Harika geçen yolculuğumuzun ardından kalacağımız yere yerleşmiştik.
Tek katlı minik bir evdi. Çevrede onlarca vardı bu evlerden. Minik bir tatil köyüydü ama her köşesi farklı bir havaya sahipti. Kış aylarında olmamız da ayrıca süslüyordu bu güzel yeri.
Kalacağımız evde iki ayrı yatak odası, minik bir salon, bir mutfak ve bir banyo vardı.
Atilla gelir gelmez yol yorgunluğuyla salonda uyumuştu. Ben de zaten temiz olan eve girişmiştim. Eşyalarımızı dolaplara yerleştirip yiyeceklerimizi buzdolabına dizmiştim.
Öyle düşünceliydi ki, benim almayacağımı düşünerek market poşetlerinden birine ped, sıcak su torbası ve ağrı kesici atmıştı. Onu uyandırıp ağzını yüzünü sıka sıka öpmemek için zor tutuyordum kendimi.
Kadını fiziksel ve ruhsal olarak bu kadar anlayan, düşünen, hesaplayan bir erkekle daha karşılaşmamıştım. Babam ve abimler de dahil olmak üzere...
Onu tanıdıkça ne kadar şanslı olduğumu anlıyordum. Her hareketiyle, her sözüyle, her bakışıyla... Bana göreydi. Benim için yaratılmış gibiydi. Ve ben de onun için tabii.
Bana göresin...
İyi yerisin...
Kalbimin...
Şarkıyı mırıldandım bir süre.
Mutlulukla salona girip kollarının arasına girdim.
Beni daha da sarmalayarak uyumaya devam etti. Ben de onunla beraber gözlerimi kapattım. Uykum yoktu, bir süre böyle kalmak istiyordum sadece.
Öğlene doğru uyandı. Uyanır uyanmaz alnıma bir öpücük bıraktı. Üzerimizde bir örtünün olmadığını fark edince, "Üşümedin mi sen böyle?" dedi.
Atilla'nın üşüme takıntısı vardı kesinlikle. Beni sürekli kalın giydirmeye çalışıyordu, annem gibi çorap giyip giymediğimi kontrol ettiği bile oluyordu. Giymeyince gıdıklıyor, giyince bir çocuğu ödüllendirir gibi başımı okşuyordu. Her ikisini de yaptıktan sonra güzel bir dayak yiyordu benden!
"Sana sarılmıştım ya, ısınıyordum işte."
Uyku sersemliğiyle gülümseyip nasırlı elleriyle yüzümü okşadı.
Silah tutmaktan nasır tutan elleriyle...
Gözlerimdeki durgunluğu fark etti.
"Bir şey mi oldu?"
"Avuç içlerinin sertliğini hissediyorum." dedim.
Elini ışık hızıyla yüzümden çekip "Acıdı mı?" dedi.
Güldüm.
Beni yeni doğan bir bebek mi zannediyordu bu adam? Abartıyordu bazen...
"Saçmalama, bebek miyim ben? Yüzüm o kadar da hassas değil. Sadece... Teşekkür ederim. Ayağınıza taş değmesin."
Alnıma uzun bir öpücük bıraktı.
"Asker olmasaydım... Ne olmak isterdim biliyor musun?"
"Ne olmak isterdin?"
Hınzırca gülümsedi.
"Kocan."
Kahkaha attım.
"Askerken de olabilirsin."
"Olabilir miyim gerçekten?"
Ciddileşmişti.
"Bu nasıl soru Atilla? Neden olamayacakmışsın?"
"Babandan biliyorsundur, bizim meslekte gece gündüz belli değil. Ayda yılda bir böyle iki günlüğüne uzaklaşabilirsin; kendine, ailene zaman ayırabilirsin belki... Sen de annen kadar sabırlı davranabilir misin?"