Nereye gideceğimi bilsem koşa koşa giderim. Ben artık kendimi bile bilmiyorken seçeceğim doğru yolu nereden tahmin edebilirim ki? Hayatıma nasıl devam edebilirim? Nasıl yaşayabilirim? Ne yapabilirim? Ben kimim? Yaşadığım hayat gerçek mi yoksa yalanlarla kurulu bir düzende rolümü mü yerine getiriyorum?
Yaşamak zorunda mıyım?
Değilim...
Bu dört duvarlı, lüks odada bile istediğim şeylere sahip değilmişim gibi hissediyorum. Manzaram mükemmel, bugün taş büyüklüğünde kar yağıyor mesela. Lakin sevemiyorum bir türlü yaşamayı. Sanki bir gün daha yaşarsam hayatım daha da berbat olacak.
Sanki ölmem gerekiyor.
Belki vakit varken tomurcukları toplamam gerekiyordur, kim bilebilir? Zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bir çiçek yarın ölüyor olabilir. Benim gibi...
Sanırım korkaklık ediyorum. Oysa ki korkaklık beni burada tutsak edecek en büyük duygu. Umut edersem özgür olacağımın da farkındayım. Umut, çocukluğumda kalan bir hevesten fazlası değil. Saçmalık daniskası.
''Yemeğini yedin mi?'' Bakışlarımı çektiğim güzel, içimi hoş eden manzaradan fazlaca memnundum aslında. Hoseok denilen yaşlı zihniyetli adamı dinlemek istemiyordum. Haliyle dün gece çığlıklarım, birkaç uyku hapı sayesinde yavaş yavaş yok oldu. Henüz içimdeki o tarifsiz curcunayı atabilmiş değilim. ''Yememişsin.'' İçeriye giren birkaç hizmetli dağıttığım nimetleri toplarken bakışlarımı Hoseok'un arkasına saklanan Jungkook'da gezdirdim.
Ve bir kez daha aldatılmış hissettim.
''Bay Jung, sanırım artık gitmeliyi-''
''Gidiyor musun? Peki ya ben? Benim okulum, arkadaşlarım ve babam ne olacak?'' Babam kelimesi Hoseok'un yüzünü buruştururken ne olduğunu kafamın içinde delicesine sorguladım.
Belki de babamın düşmanıydı ve ondan intikam almak için beni kullanıyordur?
''Artık eve gidebileceğini sanmıyorum Jimin. Okuluna devam edeceksin lakin bunu takmak zorundasın.'' Omzunun üzerinden takım elbiseli adama onay verdikten hemen sonra tekrardan bana döndü. Daha ne olduğunu anlamadan kelepçe gibi duran bilekliği bileğimde takılı vaziyette gördüm. Kesinlikle ya kafayı yiyordum ya da gördüklerim tanrısaldı.
''Bu ne?''
''Bir tür çip. Duygularını, hareketlerini, adımlarını, kalp ritmini, düşüncelerini ve konumunu takip ediyor. Evine gitmeye çalıştığın veya arkadaşlarına bundan bahsettiğin an çip büyük bir acı veriyor.''
''Bu suç.''
''Biliyorum.'' Dedi tehditkar ses tonuyla ve devam etti. ''Suçun üzerini kapatmak pek pahalı olmasa gerek.'' Adalet denilen şey neydi ki? Bir suç bile polisler tarafından masumhane olarak adlandırılabilirdi, yeter ki para koklasınlar. Ülkeyi devlet değil halk yönetiyorken kimse laf kalabalığı yapmayı deneyemez bile.
Devleti de halk seçmiyor mu zaten?
''Korku.'' Dedi son derece sakin çıkan ses tonuyla. Jungkook'a döndükten hemen sonra takım elbisesini düzeltti. ''Hissediyorum Jungkook, benden korkuyor.''
''Biliyorum.'' Nereden bilebilirdi? Neden bana bunu yapmak zorundalardı? ''Alışacaktır, biraz zaman tanıyın. Gerçekleri öğrendiğinde size hak verecektir.''
''Gerçekler?'' Diye araya girdim. İkisi de pek takmadı beni. Hoseok odadan çıktı Jungkook ise kıyafetlerimi giymemi söyleyip odanın en köşesindeki balkona geçti. Fırsattan istifade okul formamı giydim, bilekliği de çıkarmayı denedim lakin derimle buluştu sanki. Bir türlü çıkaramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demon 'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ "Seni çok özledim Jimin." "Biliyorsun, sadece bir uçuş uzaklıktayım." Jjk×Pjm