Ben masada uzun süre ağladıktan sonra yemeğimize devam etmiştik. Bulaşıkları yıkayıp evi de biraz toparladıktan sonra tekrar oturmuştuk salona.
"Bana göre çorabın var mı?"
Hakan abimin dalgasına valizime attığı kirli siyah çorapları geldi aklıma. Tabii yıkamıştım onları. Odama girip çekmecemin arkalarından buldum onu ve Atilla'ya verdim. Çoraplarını çıkarıp top hâline getirdi ve koltuğun ayağının hemen yanına bıraktı.
Klasik Türk erkeği diye düşündüm. Normaldi.
Verdiğim çorapları giydiği sırada ayakları çekti dikkatimi. Yara bere içindeydi. Çoğu kapanmıştı ama iz kalmıştı. Babamda da vardı bu yaralardan. Onlarca.
Askerliğin belirtileriydi vücuttaki yaralar.
İçim acıdı bakarken. Kim bilir vücudu ne hâldeydi. Sırtında, bacaklarında, gövdesinde de bu tip birçok yaranın olduğuna emindim.
Çok şey borçluyduk onlara. Bir kez daha hatırladım bunu.
Çoraplarını giyip arkasına yaslandı.
"Saçlarını kuruttun mu iyice? Hafif nemli gibi."
"Yok, kuruttum tamamen."
"Anlat bakalım. Nasıl gidiyor hayat?"
"Biliyorsun işte. Pek iyi değildi."
"Çevrende bir yaramazlık yok. Şu Faruk denen herif dışında."
Aklıma birden Yavuz abim geldi. Bugün ona Faruk'tan bahsetmiş, başımın belada olduğunu söylemiştim. İlk uçakla gelecekti. İçimden kendime ağır bir küfür sallayıp ayağa kalktım.
Telefonumu çantamdan çıkarıp abimi aradım. Birçok kez aramıştı beni. Ankara'ya gelmiş olamazdı değil mi?
"Lan! Neredesin sen? Aklım çıkıyordu."
"Abi bağırma, iyi olduğumu söyleyecektim. Sana sabah bahsettiğim şey vardı ya, unut onu. Hâllettim ben."
"Ne demek hâllettim? Ne saçmalıyorsun?"
"Hâllettim, yemin ederim. Sakın Ankara'dayım falan deme."
"Yav, sabaha bilet bulduğumu söylemek için aramıştım seni. Ulaşamayınca delirdim. Şu telefonu sessizden çıkar yoksa belleyeceğim hayatını."
"Tamam. Bileti iptal et. Annemlere de hiçbir şey söyleme tamam mı? Vallahi hâllettim ben."
"Eğer bir şey saklıyorsan var ya..."
"Hâllettim dedim ya. Ne uzatıyorsun!"
"Bana mı bağırdın az önce sen?"
"Yok canım abiciğim. Hadi öptüm." diyip kapattım telefonu yüzüne.
Telefonu sessizden çıkarıp bir koltuğa fırlattım.
Tekrar oturdum Atilla'nın karşısına.
"Abilerinle olan diyaloğun hiç değişmemiş."
"Değişmedi evet."
"Yavuz muydu?"
"Evet. Sabah bir şey söylemiştim de-"
"Faruk'tan mı bahsetmiştin?"
"Evet. Ankara'ya gelecekti."
"Neden?"
"Faruk ile başa çıkamadığım için."
Oturduğu yerde doğruldu. Şaşkın bir yüz ifadesi vardı.