Su gibi geçen, varlığını bile hissetmediğim iki günlük bir hafta sonundan sonra şimdi bahçede oturuyordum. Diğer günlerden pek bir farkı yoktu. Biraz erken inmiştik bugün bahçeye bu yüzden pek fazla öğrenci yoktu. Taeyong tek başına öylesine ok atıyordu, ben ise kenarda ayılmak için aldığım kahvemi ve sigaramı içmek ile meşguldum. Yuta ise hâlen daha pinekleyerek uyuyordu. Kim bilir, kaçıncı rüyasını görüyordu. Elimi artık geçen haftaya göre daha rahat bir şekilde kullanabiliyordum. Artık ağrısı geçmişti ve bana zorluk çıkartmıyordu. "Ah şimdiden yoruldum!" Söylenerek kendini çimenlerin üstüne, yanıma atan Taeyong'a su şişesini uzattım. Jaehyun'u hafta sonu hiç görmemiştim. Yurdun içinde de görmemiştim, birbirimizle hiç konuşmamıştık da. Belki evine gitmiştir diye düşünmüştüm. Hafta sonları veyahût daha uzun tatillerde genelde öğrenciler evlerine kalmaya gidiyorlardı. Ben ise bu cumartesi günü dışarıda abimle buluşmuştum. İyi olduğumu kendi gözleriyle görmeden inanmayacağını bildiğimden dolayı buluşmayı en erken zamana çekmiştik. Tüm gün dolaşmış, sohbet etmiş ve yemek yemiştik. Abim hâlâ annem ile yaşadığı için eve gitmek istememiştim. Yakın zaman sonra kendi evine çıkacaktı, işte o zaman abimin evine gidebilirdim fakat şuan annemin beni pek görmek isteyeceğini düşünmüyordum."Konuşacak mısın?" Taeyong'un sorusu ile birlikte çenesiyle gösterdiği yurt kapısına kafamı çevirdim. Hendery tek başına bahçeye çıkmıştı. Her şeyi Yuta ve Taeyong'a anlatmıştım. Fikir almaya ihtiyacım vardı çünkü kesinlikle ne yapacağımı, ne konuşacağımı bilmiyordum. Hendery'nin neden böyle bir şey yaptığını da kestiremiyordum çünkü bu zamana kadar aramızda bir sorun çıktığını da hatırlamıyordum. Aynı zamanda zaten pek fazla diyaloğumuz olmuyordu. Tüm haftasonu boyunca her şeyi düşünmüştüm. Benim ona bilmeden herhangi bir yanlış yapıp yapmadığımı bile aklımdan geçirmiştim. Yuta beklemediğim şekilde fazlasıyla sinirlenmişti. Pazar gecesi onlara anlattığımda Yuta saat çoktan gece yarısı on ikiyi geçmişken Hendery'nin odasına gidip konuşmaktan bahsetmişti. Onu durdurmuştum çünkü bu sinirle o gece yanına gitseydi pek iyi şeyler olacağını sanmıyordum. Olay fazlasıyla büyürdü. Bana sorarsanız zaten olay çoktan büyümesi gereken bir olaydı. Onun yüzünden sakatlanmıştım yahû! En azından şuan kendimi hiçe sayabilecek bir durumda değildim. Ha, aynı zamanda ne yapacağımı da bilmiyordum. Kafamı karıştıran da o kısımdı.
"Bilmiyorum Taeyong. Ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. Düşünmek için zamana ihtiyacım var ama daha fazla uzatmak da istemiyorum." Kafamdan konuyu kapatıp, es geçmek bile geçmişti. Eğer bir çözüm bulamazsam büyük ihtimalle içim içimi yerken aynı kafamdan geçtiği gibi yapacaktım. Aslında tek yapmam gereken karşısına geçip kamera kayıtlarını gösterip bunu neden yaptığını sormamdı. Pekâlâ bu işe girişmeye pek cesaret edemiyordum çünkü Hendery'nin yalnız başına oynadığını düşünmüyordum. Mutlaka arkasında birisi olabileceğini tahmin edebiliyordum. Hangi aklı başında insan kameranın orada olduğunu fark etmezdi yoksa?
Telefonumun çalması ile cebime elimi atıp çıkarttım. Sigaramı söndürüp ilerideki çöpe fırlatırken arayan isme baktım. Jaehyun'un adını ekranda görünce ne yapacağımı bilemedim. Beni sesli bir şekilde arayınca yine ne yapacağımı bilememiş ve elimi ayağıma dolandırmıştım. İki gündür onu görmediğim ve konuşmadığım gibi bu sabah da görmemiştim. Ne için aradığını bilmiyordum, elbet açınca öğrenecektim. "Açmayı düşünmüyorsan kapat şu telefonun sesini, Doyoung." Yuta'nın geldiğini telefon sesinden mızmızlandığında ancak fark edebilmiştim. "Ah. Açıyorum tabii." Düşünme vaktim kalmadan telefonu direkt açtığımda kulağıma götürdüm.
"Jaehyun?" O an sesimin nasıl çıktığını pek kestiremiyordum fakat yüzüme tuhaf bakışlar atan Yuta ile ses tonumun ne kadar güçsüz çıktığını anlayabilmiştim. Eğer zaten biraz daha bana öyle bakmaya devam ederse Jaehyun'un sesini duymadan telefonu kapatabilmem mümkün ve gerçekleşebilir bir olaydı. Oturduğum yerden kalkıp tek başıma bahçenin içinde yürümeye başladım aynı zamanda elimdeki boş kahve kutusunun pipeti ile oynarken. "Neredesin?" Etrafıma bakınırken yanaştığım çöp kutusuna boş ambalajı attım. "Bahçedeyim, sen neredesin?"
![](https://img.wattpad.com/cover/240623119-288-k646989.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güneş teninde parlıyor || jaedo
Fanfictionkapımı çalıyorsun, rüzgârın esintisi dağıtıyor saçlarını.