Zaman aslında öyle dediğim gibi pek de hızlı geçmiyormuş. En azından bu gece, belki de bana kasıtlı olarak geçmek bilmiyordu. Odamdaydım, cam kenarının önündeki yatağımda dizlerimi kendime çekmiş uzanıyordum. Ay ışığının gölgesi camımdan içeri vurup etrafı aydınlatıyordu. Taeyong ve Yuta uyuyordu. Herkes sessizdi. Hatta kapıdaki güvenlik bile saatlerdir uyuyakalmış bir şekilde kulübesinde oturuyordu. Tek uyumayan bendim, belki bir de Jaehyun'du. Bahçenin tam ortasında tek başıma kalmam üzerinden birkaç saat çoktan geçmişti. Her zamanki gibi düşünmekten, aklımdaki yoğunluktan dolayı uyuyamıyordum. Birkaç gündür üst üste yaptığım gibi tekrar uyku ilaçlarından almıştım fakat bu yuttuğum haplar bile hayal dünyamda, gerçeklikten uzaklaşmama yardımcı olmuyordu.Gözlerimi ovuşturdum. Uykusuzluktan ve biraz da gözyaşı dökmekten yanıyorlardı. Neden durup dururken ağladığımı bilmiyordum. Sadece Jaehyun'u üzmüş olduğum gerçeği beni mahvediyordu. Gözlerinde gördüğüm doluluk, hayal kırıklığı kafamın bir köşesinde yer edinmiş, her üzülmeyi durdurduğum an kendini hatırlatıyordu. Bu zamana kadar Jaehyun'un beni sevebileceğini pek düşünmemiştim. Evet, yakınlaştığımız zaman bir aralar öyle bir düşünceye dalmıştım. Fakat çok kısa sürmüştü. Benim gibi birisiyle kimse uğraşamazdı. Youngho'da beni terk etmişti. Oysa ben çok güzel severdim, herkesten güzel sever, herkesten güzel değer verirdim. Jaehyun'a karşı ne hissettiğimi bilmiyorum gibi saçmalıklar zırvalamayacaktım. Onun yanındayken ne kadar mutlu ve güzel hissettiğimi zaten her seferinde belirtiyordum. Neler oldu bilmiyordum. Korkuyordum. Yürümekten, ilerlemekten, bir adım atmaktan korkuyordum. Fakat yine de emin olduğum bir şey varsa o da Jaehyun'a güvenme duygumu engelleyemediğimdi. Ona fazlasıyla güveniyordum ve bu ben istemeden, farkında olmadan kendi kendine zaman içerisinde gelişip bu hâle gelmişti.
Jaehyun'u daha çok tanımak istiyordum. Her şeyiyle onu daha çok tanımak istiyordum fakat şuan öyle bir duruma düşmüştük ki, ne yapıp ne etsem de bu durumdan ikimizi çıkarsam diye düşünmekten sarhoş olmuştum. Onu üzmüş olduğum gerçeği her geçen saat daha çok yüzüme vuruyordu. Gece orada, o bu kadar sinirli ve gerginken konuşmasını üstelemem bencillikten başka hiçbir şey değildi. Sadece öğrenmek istemiştim. Youngho'nun söylediklerinin gerçekliklerini, Jaehyun'un hiçbir şey söylemeden kavga ortamından uzaklamasının nedenlerini öğrenmek istemiştim. Jaehyun gerçekten beni seviyordu. Belki de Youngho'nun dediği gibi, bunu bu şekilde öğrenmemem gerekiyordu. Ama asıl her şeyi batıran Youngho'nun ta kendisiydi.
Şimdi ise saat beş civarıydı. Ben ise hâlâ uyanıktım. Midem delinmişcesine bulanıyor, gözlerim yanıyordu. Jaehyun ile yaptığımız kahvaltıdan sonra daha hiçbir şey yememiş ve üstüne üstlük ilaçlar içmiştim. Anlaşılan yine kendi kendime yapacağımı yapmıştım. Camın önündeki sigara paketimden bir dal çıkartıp dudaklarıma götürdüm. Camımı hafif araladım, içerisi fazla soğumasın diye. Yoksa Yuta üşüdüğünü hissederek uyanırdı. Sigaramı yaktım, gözlerimi dışarıda gezdirmeye başladım. Ne yapacaktım şimdi? Sonu bilinmez bir çıkmaza düşmüştüm. Jaehyun bugün antrenmanlara iner miydi? Ayrıca dün olan kavgayı koçlar görmediği için şanslı sayılırdı. Bay Kim'in ikinci bir kavgaya tenezzül edeceğini hiç sanmıyordum.
Gidip konuşmalıydım. Evet, kesinlikle gidip Jaehyun ile konuşmalıydım. Ama bu sefer düzgün bir şekilde, sorup sorgulamadan. Ah, ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Yüzüne bakarken utanacaktım, olduğum yerde kaybolmak isteyecektim.
Yemin ederim. Yemin ederim, Jaehyun'u üzmek, gözlerini doldurmak istememiştim. Nereden bilebilirdim böyle sonuçlanacağını? O yanımdan giderken ise hiçbir şey yapamadan olduğum yerde donakalmıştım. Çekmeliydim. Dün kavgada tişörtünün eteklerinden tuttuğum gibi, o an da tutup çekmeliydim. Sarılmalıydım, sorun olmadığını, üzgün olduğumu söylemeliydim. Yapmam gereken buydu, bunu yapmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güneş teninde parlıyor || jaedo
أدب الهواةkapımı çalıyorsun, rüzgârın esintisi dağıtıyor saçlarını.