Önümdeki et suyu dolu kaseyi kaşık kullanmadan kafama dikerken Myra karşımda beni izliyordu. Bir yaprağın içine gömülmüş bulamaç halindeki balık dışında tepsideki tüm yiyecekleri yemiştim. Dün akşam da aç kaldığım için görgü kurallarına dikkat etme isteğim pek yoktu. Hala yatağın içindeydim. Dönüp durmaktan dakika bile uyuyamamıştım. Babil'in nasıl bir düşünceyle bu kadar erken davrandığını bir türlü anlayamamıştım. Evet, Eyfel'i seviyordu ama bu kadar acele etmesi iki gün önce gördüğü birine göre fazlaydı. Yerimden kalkıp tepsiyi aynanın önüne bıraktım. Bugün ne olursa olsun Rodos'la konuşmam gerekiyordu.Myra sabahtan beri hiç konuşmadan beni izliyordu ki bu onun için tuhaf bir durumdu.
"İyi misin?" dedim ona dönüp. Yüzü de oldukça solmuştu.
"Evet." dedi ve gülümseyerek. Dolabın kapılarını açıp bana eliyle elbiseleri işaret etti.
"Hangisini giyeceksiniz?"
Rastgele koyu yeşil bir taneyi aldım. Giydikten sonra ayna karşısındaki sandalyeye oturup masadan aldığım rastgele bir toka ile at kuyruğu yaptım.
Aynadan Myra'nın tuhaf bakışlarını görünce şaşırdım. "Bir şey mi oldu?"
"Atlı askerler gibi oldunuz efendim, yani biz öyle saç toplamayız."
Sinirlerim o kadar bozuktu ki kahkahama engel olamadım.
Tüm hazırlığın bitince Myra'dan bugün hakkında bir şey söylemesini bekledim. Babil'in çağırması ya da saray dedikodusu. Herhangi bir şey işte. Ama kız o kadar solgun duruyordu ki ağzını bile açmadı. En son yatağın üzerine oturtup ona tekrar sordum.
"İyi misin sen bugün?"
Kafasını onaylarcasına salladı. Konuşup konuşmamakta tereddüt ettiğini görebiliyordum.
"Kral arpa şurubu içecekmiş sizden." dedi. Biraz daha konuşmasını sağlamak için sabırla onayladım.
"Bugünle birlikte üç gün sonra." dedi, onayladım.
"Prens Babil'le evleneceğinizi gösterir bu." dedi.
"Evet." dedim. ''Öyleymiş.''
"Kral olmadan evlenmesi yasak." dedi mavi gözleri dolmuştu. "Demek oluyor ki taç giyme töreni de yakın zamanda yapılacak."
Bu bilgiyi yeni öğreniyordum işte. O halde diğer prenslerin ya ölmesi ya gitmesi gerekiyordu. İşler ucunu kaybettiğim bir ip yumağına dönmüştü iyice. Gözlerini kırpıştırınca yaşlar yanaklarına süzüldü. Elimle sildim onları.
"Neden ağlıyorsun peki?"
Küçük bir çocuğa sorar gibi sormuştum, zaten çok da büyük sayılmazdı. Tuttuğu hıçkırıkları bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL KELEBEĞİ
Ficção GeralBir kitap yazdığını düşün. İçindeki krallık; entrikası bol, kardeşlerin bile birbirine düşman olduğu, taht için birbirleriyle mücadele ettikleri bambaşka bir evrende. Her kitapta olduğu gibi bunda da bir baş karakter var elbette. Günü geldiğinde tah...