ellerimden tut, beni yalnız olabileceğimiz bir yere götür::

508 60 45
                                    


"Bu kadar şaşırmana gerek var mıydı cidden?" Sabah uyandığımızda, antrenman için bahçeye inmeden önce hepimiz odadayken Taeyong ve Yuta'ya daha da geciktirmeden her şeyi anlatmıştım. Jaehyun ile aramızda olan her şeyi, Hendery ile aramızda olan her şeyi, hepsini teker teker anlatmıştım. Yuta olacakları biliyormuş gibi pek şaşırmamıştı ama Taeyong'un ağzının hâlâ kapanmasını sağlayamamıştık. Yani Jaehyun ile aramızda bir şeyler olduğu gerçeği bana da hâlâ inandırıcı gelmiyordu fakat su geçirilemez bir gerçekti. "Yani şimdi siz birlikte misiniz? Sevgili falan?" Taeyong'un sorusuyla duraksadım birkaç saniye. Aramızdakiler için daha bir isim koymuş muyduk bilmiyordum. Açıkçası aceleye getirmek dahi istemiyordum. Sanki her şey böyle yavaş ilerliyorken daha iyi gibiydi. Bu sakinliği yanlış bir şey yapıp bozmak istemiyordum. Taeyong'a nasıl cevap vereceğimi bilmediğimden sadece omuz silkmek ile yetindim.

Sorun değildi, aramızdakilerinin bir adı olmaması sorun değildi. Jaehyun'u seviyordum, beni seviyordu. Onunla birlikte yavaşça kaybettiğim güven duygumu yeniden kazanıyordum. Yanında olmayı seviyordum. Hissettirdiklerini, dokunuşlarını, dudakları arasından çıkan her kelimesini, onu her şeyiyle seviyordum. Bunu fark etmem biraz uzun sürse de sonunda anlayabilmiştim. Belki de başından beri biliyordum fakat içim içimi yediği için asla kendime itiraf edemiyordum. Hayatım boyunca güvenimin hiç bu kadar sarsıldığı bir dönem olmamıştı. Belki annem benimle görüşmeyi kestiği zaman böyle bir dönemden geçmiştim. Fakat anneme karşı güvenim hâlâ kırıktı, paramparçaydı. Youngho, onu atlatmıştım. Youngho'yu atlatabilirdim fakat annemi, asla atlatabileceğimi sanmıyordum. İkisi de farklı durumlardı.

Çalan telefonuma baktım. Jaehyun arıyordu. Bu sabah hep birlikte kahvaltı yapmak için sözleşmiştik. Yani aslında pek sözleşmiş gibi değildik. Jaehyun ve ben düşünüp ayarlamıştık. Yuta ve Taeyong, Jaehyun ile fazla tanış değillerdi. Sadece kampüsten gördükleri kadarıyla biliyorlardı, en fazla birkaç kez konuşmuşlardı. Hepsinin daha fazla kaynaşmasını istediğim için birlikte kahvaltı yapma fikrini öne sürmüştüm, iki arkadaşım da tereddütsüz kabûl etmişti. Dün tüm günümü Jaehyun ile birlikte geçirmiştim. Öğlen yemeğini birlikte yemiştik, ardından koça yakalandığı için derse dönmek zorunda kalmıştı. Ben buna katıla katıla güldüğüm için birkaç dakika surat asmıştı ama iki öpücüğe kandığı için yüzünü güldürmek çok kolay olmuştu. Utancımı çoktan atmıştım. Vakit geçirmeyi seviyordum, zaman geçtikçe daha çok alışıyordum. O bahçede derslerini bitirirken onu beklemiştim, bu sırada Taeyong ve Yuta'nın yanında durmuştum. Bahçedeyken bir sürü soru sormuşlardı fakat oradayken konuşup cevap verememiştim. Gece geç saatte odaya girdiğimde iki arkadaşım çoktan uyumuş olduğu için her olan biteni sabah anlatmak zorunda kalmıştım.

Telefonumu açıp kulağıma götürdüm. "Günaydın." Sesi düne kıyas kesinlikle çok daha iyi geliyordu. Bu beni ne kadar mutlu ediyordu, anlatamam size. "Günaydın, Jaehyun." Bir yandan montumu giyerken Taeyong'a çıktığımı belli eden bir işaret yapıyordum. Onlardan önce çıkıp Jaehyun'un yanına gidecektim, birlikte kafeteryaya geçecektik. Taeyong ve Yuta'da birazdan işleri bittiğinde yanımıza geleceklerdi. "Neredesin? Yanına geliyorum." Birkaç saniye boyunca duyduğum hışırtı sesinden sonra Jaehyun'un sesi tekrar kulaklarımı doldurdu. "Odama gelsene." Odasına mı geleyim? Daha önce hiç Jaehyun'un odasına girmemiştim. Sanırım Yukhei ile oda arkadaşıydı ve Yukhei çoktan, erken saatte antrenman yapmaya çıkmış olmalıydı. "Geliyorum." Telefonumu kapatıp cebime attıktan sonra adımlarımı hızlandırıp, koşar hâlde merdivenlerden bir üst kata çıktım. Jaehyun'un odasının önüne geldiğimde kapıyı açıp kafamı aradan uzattım. İçeride beklediğim görüntü bir hiçlik olmadığı için bir süre boş boş bakındım etrafa. Odaya girdikten sonra çantamı bir kenara bıraktım. Etraf fazlasıyla topluydu. Jaehyun düzenli birisi olmalıydı. Aslında bakarsanız, Jaehyun'u hâlâ tanıma sürecindeydim. Her geçtiğimiz gün, onu bir önceki günden daha çok tanıyordum. Bu beni çok iyi hissettiriyordu. Aklıma gelen, sormak istediklerimi artık ona rahatça sorabilecek olmak beni iyi hissettiriyordu. Jaehyun bana kıyasla benim hakkımda daha çok şey biliyordu. Beni tanıyordu, beni gerçekten tanıyordu. Uzaktan izleyerek, bu zamana kadar yakınımda olmayarak beni çok iyi tanımıştı.

güneş teninde parlıyor || jaedoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin