Tanıdık olan ama nefret ettiğim hastane kokusu revir kapısından içeri adımladığım andan itibaren burnuma dolmaya başlamıştı. Burada ne işim vardı, bilmiyordum lâkin üç dakika sürmüştü, sürmemişti, ben kendimi burada bulmuştum. Tabii, Jaehyun'un parmakları hâlen daha bileğime sarılıyken kendi düşüncelerimi toparlamam bir hayli zor olmuyor değildi. Ona neden karşı gelemediğimi bilmiyordum. İsteseydim eğer elimi çekip ondan uzaklaşabilirdim veyahût bunu neden yaptığını sorabilirdim. Hatta belki de soracaktım, sadece doğru zamanı bekliyordum diyebilirdim. Şöyle bir düşündüğümde doğru zamana karar verme işinin pek bana uygun olduğunu düşünmüyor değildim fakat yine de bu konularda zeki olduğuma karar vermiştim kendi çapımda.Bileğimin serbest bir şekilde bırakıldığını hissettiğim zaman gözlerimi daldığım noktada ve aklımı ise odaklandığım düşüncelerden bir kenara çekip tamamen Jaehyun'a dönmüştüm. İçeride gözlerimi gezdirdiğimde kimsenin olmadığını ancak fark ediyordum. Zaten bir hayli büyük bir revir değildi, üç hastayı kaldırabilecek sayıda sedye, bir hemşire masası, hepsinin adı şuan aklımdan silinmiş olan doktor araç gereçlerinden oluşuyordu bu revir. Sahi, içeride neden hemşire yoktu? Neden burada olmak zorundaydım? Bunlar sadece aklımdaki soruların çeyreği idi. Sorular vardı lâkin cevaplar yoktu ve her sorum kafamda cevapsız kalmak için direniyor gibiydi. Bu ise benim kelimenin tam anlamıyla çıldırmama sebep olan bir unsurdu. Belki de sadece kendimi çok dinliyordum. Kendini çok dinlemenin insana rahatsızlıklardan daha çok zarar verdiğini duymuştum, yine de kendime engel olamıyor gibiydim. Sanki doğamda bu vardı ve ben bunu değiştiremiyordum. Doğduğunuz bir özelliği değiştirebilir miydiniz? Bilmiyordum, daha kendime sorduğum soruların cevaplarını veremiyordum.
Sedyenin tam ortasına oturan Jaehyun'a göre ayakta ve tam önünde duruyordum. Bana baktığını uzun süre önce fark etsemde ona bakmamakla daha ne kadar ısrarcı davranacağımı bilmiyordum. Düşüncelerimin arasında kulağıma dolan sesi ile daha da olabilirmiş gibi yerimde donup kalmıştım. "Pansumanımı yap, ödeşelim." Birkaç saniye gözlerinin içine anlamaz şekilde bakmayı sürdürmüştüm. Aslında her şeyi anlıyordum fakat saçma bir şekilde kendimce büründüğüm rolüme devam ediyordum. Dün geceyi hatırladığımı nasıl anlamıştı? Bugünün sabahı bahçede ona karşı olan tedirgin bakışlarımı fark etmiş olmalıydı. Belki de bu yüzden dün geceden utandığımı düşünüyor olabilirdi. Aklıma gelen bir diğer seçenek ise umrunda olmadığıydı. Dün geceyi hatırlayıp hatırlamadığım belki de zerre umrunda değildi ve sadece kendi çıkarının yolunu gözlüyordu.
Sonunda dudaklarımı aralayabildiğimde sesimi bulmaya çalıştım. Hayır bu ben değildim, kendinden her zaman emin Doyoung'u göremiyordum. Kaybolmuştum. Yorgunluğuma kapılarak kaybolmuştum. Sonunda dudaklarımın arasından birkaç kelime çıkarabilmeyi başarabilmiştim lâkin o da yarıda kesilip kalmıştı. "Neden bahsediyorsu-", derin bir iç çekişten sonra gözlerini gözlerime sabitleyip biraz daha yüzüme yaklaştı. "Dün gece zırvalıklarına kafamı yorabilecek bir vakitte hiç değilim." Bu cümle, kafamdaki tüm soruların cevaplarını vermiş ve yerime oturmamı sağlamış gibi hissettirmişti. "Hiç iyi bir oyuncu değilsin." Gerçekten ben iyi bir oyuncu değilsem bile onun iyi bir şekilde tespit yaptığını şu sırada anlayabilmiştim. "Hâlâ neden rol yaptığını anlayabilmiş de değilim. Gerekli miydi?"
Şahsen beni daha ne kadar yerin dibine gömebilecek diye kendi kafamda düşüncelere boğulmuşken bir yandan da daha fazla dün gece hakkında bir şeyler duymak istemediğimi içimden kendi kendime söylüyordum. Tüm bunlardan dolayı hızlıca yandaki pamuklardan elime alıp üzerine biraz antiseptik döktükten sonra boyuna eğildim. Eğer bir sporcuysanız ve gerçekten sakar biriyseniz kendi yaranıza pansuman yapmak zor olmayacaktır. Benimkiler ise deneyimdi. Sadece yarasını temizleyecektim ve buradan çıkacaktım, bir daha da onunla gerekmedikçe muhattap olmam gerekmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güneş teninde parlıyor || jaedo
Fanfictionkapımı çalıyorsun, rüzgârın esintisi dağıtıyor saçlarını.