Göz göze geldiğimiz an birkaç saniye kapının arasında bekleyip içeri girmişti. Nereye gitsem, bir adım arkamdaydılar. Youngho, Jaehyun, peşine taktıkları arkadaşları. Bu durum benim için iyice can sıkıcı bir hâle gelmeye başlamıştı. Üstelik bunun neden olduğunu bile bilmiyordum. Bir bilinmezliğin içinde sürüklenip gittiğimi hissediyordum. Youngho'nun hâlen daha karşıma geçip nasıl konuştuğunu anlayamıyordum. Onun için her şey kolay gelip geçmiş olabilirdi lâkin benim hislerim ne çok kolaydı ne de sandığı kadar basit. Şimdi ne olacaktı ya? Aynı odada geçireln geceler, benimle konuşma nedenini bilmediğim bir konuşma çabası. Şansın bir kez de olsa benin bulacağı günü dört gözle bekliyordum. Odada fazla bulunmama kararı almıştım. En azından Taeyong ve Yuta'nın olduğu odalarda günümün çoğunu geçirmeyi planlıyordum. Tabii, oda arkadaşlarının kim olduğunu bilmiyordum ve içimden benim gibi şanssız olmamalarını diliyordum.Yanıma gelen ve kollarını önünde bağlayıp aynaya yaslanmış bedene baktım göz ucuyla. Elimi uzatıp çıkacağım katın düğmesine bastım ve ellerimi cebime geri yerleştirdim. Göz odağımı yerdeki zeminin şekillerine indirip biraz orada oyalanmayı denedim. Katım yaklaştığı için kapıya yaklaşacağım anda Jaehyun'un en alt kat tuşuna basmasıyla ona döndüm. "Ne yapıyorsun-" Bileğime sarılan kol ile beni kendi yanına çektiğimde sırasıyla atlatamadığım şoklar yaşıyordum. Gerçi artık garipliklere alışmıştım ya, tuhaf gelmemeye başlıyordu her bir şey. "Dinle beni Doyoung." İç çekip kafamı geri attım. "Bana bak, az önce tanık olduğun şeylerden dolayı o arkadaşın Youngho hakkında bana savunma yapmaya kalkacaksan, ya da seni Youngho gönderdiyse ve peşime taktıysa emin ol dinlemeyeceğim."
Tabii ya, bunu neden daha önce düşünememiştim? Neden birden Jaehyun'la çok sık iletişim hâlinde olmaya başlamıştık? Belki de cidden Youngho takıntılı olmaya başlamıştı ve Jaehyun'u başıma sarmıştı. Her şey bir oyundan ibaret olabilir miydi? Şu sıralar yaşadığım hiçbir şey kulağıma mantıklı gelmiyordu. Youngho kendi iradesi ile benden ayrılmıştı ve son zamanlardaki davranışları bana normal gelmiyordu. Ardından son haftalarda Jaehyun ile olan iletişimizi sıklaşmıştı. Evet bunu bir süre sonra garipsemeye başlamıştım çünkü bundan öncesinde aynı ortamda bulunduğumuzda fazla bir iletişimimiz olmadı. Hatta genellikle aynı ortamda bile bulunmazdık. Ne olduysa, o gece başladı. Sarhoş olduğum gece. İnanın bana, ne ben ne düşüneceğimi bilmiyordum, ne de aklım bu olanlara anlam verebiliyordu. Belki de hiçbir düşündüğüm gibi değildi ve ben kafamda sadece bir senaryo oluşturmuştum, kim bilir. Lâkin yine de, bir tarafım yine de bu işin içinde bir yanlışlıklık olduğunu söylüyor ve buna inanmam için beni dürtüklüyordu.
"Hiçbir şey sandığın gibi değil." Asansör Jaehyun'un beni oyalamak için bastığı en alt katta durunca dönüp başka tuşa basacak iken bir yandan mırıldandım. "Ne sandığımı nasıl bilebilirsin? Ne biliyorsan söyle o zaman-" Asansörün düğmesine basamadan havada kalan elimle açılan kapıya baktım. Youngho ve Mark içeri girerken ben ise arka tarafta köşeye yaslanıp sessizliğimi korumuştum. "Bakıyorum da hâlâ odamıza çıkamamışsın Doyoung." Odamız diye belirtirken altını çizer gibi konuşmasının yanı sıra konuşurken bana değil, Jaehyun'un gözlerinin içine bakıyordu. Bu yüzden cevap verme gereksinimi bile duymadan çıkacağımız katın düğmesine bastım. Kollarımı önümde bağlarken Youngho'nun bana doğru çevirdiği bedeniye yerde olan bakışlarımı kafamı kaldırarak ona çevirdim. Beklemediğim bir anda yüzüme eğilip dudaklarını kulağıma yaklaştırınca herhangi bir sorgulama veya itme hareketinde bulunacaktım ta ki kulağıma kısık ses tonunda fısıldadıklarını duyana kadar. "Dinlemen gereken kişi, o değil Doyoung." Yüzündeki sırıtma ile geri çekilirken ne kadar anlasamda ben ne demek istediğini Youngho'ya soramadan kapıları açılan asansörden peşinde Mark ile birlikte inmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güneş teninde parlıyor || jaedo
Hayran Kurgukapımı çalıyorsun, rüzgârın esintisi dağıtıyor saçlarını.