Sümüklü peçetelerle bölüm yazdım, hastayım. Pek de beğenmedim ama yorum yapmayı unutmayın😭
Esti, esti, esti yaz meltemi. Dalgalanan saçları boynunda bir esinti, dudaklarında kısık bir ıslık bıraktı. Taze nanenin ferah kokusu yan yana uzanan iki kaçağı mest etti. Birbirlerinde olan bakışları gülüşmeye yöneldi bir anda.
Hiç kimsenin haberi olmadan hasır bir çantayı kollarına takıp kaçırmışlardı kendilerini hayatlarından. Güneş de onların arkasındaydı belli ki. Gülümsüyor, gülümsüyor ve ruhlarından bedenlerine kadar ısısını hissettiriyordu.
Geldikleri piknik alanı gölgelik ve esintiliydi. Rüzgâr kesilmiyordu. Şiddetli değildi, Serçe'nin eteklerini sıyırıp geçiyordu her seferinde. Yaz gününde giydiği uzun kollu hırka ise ancak anlamlı oluyordu.
Kuzgun uzandığı yerden kalktı, sırtını ağacın kuru gövdesine verdi. Serçe de bu anı bekliyormuş gibi Kuzgun'un kucağına yerleşmişti. Her zaman yeri orası gibiydi.
"Kuzgun bana şiirlerinden okusana. Hala şiir yazıyorsun, biliyorum." Kuzgun boynunu bükerek garip bir yüz ifadesiyle aşağıda kalan yüze baktı. Düşündü, düşündü ama aklına gelmiyordu yazdığı hiçbir şiir. Kalın kapaklı, bozuk el yazısıyla doldurduğu sayfalara bakma ihtiyacı hissetiyordu fakat öyle apar topar çıkmışlardı ki evden, yanına almamıştı defterini.
"Aklıma gelmiyor bir tanesi bile."
"O zaman senin olmayan bir şiir oku." Kafasını uygun bir pozisyona getirdikten sonra gözlerini sükûnetle yumdu Serçe. O sırada düşünüyordu esmer olan. Gözlerinde bir ışıkla düşünüyordu.
"İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için."Duraksamalar eşliğinde okudu ilk ezberlediği şiirlerden olan "Korkuyor"u. Serçe hiç gözlerini açmadan dinlemişti onu, içindeki ufak korkuyla.
"Ölmekten korkuyor musun, Kuzgun?" Yeşil gözler aralandığında sütliman bir gülümseme vardı sarışının dudaklarında. Sırmalı saçlarında dolaşan eli tuttu sorusunu desteklemek için.
"Ölüm hakkında hiç düşünmedim." Net cevabı tam Kuzgunluktu. Ne eksik ne fazla. Hep aynıydı ve hiç değişmemişti. Asiydi, çıkıntıydı, dik kafalının âlâsıydı ve diyeceğinden vazgeçmezdi. On üç yaşındaki küçük Kuzgun'dan farkı yoktu şu anki hâli. Ama bazen de o kadar farklıydı ki, küçük Kuzgun'la aralarında tonlarca fark vardı.
"Ben ölümden çok korkuyorum sevgilim. Sence öldüğümde üzülürler mi arkamdan, üzülür müsün benim için?" Serçe, titrek dudaklarıyla sorduğu sorunun cevabını, yüzü karalanmış Kuzgun'dan bekliyordu. Ağlar mıydı Kuzgun, Serçe ölse?
"Bu konuyu nasıl açarsın? Ölümünü hayal etmek ister gibi bir yanım var mı sence?" Kuzgun'un çatılmış kaşlarla Serçe'ye çıkışması beklenmedikti. Bir soru bu kadar mı nefesini daraltır, kapalı bir alanda kalmanın korkusunu yaşatırdı bir insana? Kuzgun'a o ferah alan bile dar gelmeye başlamıştı artık.
"Annenle sorunlarınız hâlâ devam ediyor mu?" Kuzgun'u üzdüğünü, yanlış çizgilerde gezdiğini fark etti diz altlarında çimenleri hisseden Serçe. Bu yüzden başka bir dala konmuştu hemen.
"Ediyor! Kadın bana katlanamıyor resmen. Benim de ona tahammülüm kalmadı artık." O kadar kolay silinip gidemeyecek az önceki konunun etkileriyle kurduğu cümle siteme yol almıştı. Belli ki Serçe'nin seçtiği konu yine yalnıştı.
"Öp beni." Doğru yol burası mıydı emin değildi ama konuşmak iyi gelmiyordu bu ikiliye. Bedenleri konuşmalydı illa. Kuzgun da bunu biliyordu ve öne eğilip aralık duran dudakları öptü uzun uzun.
Ayrıldıklarında biraz daha sakinlemiş, kuşların cıvıl cıvıl ötüşerini yeniden duymaya başlamıştı. Bir kez daha öptü eğilmekte zorlansa da.
Esmer kızın kısa parmaklı eli, gözleri huzurla kapanmış kızın yanaklarında, burnunda, dudaklarında ve saçlarında gezmişti usul usul. O kadar yumuşaktı ki dudakları, saçları, teni daha fazla dokunmak istedi Kuzgun. İleriye gitmek, sınırları zorlamak, dokunmak, alev alev yanmak ve taşmak.
Tüm duygular içini kuşatmışken küt tırnaklı elleri Serçe'nin ıslak alt dudağında fazlaca oyalandı. Serçe, Kuzgun'un parmağını ağzının içine doğru yuvarlayıp kara gözlerin dibine, en derinlerine, baktı. İkisinin göğüs kafesi de çırpınırken birbirleri için, korktukları şey oldu.
İkisi de alev alev yandılar, dokundular, nefesleri birbirine karıştı. Ve orada, kendilerinden bile uzakta, iki kuş sevişti.
•
Bütün mesele hazır olmakta
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!
- William Shakespeare
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13
Short StoryBir kitap var. Bu kitabın sayfalarında ise ince ince işlenmiş vücut parçaları. Ben senin güzel ciltli, parlak sayfalı kitabını kaybettim; sen de benim buruşuk, eski püskü kitabımdan tek bir sayfa çaldın. Kalbimin olduğu sayfa, kitabınla beraber kayb...