Aleron'dan
Oda da herkesten ayrı bir ses çıkıyordu. Kimse birbirini dinlemiyordu ve Bora'da daha gelmemişti. Saatimi ayarlayamadı acaba? "Bay Gance telefonunuz çalışıyor." Masanın üstündeki telefonu elime aldım. Kayıtlı olmayan yabancı bir numara arıyordu. "Aleron rahatsız ettiğim için üzgünüm. Bora ben. Sanırım şirketin içinde kayboldum. İnsanlarında fazla yardım ettiğini söyleyemem." Konuştuğu Fransızcaya ağzım açık kalmıştı. Dün İngilizce konuşmuştuk.Dosyasında da Fransızca bildiği yazıyordu ama bu kadar beklemiyordum. "Tam olarak nerede olduğunu söylersen seni almaya gelebilirim,Bora." "14.katta teknoloji ceosunun odasına yakın bir yerdeyim." "Tamam ben hemen geliyorum." Telefonu kapatıp cebime koydum. "Bayan Lima ben Bay Güner'i getirmeye gidiyorum .Lütfen ben gelene kadar karmaşayı düzenleyin." Beni başıyla onayladı.
14.katta onu arıyordum. Bay Blond 'un odasının önüne geldiğimde bir eli cebinde bir eliyle de çantasını sıkıca tutan Bora'yı gördüm. Adımlarımı hızlandırıp önüne geldim. "Şükürler olsun geldin." Bana yine o güzel gülümsemesini göstermişti. "Evet geldim. Ve seni yukarıya karmaşanın ortasına götüreceğim." Asansöre doğru yürümeye başladığımızda "Ne karmaşası?" diye sordu. Asansörün düğmesine basıp geri çekildim. "Kapsülün içine koyacakları madde konusunda karar varamadılar hâlâ." Asansörün geldiğine dair sesi duyunca gözlerimi ondan çektim. Binince yine ona bakmaya başladım. "Pekala. Olabildiğince kimsenin alerjisi olmayan bir madde koyulması gerekiyor ki bunun için baya bir araştırma yapmamız gerekiyor. Ya da farklı maddelerden oluşan farklı kapsüller yapmalıyız." Fransız olmayıp bu kadar güzel Fransızca konuşan çok az kişi görmüştüm. Ama yine de en güzeli Bora'ya aitti. "Bir şey diyeyim mi? Bu fikirlerin hiçbiri yukarıdakilerden gelmedi. İyi ki gelmen için ısrar etmişim."
Odanın kapısını açıp Bora'nın girmesini bekledim. İçeri girince herkes bize bakmaya başlamıştı. Bora'nın gelmesi diğerlerinden geç olmuştu. Haliyle tabi. "Arkadaşlar tanıştırayım Genetik Mühendisimiz Bora GÜNER. " Herkes kendini tanıtmıştı. Ve İngilizce konuşuyorlardı. Bora bana yaklaşıp "İngilizce konuşacaksak neden ben sabahtan beri Fransızca konuşuyorum?"dedi. "O kadar güzel konuşuyordun ki durdurmak istemedim." Bir şey söyleyecekken Bay Black araya girdi. "Acaba hangi maddeyi kullanacağımıza karar verebilir miyiz artık." "Bay Güner ona çok güzel çözüm buldu."
Masadaki herkes fikri beğenmiş ve çalışmalara başlamıştı. Bileğimdeki saate baktım. Neredeyse on saattir çalışıyorduk. Masada çokça kahve bardağı vardı. Bora kitabından bir şeyler bakarken bir yandan insanların sorusuna cevap veriyordu. Bana dönüp gülümsedi. "Aleron bir sorunumuz olabilir." Burada bana ilk adımla seslenen sadece o vardı ve bu beni hiç rahatsız etmiyordu. "Seni dinliyorum." "Bu fikir biraz bütçeyi aşıyor. Ben daha iyi bir çözüm bulabilir miyiz diye araştırırım ama bulamasam eğer sorun olur mu?" "Ne kadar aşımdan bahsediyoruz. " "Tam bilmiyorum. Ben sana malzemeleri ve fiyatlarını mail atarım. Sen sorarsın muhasebeye. Yani sorar mısın?" Neden bu kadar kibar olmaya çalışıyor anlamıyorum ama onu bozmakta istemiyorum. "Tamam hallederim ben. " Gözlerimi Bora 'dan çekip ekipteki diğer insanlara baktım. Çalışmaktan baya yorgun görünüyorlardı. " Arkadaşlar bugünlük bu kadar yeter. Yarın aynı saatte görüşmek üzere. " Herkes eşyalarını toplamaya başlamışken Bora hâlâ bir şeylere bakıyordu. Ona doğru sandalyemi ittirdim. "Söylediklerim senin içinde geçerli." Kafasını bana çevirince fazla yakın olduğumuzu anlamıştım. Sandalyemi geri itersem yanlış anlayacağını düşündüğüm için kıpırdamadım. "Birazdan toparlanacağım. Son bir şeye bakmam lazım." Kafamla onu onaylayıp kendi eşyalarımı topladım.
Bora'nın kaldığı eve gelmiştim. Kapıda öylece dikiliyordum. Aklıma gelen fikirle giyinip evden çıkmıştım ama buraya gelince saçma gelmişti. En sonunda elim zile gitti . Birkaç saniye sonra gözünde gözlükleri üzerinde pijamaları saçları dağınık Bora kapıyı açmıştı. "Selam ben geldim." Neden böyle bir giriş yapmıştım ben?Ayrıca Fransızca konuşmasını duymak için Fransızca konuşmuştum. "Hoşgeldin .Girsene içeri." İçeri girip salona geçtim. Geçen geldiğimde farklı bir yerde olan masayı pencerenin önüne almıştı. Üzerinde bir sürü kağıt ,kitap ve bilgisayar duruyordu. Bir de kahve. "Çalışıyor muydun?" Kafasını salladı. "Bütçe konusunda emin olamadığım için başka çıkış yolları arıyordum." Biri eliyle saçlarını karıştırırken konuşmuştu. "Ben attım. Yarın bana bildireceğini söyledi.Şimdi gidip üstünü değiştiriyorsun ve seni hoşgeldin yemeğine götürüyorum." Bunu herkese yapıp yapmadığımı sormaması için içimden Tanrı'ya yalvarıyordum. "Tamam sen biraz bekle .İstersen beklerken kahve içebilirsin." Kafamı salladım.
Birkaç dakika sonra koyu renk desenli gömleği ve açık renk dar pantolonu ile salona gelmişti. Elindeki gözlükleri masaya koyup "Artık çıkabiliriz." dedi.
Onu şehirdeki en sevdiğim resteronta getirmiştim.Geldiğimizden büyülenmiş gibi etrafı inceliyordu. "Aleron burası çok güzel."
"Fransa'nın en güzel yemeğini yiyeceğiz ve eminim aynı şeyleri ona da söyleyeceksin." Garson elinde sipariş aletiyle yanımıza geldi. "Biz iki tane
Confit de Canard alalım. Yanına da beyaz mı kırmızı şarap mı Bora?" Bora düşünmeden beyaz diyince siparişi tamamlamış olduk."Seni yemeğe benim çıkarmam gerekiyordu."
"Neden?"
"Sonuçta burada olmamı sen sağladın."
"Eğer bu kadar zeki olmasaydın onları ben bile ikna edemezdim."
"Ettin sonuçta.Teşekkür ederim."
"Daha ne kadar teşekkür etmeyi planlıyorsun Bora?"
"Ne zaman Paris'i sevmekten vazgeçersem. Bu da demek oluyordu ki hiçbir zaman ."
Biz konuşırken yemekler gelmiş ,şampanyayı bardaklara doldurmuşlardı. Bora tabağını gösterip "Bu ne eti?" dedi. "Ördek." "Daha önce yememiştim ama yiyebilirim."
"Emin ol beğeneceksin." Önündeki eti çatal bıçak yardımıyla parçalayıp ağzına atto. Tepkisini anlamak için yüzüne bakıyordum. "Dediğin kadar güzelmiş." Aldığım tepkiyle gülümseyip kendi tabağımdakini yemeğe başladım."Başta önemli değil dediğimi biliyorum ama neden Türkiye'de iş bulamadın?Tabi özel değilse söyler misin?"
"Nereden baktığına bağlı. Ya da beni buradan göndermeyeceğini bilirsem söylerim."
"Seni zor getirdim göndermem . Ayrıca sözleşme imzaladık istesemdem de göndermem."
"Pekala haklısın.Zaten insanlardan saklamak pek bana göre değil. Ben gay'ım."
"Bunun iş bulamamanla alakası ne?" Bakışlarını elindeki şarap bardağından çekip bana baktı. Söylediğimde ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Ne vardı bunda? İnsanlar hem cinslerini sevebilirlerdi değil mi? Bu gayet normal.
" Geldiğim yerin ne kadar homofobik olduğundan haberin yok mu senin? Hâlâ yaşadığım için mutluyum.""Ölüm cezası mı var yoksa?"
"Hayır. Çevredeki insanların hem fiziksel hem de psikolojik baskısı var. Tanıdığım veya tanımadığım kaç kişi onlar yüzünden hayatından oldu."
"Lanet olası homofobikler." Son söylediği şeyle gözleri dolmuştu. Elimi omzuma attıp sıktım. "Tanıdıpın çok muydu?"
"Bir kişiydi.O da benim her şeyimdi"
"Başın sağolsun.Yeni mi oldu?"
"Teşekkür ederim.Baya zaman oldu aslında . Almanya'dan döndükten bir yıl sonra kendi canına kıydı.Onu koruyamadığım için kendimi suçlun hissediyorum. " Gözyaşları akmaya başlamıştı. Ben tam bir aptalım sorup neden üzüyorsam çocuğu.
"Özür dilerim. Sormasam daha iyidi.Salak gibi davrandım .Gerçekten üzgünüm."
"Birine anlatmak iyi geldi aslında özür dileme bu yüzden."
"Kendini de suçlama. Eminim her koşulda onun yanında olmuşsundur,Bora.
"Haklısın,Aleron."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From Paris (bxb)
Teen Fiction~İlk 9 bölümün yerleri karışmış lütfen bölüm sayılarına bakarak okuyunuz düzeltemiyorum çok uğraştım ama olmadı~ "...Tekrar Paris'e hoşgeldin Bora." "...Hoşbuldum,Aleron" smut içermektedir