözlerini bir saniye bile gözlerimden ayırmamıştı. Gözlerimin dolduğunun farkındaydı. Ama söylediklerini geri almıyordu.
"O zaman ben gideyim artık. Valizi falan boşaltacağım." Kafa salladım. Konuşursam ağlamaktan korktuğum için ağzımı açıp tek kelime etmedim. Kapıya doğru beraber yürüdük . Bavulunu alıp evden çıktı. Kapıyı arkasından kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp yere oturdum. Tuttuğum gözyaşlarını serbest bıraktım. Korktuğum şey olmuştu. Onu kaybetmiştim. Bitirmeyelim hatta bir üste taşıyalım diyememiştim. Orada durup gitmesini izlemiştim. Sanırım Kuzey kadar şanslı olmayı hak etmiyordum. Bora'nın sevgisini ,dokunuşunu, gülüşünü hak etmiyordum.
Ağlamam şiddetlenmeye başlamıştı. Öyle ki nefes alışlarım bana yetmiyordu. Gözyaşlarımda boğuluyordum resmen. Ve beni kurtaracak bir Bora yoktu. Kendim kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. Eskiden Bora yoktu sonuçta , değil mi? Ama şu an o varken her şeyin ne kadar güzel olduğunu biliyordum. O gidince ondan kalanlarla yetinmeye çalışacağımı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From Paris (bxb)
Teen Fiction~İlk 9 bölümün yerleri karışmış lütfen bölüm sayılarına bakarak okuyunuz düzeltemiyorum çok uğraştım ama olmadı~ "...Tekrar Paris'e hoşgeldin Bora." "...Hoşbuldum,Aleron" smut içermektedir