Cırcırın sesi gürültüyle yankılandı, eski çadırın ağzı kapandı.
Varlığı unutulmuş olan yeşil, polyester bir çadırdı bu. Aynı bir hafta önce Kuzgun ile Serçe'nin öpüşmeleri gibi unutulmuştu, eskimişti bodrumda. Kuzgun emin değildi o günden. Rüya mıydı, gerçek miydi algılayamıyordu. Uyku mahmurluğuyla kafasında kurmuş olduğunu bile düşünmüştü. Bu yüzden de soramıyordu kestiremediği o gün hakkında.
"Bu çadırı en son sekizinci sınıfta kullanmıştık, değil mi?" Pek geniş bir çadır değildi. Ama iki kişiyi de rahatlıkla alırdı. Almıştı da.
"Beni çağırmadan yaptığın pijama partisini diyorsan evet, en son o zaman kullandın." Sesinde herhangi bir gücenmişlik yoktu Kuzgun'un. O kadar umrunda olmamıştı ki evden taşıdıkları renkli kırlentleri düzene sokup çadırın bir köşesine kıvrılmıştı. Boynunda da koca kulaklıkları vardı her zamanki gibi.
"A-aa öyle mi yapmışım?" Esmer kızın aşinası olan bir gülümseme belirdi Serçe'nin gamzelerinde. Bir şeyler karıştırıp karıştırıp üstünü örtmeye çalışan bir gülümsemeydi.
"Hâlâ kızgın mısın peki?" İnce seyrek kaşlarını havalandırdı, onu umursamadan telefonundan müzik seçmekte olan kızı süzdü. Sıcaktan boynuna yapışmış kısa tellere dokunmak istedi ama hemen sonrasında vazgeçerek Kuzgun'un zayıf vücüdunu izlemeye devam etti.
"Geçmişe mazi derler güzelim." Şu an nokta kadar değeri olmasa da geçmişte bu konudan yeterince nasibini almış, acı çekmişti. Neredeyse iki hafta odasından dışarı çıkmayı bile reddetmiş, yorganının altında uykuya vermişti kendini.
"O zamanlar ne düşünerek seni çağırmadım bilmiyorum. Seni üzdüysem kusura bakma." Bunaldı bu konudan, siyah gözlerini hemen yanında bağdaş kurmuş kızın yeşil yeşil kendine bakan gözlerine çevirdi.
Serçe de anladı, çenesini bu konu üzerine kapattı.
"Kulaklıklarını çıkarsana." İstifini bozmadan kulaklıklarını çıkarmaya yönelmedi ya da kulaklarında çınlayan yüksek sesli şarkıyı kapatmadı. Buraya ayak sürüyerek gelmemişti fakat tam olarak istediği de söylenemezdi. Serçe ile eskisi kadar yakın değillerdi, onun evine gelmeyeli çok uzun bir zaman olmuştu. Serçe çağırdığında yapacak daha iyi bir uğraşı olmadığı için kendini burada bulmuştu.
"Kuzgun kulaklıklarını çıkaaaaar. Ben söylerim sana şarkı." Çıkarmadı. İnadı tutmuştu sanki.
Sarışın olan dizlerinin üstüne kalktı, kollarını Kuzgun'a uzatıp süngerli yumuşak kulaklıkları onun siyah saçlarından sıyırdı hızla. Sonra da kapalı fermuarı aşağı indirdi, kulaklıkları çimlerin üstüne bıraktı ve tekrardan cırcırı çekti.
Artık konuşmalarını bölecek hiçbir engel yoktu.
Yani susup kalmadıkları sürece öyle olacaktı."Ellerine çizimler yapayım mı?" Etrafı büzülü kumaşlarla çevrili kamış sepetin kapağını kaldırdı, folyolara sarılı yemeklerin hemen üstüne öylece konmuş, kendisi gibi süslü olan, kalem kutuyu çıkardı Serçe.
Cırtcırtlı kalem kutunsunun kapağı açıldı özensizce, birbirinden renkli kalemler sarışın kız tarafından yere döküldü. O kadar çoktu ki Serçe'nin önünde, Kuzgun'un yanında, küçük bir tepecik oluşmuştu rengarenk.Onayını almamıştı Kuzgun'un ama biliyordu ki o, Serçe'nin yüzündeki gülümsemeye dayanamaz ve izin verirdi. Hep vermişti.
Zira Serçe onun kendisininkinden küçük elini nazikçe kavradığında ses etmemişti kız. Gönlü isterse çekebilirdi elini lakin çekmemişti.Gökkuşaklarının tüm ışıltısını çalmış kalemlerden pastel tonlarında dolaşan yeşil asetatlı kalemi aldı. Plastik kapak sürtünerek açıldığında çıkan sesle gülümsemesi büyüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13
Short StoryBir kitap var. Bu kitabın sayfalarında ise ince ince işlenmiş vücut parçaları. Ben senin güzel ciltli, parlak sayfalı kitabını kaybettim; sen de benim buruşuk, eski püskü kitabımdan tek bir sayfa çaldın. Kalbimin olduğu sayfa, kitabınla beraber kayb...