19/ Kayıp

907 113 103
                                    


Jeon Jungkook

"Ne kadar daha soracaksın Jungkook? Yoktu yanımızda, ayık değildik. Belki de eve gitmiştir? Neden bizi bu evde mahkum bırakıyorsun? Ben de endişeleniyorum, o benim de arkadaşım."

"Kes sesini Taehyung." Bağırdım, ciğerlerim yırtılana kadar içime çektiğim oksijeni bırakmamakta kararlı gibiydim.

Onu kaybettik ve belki de cadılar alıp götürdü. Kim bilebilir? Onun ne durumda olduğunu, ne yaptığını, nasıl beslendiğini bilmiyorum. Bu canımı fazlasıyla yakıyor.

Sürekli onu düşüneceğimin bilinci de var üzerimde.

Nereye gitti?

Neden gitti?

Gitti mi yoksa kaçırıldı mı?

Benim sevgilimi hangi korkusuz alıp götürdü? Bunca şey aklımda dönme dolap gibi tekrarlanıyorken insanlara saldırmamak için kendime zar zor engel oluyorum.

"Jungkook?" İçeriye damlayan Hoseok'a göz gezdirdim, arkasında onun kadar endişeli olan Yoongi ve hiç haz etmediğim Wonho.

Neden burada yüzsüz gibi durmak istediğini anlamlandıramadım. Gözlerimi sımsıkı kapattım, onun sesini duyana kadar sakin kalabilirim sanıyordum.

"Ona ne yaptınız? Sevgilim nerede?" Tüm sahip olduğum gücümü onun üzerinde kullandım. Benim büyüm Wonho'yu cam duvarımdan dışarıya yollarken elim ayağım titredi.

"Buna nasıl izin verirsin?" Avazım çıkana kadar bağırdım, Hoseok'un yakasına yapışıp duvara doğru bastırdım. "Bu orospu çocuğunu peşinde sürüklerken benden izin aldın mı?"

"Ne saçmalıyorsun Jungkook? Oğlum kayıp benim, kırmızı irislerini benim üzerimde gezdirmeyi deneme bile." Elimi ittirdi, içimde dinmek bilmeyen öfkemle birlikte dışarıda cansız bir heykelmiş gibi yatan Wonho'ya baktım.

"Hayır." Dedi Yoongi ve elimi tuttu. "Yeter bu kadar, kanının kokusu yüzünden vampirleri bahçeye mi toplayacaksın?"

Evet, gerekirse tüm kabile gelsin. Öldürdüğüm her bir vampir yine de içimdeki bu kızgın ateşi söndürmeye yetmez. Öte yandan Taehyung'un kalbini kırmamaya çalışıyorum, Eunwoo ise hala daha baygın, herkesten daha sarhoş bir vaziyette olduğundan onu buraya kadar taşımak zorunda kaldım.

Sinirliyim, herkese, her şeye, bu güne, yarına ve ondan sonraki günlere.

Jimin'i görene kadar bu sinirim gitmek bilmez zaten.

"Ne yapacağız?" Koltuklardan birine yerleşen Hoseok'u görmezden gelip Wonho'ya doğru adım attım ki Taehyung tuttu elimden.

"Yeter Jungkook, küçükken de böyleydin. Sen ve öfken yüzünden daha kaç kişiyi kaybedeceğiz?" Sesindeki o çaresiz tınıyı duymamak için nelerimi vermezdim ki.

Her şeye rağmen yanımda olduğu için minnettarım.

Zordu, o günden sonra nefes almaya çalışmak ve her aldığım oksijenden pişman olmamak benim için çok zordu.

Elbette zamanı geri alabilmek isterdim. Taehyung'un kardeşini bir anlık öfkeyle o uçurumdan atmasaydım, yeteri kadar iyi bir sevgili olsaydım bunları düşünmek zorunda kalmazdım. Onunla da kanser olduğu için çıktım, içimde ne bir sevgi vardı Mino'ya karşı ne de nefret.

Son günlerinde, iyileşmesine ramak kalmışken ayrılmak istedim. Beni sevdiğini söyleyip elimden tuttu. Bunu aşamadım, ben kimsesizliğe alışmışken onun sıcak ellerine dokunmak istemedim.

Sarıldı, daha çok sarıldı belki ama o bana sarılırken ben onu bir hiçmiş gibi ittirdim. Öfkem, o masum çocuğun sonu oldu benim ise günahım.

Demon 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin