1- Kuzgun

905 44 83
                                    


Adım sesleri. Bir kısa bir uzun. Nostaljinin etkisinde, pembe fiyonklu, siyah rugan ayakkabıların çıkardığı sert adım sesleri. Bir acelesi var gibi, ama aheste aheste yürüyüşünden rahat bir tavrı olduğunu okuyabiliyorsunuz.

Asfaltı yapış yapış eden bir sıcak herkesi çevrelerken onun yüzünde ya da bedeninde terlemeye dair bir iz yok. Elinde salladığlı dantelli, her an telleri fırlayacakmış gibi duran bir yelpazesi var.

Etrafta cırcır böcekleri kavga ediyor ve insanların beyinlerini anbean yemeye kararlı gibi. Bu yazlık şehrin insanları; pergolayla çevrili evlerinin balkonlarında kısa kestirmeler, oradan buradan sohbetler, balkondan balkona dönen gıybetler eşliğinde elinde çerez olmuş fasulye gibi küçük şeylerle uğraşıyorlardı. Bir de yeni eklenen bir uğraş vardı tabii. Topuk tıkırtılarını tüm mahalleye duyuran küçük hanımın endamını izlemekti.

Dudak parlatıcısı sürülü, ışıklı dudaklarını gererek gülümsedi onu süzen mahalle sakinlerine, ağzından salyası yere kadar uzanan oğlanlara. Beğenilmekten ve parlamaktan hoşlandığı da açıktı, koca koca yeşil gözlerindeki ışıltılar onu ele veriyordu.

Yürüdükçe denize yaklaşıyordu, burnunu cayır cayır yakan tuz kokusu gelmeye başlamıştı bile.

Saat öğleden sonrayı gösteriyordu. Günün en sıcak zamanlarında böyle özenle hazırlanmış güzel bir hanımefendi nereye gider diyordu onu tanımayanlar. Ama orası küçük bir yerdi, herkes birbirini haddinden fazla tanır, bilirdi. Bu yüzden de nereye gittiğini herkes çok iyi biliyordu.

Kuzgun'a gidiyordu bu küçük hanım.

Adımlar yavaşlayarak durduğunda -o an beklenmeyecek- tatlı bir meltem sıyırdı deniz suyuyla iyice rengi açılmış sarı saçlarını. Merdivenlerden tırmandı, sıradan bir ev kapısının önünde durdu.

Siyah, gıcır gıcır ütülenmiş pileli eteğini hafif dokunuşlarla düzeltti önce. Sonrasında ise giydiği ince askılı penyesini çekiştirdi, dudağının altına taşan parlatıcısını sildi ve kocaman bir nefes verdi.

On üç sayısının çakılı olduğu plakanın hemen altındaydı bir çıkıntı gibi konmuş oval zil.
Fransız manikürlü uzun parmaklarını uzattı bir anda ve zilin diline basarak tüm evi çınlattı zille. Kilise çanını anımsatmıştı bu zil her zaman ona.

Bir süre içeriyi sessizlik kapladı ama biliyordu ki o kapı açılacaktı. Ve düşündüğü gibi de olmuş, kapı yavaş yavaş aralanarak açılmıştı.

Kısa boylu, kuru yüzlü bir kız ortaya çıktı kapı aralanınca. Kara deliğin ta kendisi çipil gözleri daha açılmamıştı, belli ki yeni uykudan kalkmıştı.

"Serçe, ne işin var bu saatte?" Küt siyah saçlarının arkasını kaşıdı rahatça. Saçlarını tutturabildiği kadar yüksekten bağlamış, küçük tutamların ensesinden süzülmesini umursamıyor gibiydi. Daha saatin kaç olduğunu bile bilmediğinden arkaya dönüp eski eşyalarla dolu salonun duvarındaki guguklu saate göz atmıştı. Sesinde de bariz bir mahmurluk.

"Seni görmeye geldim." Serçe, kendisine aval aval bakmakta olan Kuzgun'u etraflıca süzdü. Altında lacivert satenden, beyaz fitilleri olan bir şort vardı. Esmer tenini biraz daha karartsa da hoşuna gitmişti Serçe'nin. Zira Kuzgun modadan su zerresi kadar anlamazdı.

Üstünde olması gereken saten pijama takımının askılısının yerinde yeller esmişti çoktan. Küçük göğüslerini sarmalayıp göğüs uçlarını inceden belli eden sütyen vardı yalnızca.

"İçeri geçecek misin?" Tutunduğu kapıdan destek alıp içeriyi gösterdi baş parmağıyla Kuzgun. Sonsuza kadar burada dikilemezlerdi.

"Beni seviyor musun Kuzgun?" Aniydi soru. Hiç uzatmadan konuya girmişti Serçe. Kuzgun da sorusunun cevapsız kaldığına kulak asmamıştı pek.

"Evet, tabii ki de seni seviyorum. Bu da soru mu?" Siyah seyrek kaşları kalkıktı Serçe'nin alışıldığın dışında olan saçma sorusuna. İfadesi ciddiye yakın, alaylıydı.

Yine aceleciydi, sorusunun cevabını alır almaz sarı sırmalı saçlarını geriye savurdu Serçe. Aralarındaki kıt mesafeyi de öldürerek parlatıcılı dudaklarını balık dudaklı kızınkine bastırdı beklemeden.

Saniyeleri parmakla sayablieceğiniz kadar kısalıkta bir öpüşmeden -ki dudak değdirmesi dense daha iyi olabilirdi- sonra ayrıldıklarında Serçe topuklarını vura vura merdivenlerden indi, yolun başına kadar ayağındaki topuklularla koştu.

"Sonra görüşürüz." Diye bağırdı cırcır böceklerinin sesini bastırarak. Kuzgun ona öylece bakarken el salladı mutlulukla. Sonrasında da hızlı adımlarla toz oldu yaz sıcağının ortasından. Arkasında da şaşkın, beyni kapalı bir Kuzgun bıraktığından haberdar.






Hiç tanımadığım Serçe'me...

13 Aralık 2020

13Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin