Garip geliyor, yaşadığım onca şey sanki hiç olmamış gibi. Ben ölüyorum, doğumumda bu kadar ağladım mı bilinmez.Ölüyorum işte...
İçime kapandım tekrardan, Jungkook geliyor, gülüyorum, öpüşüyoruz, sarılıyoruz, yemek yiyoruz ve belki de günün sonunda yatağımız berbat halde, vücudumuz ağrılar içinde kalıyoruz.
Hayatın akışına yetişmeye çalışırken nefes nefese buluyoruz kendimizi.
Kader diyorum ben buna...
Kader, bizi birleştiren veya ayıran en büyük etken.
Bir insana kırgın olduğumu izah emek benim için fazlasıyla yorucu. Lakin ben kırgınım işte, Taehyung'a, Wonho'ya ve babama.
Kırgınım...
Daha ne yapabilirim? Kendimi sevmek için ne yapmalıyım? Çabalıyorum, elimden geldiğince insanlara yardımda bulunuyor, bir yerlere yetişmeye çalışıyorum işte.
Ama hep ben kırılıyorum.
"Bugün film izlemeliyiz." İçtiğim meyve suyunun pipetine işkence etmeyi kesip babama döndüm. Bizimle vakit geçirmek elbette hakkıydı, sadece alışmaya çalışıyordum. Bu yeni düzen pek benlik değil sanırım veya alışık olmadığım sevginin tohumları filizlendikçe garipsiyorum.
"Her gün film izliyoruz?" Diye inkar etti Yoongi. Ben ise sessiz kalmayı tercih edip her akşam olduğu gibi tartışmaya dalan ikiliyi izledim.
Mutluydum aslında, yeni ailem ve yıllardır hasret kaldığım gerçek babam sayesinde yaralarım kabuk bağlıyordu.
"Doğru ya unuttum." Ayağa kalkıp kıyafetlerini kontrol eden babama göz devirip Yoongi'nin omzuna kafamı yasladım.
Jungkook, kardeş olsak da bizi kıskanıyordu. Belki de şu an böyle olduğumuzu görse dilini ağzının içinde gezdirir, kaskatı kesilirdi.
Onun kıskançlığı üst düzeyde, bunu inkar edemem. "Bugün önemli bir toplantım var, misafirlerimi karşılamanızı istiyorum."
"Misafirler?" Kaşlarımı çatıp baygın bakışlarımı televizyona çevirdim. Rahatsız olduğumu anlayan babam anında sesini kıstı ve tekrardan koltuğuna oturmak yerine salonun çıkışına ilerledi.
"Düşmanlar demeliydim, haklısın oğlum." Ve bizi soru işaretleri eşliğinde yalnız bıraktı. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı veya nasıl tepki vereceğimi bilemedim.
Benim bu hayatta tek düşmanım Wonho iken başka düşmanlara cephe almak gibi bir niyetim yoktu ki, onlara ayak uyduramazdım zaten.
"Tanrım." Dedi Yoongi. Kafamı omzundan ittirip burnunu kapattı. "Endişenin kokusu ciğerlerime kadar ulaştı." Yüzünü buruşturdu, sanki osurmuşum gibi tepki vermesi ilk başta beni şaşırtmış olsa da umursuzca omzumu silktim.
"Her neyse bu kıyafetlerden kurtulup takım elbise giyme-"
"İstemiyorum." Üzerimi inceledim, gidip değiştirmek için enerji bulamıyordum kendimde. Tanrı aşkına saat gecenin ikisi, biz neyin toplantısını yapacağız?
"Haklısın, vampirler geceleri uyumazlar, gündüzleri ise uyanıklardır Jimin. Artık düşüncelerinle kafamı bunaltmak yerine kaldır kıçını ve beni takip et."
Akıl okuyabildiğini bilmiyordum. Acaba Jungkook'un da böyle güçleri var mıydı?
"Onu bilmem ama Taehyung çok iyi akıl okur. Akıl okumayı ondan öğrendim."
"Aklımı okumayı keser misin? Rahatsız edici." Kucağımdaki yastığı kenara koyup onu takip ettim. Üst kata, odasına çıktı. Bende takım elbise olarak sadece okul forması vardı ki asla onları giymeyi kabul etmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demon 'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ "Seni çok özledim Jimin." "Biliyorsun, sadece bir uçuş uzaklıktayım." Jjk×Pjm