Yanılsama olmasını istedim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp tekrar açtım. Gitmedi, parlıyordu. Ayın ışığı bize karanlığı getiriyordu.
Gözlerim Rodos'a indiğinde yüzündeki ifadeyi çözmenin imkansız olduğunu biliyordum. Dümdüz bir suratla kendisini çağıran dolunayı izliyordu.
"Rodos."
Tepki vermedi. Hızlıca geçip kapıdan içeri uzandım.
"İhtiyar!" diye bağırdım Milet'e.
Yaşlı adam elindeki fincanı telaşla bırakıp yaslandığı yerden doğruldu. "Ne oldu kızım?"
"Gel, bak." Dediğimde çoktan ayaklanmıştı, koşarak yanımdan geçip Rodos'un yanına gitti. Sormasına gerek kalmadan ne olduğunu anlamıştı.
Elini Rodos'un omzuna koydu.
"Beklediğimiz gün." dedi. Sakin görünse de en az benim kadar korktuğunu biliyordum Milet'in. Sırtı bana dönük bile olsa sesi, yüzündeki ifadeyi anlamama yetiyordu. Rodos omzunun üzerinden geriye baktı. Ona cesaret vermek istiyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum.
"N'oluyor?" dedi Halikarnas kapının eşiğinde dururken. Myra da yanındaydı. Gözlerimle ayı işaret ettim.
Halikarnas "Bu kadar erken mi?" dedi ve Rodos'un yanına yürüdü.
''Birkaç gün daha olması gerekiyordu. Erken ama gitmemiz gerekiyor." dedi Milet.
Rodos kafa salladı.
"Halk çoktan görmüştür. İlk ışıklarla arenada olacaklar." dedi Halikarnas. Hava bulutlu olduğundan ancak şimdi görebilmiştik ama çoktan gece yarısı olmuştu. Milet Halikarnas'a baktı. "Biz önden gideceğiz, kızlarla burada kal. Sabah sizi alması için bir tane daha atlı adam göndereceğim."
Sabah gidersem Rodos'la konuşma fırsatım bile olmayacaktı.
"Ben de geleceğim!" Onlara doğru birkaç adım attığımda Rodos yüzünü çevirip atının önüne gitti. Şu an konuşamayacağını biliyordum.
"Hayır." dedi Milet kesin bir dille.
"Lütfen Milet, ben de geleyim."
Milet bana yaklaşıp sesini kıstı. "Hazırlanması gerek kızım, kafasını toplaması gerek."
Gözlerim Rodos'a çevrildi. Sırtını bana dönmüş, ata binmek için hayvanı hazırlıyordu.
Milet'e çaresizce bakıp onaylamakla yetindim.
"Ben hallederim." dedi Halikarnas.
"İhtiyar." dedi Rodos sırtını dönmeden. "Bize biraz zaman verin."
Milet önce ona sonra bana baktı. Sonra Halikarnas ve Myra'yı da alıp içeri girdi.
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Hızlı adımlarla yanına gidip önünde durdum. Sakince bana döndü.
"Korkma." dedi. "Bana güven."
"Güveniyorum." Yutkundum. Gerçekten güveniyordum ama sesim titrek çıkıyordu.
"Arenada izlerken Babil için küfretmeyi unutma."
Bu durumda bile alay edebiliyordu. Gülmedim, gülmedi.
Eli başımın üstüne gitti. Yavaşça saçlarımda gezdi. Nefesleri duyabileceğim kadar derin ve sesliydi.
"Sabah seni alıp getirecekler. Ne kadar sürerse sürsün, ne görürsen gör sakın endişelenme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRAL KELEBEĞİ
Ficción GeneralBir kitap yazdığını düşün. İçindeki krallık; entrikası bol, kardeşlerin bile birbirine düşman olduğu, taht için birbirleriyle mücadele ettikleri bambaşka bir evrende. Her kitapta olduğu gibi bunda da bir baş karakter var elbette. Günü geldiğinde tah...