Hıçkırıklar boğazda düğümlü, acı iniltiler güneşe kadar yol alıyor. Kürekler toprağa batıp çıkıyor, attıkları toprak azalıyor ama çığlıkların arkası kesilmiyor. İnsanlar birbirine tutunuyor destek almak için fakat Kuzgun'un dayanağı yok yanında. Çok uzaklara gitmiş şimdi. Onu umursamadan kalbini çalıp kaçmış bir hırsız gibi.
Esmer kızın bedeni; birkaç ton beyazlamış yüzü, gözlerine çoküvermiş koyuluk, kabarmış saçları ve dün geceden kalan pijamalarıyla insan duvarlarının ön safında yer alıyor. Yerlere değen saten pijaması kirlenmiş çamurla. Farkında değil, ruhunun da katran gibi çamura battığından.
Sol elinin avcunda onun geride bıraktığı son şey -pembe kapaklı bir dudak nemlendiricisi- duruyor. Ne bir mektup ne de bir söz var ona bıraktığı. Son kez dudaklarına sürdüğü ve o dudaklarla Kuzgun'un dudaklarına bıraktığı son iz...
Kuzgun kızgın, dağınık, kurumuş. Yine kandırılmış Serçe'nin yalanlarıyla. Anlam getiremiyor hiçbir şeye zira kalbinin zırıl zırıl ağlamasından başka hissettiği bir şey yok. Gözleri kupkuru ama. Tuzuyla dudaklarını yakmıyor gözyaşları. Dışarı çıkamayan damlalar içine kan şelalesi gibi akıyor, boğuyor, keskin bir acı veriyor.
Ne çok şeyi bilmiyormuş Kuzgun. Serçe'nin giydiği uzun kolluların iğne izlerini saklamak için olduğunu, aylarca kapalı kapılar ardında canını koparan bir tedaviye maruz kaldığını, Serçe'yle geçirdiği vakti değerlendirmesi gerektiğini, onun kanser olduğunu...
Haksızlıktı bu! Herkes biliyorken Kuzgun hiçbir şeyin farkında olmadan yine Serçe'ye alışmıştı. Yanında ölüm konusunu açtığında gözlerinden akan her tane canını daha çok acıtıyordu artık Kuzgun'un. Hiç anlayamamıştı onun amacını.Serçe Kuzgun'u sevmiş miydi ondan bile emin değildi esmer olan. Ya sevmediyse, ya sadece bir oyunsa? Kim cevap verecekti buna? Üstüne atılan son toprakla yüzü kapanan ölü beden mi? Kim verecekti bunun hesabını, kim okuyacaktı Gurur ve Önyargı'nın devamını Kuzgun'a?
Omuzları çöküktü siyah ruhun. Bu sefer kamburluk değildi belini büken. Serçe'nin ölü bedeninin ağırlığı vardı üstünde. Gözleri de unutamıyordu yaşananları. Sabah kalkışını, Serçe'nin morarmış, hindistan cevizi kokan dudaklarına öpücük bırakışını, Serçe'yi bir süre izleyişini ve buz kesmiş bedende bir terslik olduğunu fark edişini.
Şu an beyninde çınlayan çığlığı dışına yansıtmıştı o sabah.Dizleri tir tir tititriyordu da yere düşecek gücü bile yoktu Kuzgun'un. Hava yapışkandı ve güneş tam tepedeydi. Hani yağmur yağardı böyle günlerde, hani onun içinde kopan fırtınaları yansıtırdı bulutlar? Her şeyin aksine parlıyordu yalnız güneş. Tam da Serçe'nin sevdiği gibiydi. Acaba ruhu gülümsüyor muydu şu an Serçe'nin? Rahat mıydı, toprağın arası soğuk muydu, üşüyor muydu?
Dudakları titredi, gözlerini peçeteyle silen ve giderek azalan insan topluluğuna baktı. Kimdi ki onlar? Okuldan bir arkadaş, onunla yalnızca bir kez konuşmuş biri, liseden başka bir kız, bir sürü erkek ve daha nicesi siyahlara boyanmış insan vardı. Ama hiçbir anlamı yoktu. En çok Kuzgun sevmişti, en çok o konuşmuştu, en çok o öpmüştü, en çok o sarılmış, o koklamıştı. Ya diğer insanlar? Hayatı sona eren onun yareni miydi de bu kadar ağlıyordu bu vasıfsız insan topluluğu?
Boş bakıyorken gözleri, sağ elinde tuttuğu papatya buketini göğsüne bastırdı Kuzgun. Papatyalarla uğurlayacaktı, kutlayacaktı bu günü.
O buketi vermek için sevdiğiyle yalnız kalmayı bekliyordu fakat. Konuşacak şeyleri vardı esmerin. Yıllarca sustuğu şeyleri kusmak için bekliyordu ya da Serçe'nin gürültüsünün sessizliğe gömülüşünün yasını tutacaktı.Cenazede, aklını teker teker silmeye zorladığı simalar vardı. Hiçbirini bir daha görmek istemezken onların üzüntüyle Kuzgun'a bakması, sırtını sıvazlaması hatta seneler önceki olaylardan dolayı özür dilemesi Kuzgun'a tuhaf geliyordu. Midesini bulandırıyordu ama suskundu. Başını sallamakla yetindi çünkü ağzını sadece sevgilisiyle konuşmak için açmak istiyordu bundan sonra.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
13
Proză scurtăBir kitap var. Bu kitabın sayfalarında ise ince ince işlenmiş vücut parçaları. Ben senin güzel ciltli, parlak sayfalı kitabını kaybettim; sen de benim buruşuk, eski püskü kitabımdan tek bir sayfa çaldın. Kalbimin olduğu sayfa, kitabınla beraber kayb...