Gülüp eğlenmeliydim. Su gibi akmalıydım şu yaşımda, oysa ağır ağır düşünüyorum geleceği... Kaç gecem daha böyle uykusuz geçecek? Beni felaketler değil düşünmek mahvedecek. Peki neden bu kalabalık ortamı şenlendiren basık, çirkin müzikten uzaklaştım? Neden şarkı gittikçe yavaşlıyor? Neden yıldızlar ayağımın altındaki balkona düşüyormuş, beni uzaklara götürüyormuş gibi? Bilemiyorum, bilemiyorum ve bu beni çıldırtan bir diğer nokta.Jungkook toplantı yapıyorken kendimi balkona attım. Hava serin, üzerim ince, saçlarım titrek, dudaklarım mosmor. Parlatıcım bile kurudu artık. Gözlerimden ise soğuk nedeniyle akan hafif rimelim ve onu destekleyen farım sıkmıyor canımı. Gitmek istiyorum çünkü. Gitmek, bu kalabalık ortama bir daha gelmek istemiyorum.
"Soğuk değil mi?" Kafamı yana çevirdim. Karanlıkta parıl parıl parlayan gözleri ile eski ışıltılı hali eksilmiş değildi. O, hala daha iyi görünüyordu.
"Soğuk." Dedim itiraz etmeden. Kafasını olumlu anlamda sallayıp hazırda bulunan ceketini omzuma koydu. İtiraz etmeden kabul ettim. Karşıya, ormanın derinliklerine daldı irislerim. Tekrar düşüncelere kapılacağım biliyorum. Bu düşünceler iyi veya kötü olsun fark etmez. Beni delicesine boğacak. "Ölmediğin için mutluyum."
"Bunun için üzgünüm. Jungkook'a ayak uydurmam gerekiyordu." Gülümseyip dolu gözlerimi ona çevirdim. Uzun zaman oldu. Kalbimi parçalayan o görüntüsü asla aklımdan çıkmaz bilirim, affetmemem gerekiyordu. Affederim ben. O kişi arkadaşımsa affederim.
"Üzgün olma Eunwoo, benim iyiliğim içindi."
"Yine de suratına bakmaya utanıyorum." Gülümsemem yüzümde genişledi. Ellerini tutup derin bir nefes çektim içime. Garip hissediyordum. İçimde garip ve bir o kadar da berbat bir his vardı. Hissin nereden geldiğini bilmiyorum lakin iç sesim ormanlık alana bakmam gerektiğini söyleyip durdu. Korktum, yavaş ve bir o kadar da ürkek hareketlerle ormanlık alana baktım.
Araba farı gittikçe bizim oraya yaklaştı. Tepede olduğumuz için rahatça gördüm. Arabanın arkasından birkaç tane daha geldi. Simsiyahtı. Korkunç bir büyüklüğe sahip olan arabalar bizim görüş alanımıza girdiği an titrek ellerimi Eunwoo'nun omuzlarına çıkardım.
"Eğilin." Diye bağırdı Taehyung. Nereden çıktığını bilmiyorum, bir acele ona döndüm. Sonra da kıyamet koptu. Silah sesleri yükseldi. Kolumu delip geçen kurşuna karşı acıyla inledim. Acının ne olduğunu biliyorum, onu görene kadar en büyük acıyı yaşadığımı söylerdim. Söyleyemedim. Eunwoo'nun Boynundan giren kurşun çoktan yapması gerektiği gibi can çekiştirdi güzel arkadaşıma.
Mermileri umursamadan dizlerimin üzerinde yanına gittim. Kafasını kucağıma aldım. "Taehyung?" Bağırdım. Nereye gitti bu adam diye düşünüp delicesine bağırdım. "Taehyung? Taehyung lütfen buraya gel." Yoktu, kimseler duymadı sesimi. Anladığım kadarıyla aşağıda çatışıyordu.
"Jungkook?" Öyle sesli bağırdım ki bulunduğumuz balkonun camları patladı. Bütün sesler kesildi. "Jungkook!" Ve sonra onu gördüm. Siyah kanatlarıyla yükseldi gökyüzüne. Bir melek değildi belki lakin bir melekten de güzeldi, parlaktı kanatları.
Kırmızı irislerimle aldığım kan kokusuna susadım. Eunwoo'nun açık olan boynuna dişlerimi geçirdim. Sıcaklık tüm damarlarımda bir tur dolaşıp terletti vücudumu. Vazgeçmedim, onu dönüştürmekten bir an olsun vazgeçmedim. Artık kan içmekten midem ağzıma geldi, uyanana dek durmadım.
Kanatlarından hasar alan Jungkook çatışmayı bırakıp yanıma yanaştı. Kollarımdan tutup çekmeye çalıştıysa da olmadı. Kana ve onu yaşatmaya öyle çok odaklandım ki fazlasını aldığımı fark etmedim bile. Her tarafım kan içindeydi. Ağzımdan damlayan koyu kırmızı sıvıya kaydı bakışları. "Yeter." Diyordu bana. "Yeter, o öldü." Yapamadım, belki de bu sefer başaramadım. Çekip aldı, onu yalnız bırakmamı istedi benden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demon 'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ "Seni çok özledim Jimin." "Biliyorsun, sadece bir uçuş uzaklıktayım." Jjk×Pjm