6- Serçe

151 23 36
                                    

Kuruluğu can sıkan fısıltılar bir ip gibi uzanıyor, inceliyor, kopuyor dönemeçli koridorların sonunda. Boyaları pul pul kalkmış, her yanında insan silüeti biçiminde siyah lekeler bulunan koridorların duvarlarına tutuna tutuna izliyor insancıklar. İki kız var biraz ileride. Dışarıda top oynayanların, gülüşenlerin şarkısı... 

Esmer benzinde bir huzursuzluk seziliyor, küçük gözlerini açıkta kalan sınıfın saatine çeviriyor sık sık. Akrep beşi bulmuş bile. Ortadan ikiye ayrılmış kısa saçları yanaklarına iniyor, pırasadan hallice. Küçük dudakları karşısındakine laf yetiştirmek için asla kapanmıyor. Birbirine çarpan, üstüne kapanan dudaklara bir de kesik kesik dil darbeleri ekleniyor. O kadar refleksif ki farkına varılmıyor bile.

Sesleri duyulmuyor, onları izleyenlere gitmiyor. 

Diğerinin vücudu, beden dili serin. Kalbi olacakları kestiremeden küt küt çarpıyor. Yay gibi şekilli dudaklarında pürüssüz bir gülümseme, yanaklarındaki iki çukura taşıyor. Fazla sakin. Sırtını yalayan saçlarına koridorun açık camından hüzmeler yansıyor, kırılıyor orada. Altın rengiyle harmanlanıyorlar. İnce belinde bir sıcaklık gibi duruyor o güneş. 

Gözleri, karşısındaki siyah gözlerle yelkovana takık. İkisi birlikte hareket ediyor. Aceleciler ama ikisinin de amacı apayrı. 

Yazın yapış yapışlığı var bedenlerinde. Yalnızca güneşin kızı denizle yıkanınca geçecek türden bir hissiyat. Saç çizgisinden çenesine, çenesinde göğüs çatalına akan hayali bir ter damlası... Kelimeler yavaş yavaş tükeniyor, tesiri bitmek üzere. Av, avcının tuzağının yakınında. 

"Serçe, acelem var biliyorsun." diye sesleniyor sarışına doğru, sarışın şımarıklık peşinde. Onu onaylıyor, dudaklarını büzüp lütfen diyor bir kez daha. Sonrasında gözleri, esmer kızın arkasında onları gözetleyen gözlere değiyor. Gülüşü genişliyor.

"Konserde söyleyeceğim şarkıyı dinle önce, sonra ister babanın yanına git ister başka bir yere. Hem bak daha önce kimseye söylemedim bu şarkıyı." Dudağının bir kenarı hafifçe yukaru kıvrılır gibi oldu Kuzgun'un. Babasını aylar sonra yeniden görecek olmasının heyecanı bir yana, babası için önemli olan yemeğe geç kalacak olma fikri onu telaşlandırıyordu. Fakat diğer uç Serçe'ydi. 

Kafasını salladı olumluca. Eve koşa koşa gitmek zorunda kalacak olsa da sarışın olanı kırmadı, biraz ilerilerinde olan müzik sınıfına doğru bir adım attı. Hâlâ arkasındaki gözleri fark etmiyordu. 

"Çantan ağırsa alabilirim." Omzundan sarkan yeşil çantasına bakıp hayır dedi Kuzgun. 

"Alayım, alayım. Şuna bak omuzların çökmüş resmen." Kuzgun'un bir teli bile alınmamış kalın kaşları çatıldığında fazla zorlamaması gerektiğini anladı Serçe. Akışına bıraktı, müzik odasının kat kat boyanmış ahşap kapısına tutundu. 

Geçmesi için yol verirken gözleri yeniden koridorun başına doğru gitti, göz kapağını hafifçe aşağı indirip dişlerini gösterdi gülümsemesinin arasında. Bu sırada Kuzgun konuşuyordu. ortamın karanlığından ve Serçe'nin söyleyeceği şarkı hakkında konuşurken içeriye çoktan girmişti. 

Ve sözü yarıda kesildi, girdiği kapı çat diye arkasından kapatıldı. Yüzü gelişen olayların şokuyla kaskatı kesilirken kalabalık ve boğuk gülüşmeler geliyordu kapının arkasından. Ardından da bir kilit sesi. Böyle bir hissedilişti dünyasının yıkılışı. Yumrukları silah niyetine art arda kapıya inerken karşı tarafın askerleri daha güçlüydü. 

"O yemeğe yakışmıyorsun pis yer cücesi" 

"O kadar çirkinsin ki davetteki herkesin yüzü soluyor seni görünce."

"Çirkinsin!" 

Kahkahalar şiddetini kaybedip yok olduğunda elleri hâlâ kapının eski dokusunu aşındırıyordu. Avaz avaz bağırışları tamamen boşalan okulda bir etki yaratmıyordu. Karanlıktı, telleri iki yana savrulmuş müzik aletleri vardı küçük odada. Kokuyordu. Müzik öğretmeninin ter kokusu, yaşına yapışmış kendine has kokusu duvarlara sinmişti. 

Midesi bulandı Kuzgun'un. Panik yaptı, ordan oraya koştu, bağırdı, yumrukladı. 

Fark etmediler. 

Babasını hayal kırıklığına uğratacak olmak kahrediyordu onu. Yüzündeki her bir çizginin nasıl da kırgınlıkla dolacağını şimdiden görebiliyordu. Karnından boğazına yol alan bir tıkanıklık, nefes alamama vardı. Ağlamak da istiyordu ama gözleri dolmuyordu, senelerdir dolmamıştı. 

Ani bir yorgunluk çöktüğünde ise bir duvara yaslandı, yere oturdu. Kırgındı. Çok kırgındı. Güveni, en yakın arkadaşı olarak gördüğü kişi tarafından ayaklar altına alınmış, küçük düşürülmüştü. 

Diğeri de farkında değildi ne yaptığının. Eğlenceydi onun için. Gülüşerek eve gidiyordu yeni arkadaşlarıyla. Bir çocuğun babasıyla geçireceği son günü elinden çaldığından, gece sularında o babanın ansızın kalp krizi geçirip son nefesini vereceğinden habersiz. Kızına veda edemeyip ona küskün ayrılacağından, Kuzgun'da derin yaralar açacağından habersiz. 

13Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin