15. Bölüm

128 9 0
                                    

Öyle zamanlar vardır ki 'hiçbir şey bunu bozamaz' dersiniz ve bir an gelir ki çarpan ayaz ile her şey dağılır ve siz kendinizi 'daha kötü ne olabilir ki' derken bulursunuz. Yanlış olanı içten içe bilirsiniz fakat görmezden gelirsiniz. Bir nedenden ötürü yok sayarsınız tüm olumsuz işaretleri. Kolay olduğu için belki de. Hâlbuki göz ardı edilenler dolanır düğüm olur boynunuza.

"Otele girince muhakkak ara bak. Yorgunluktan uyuyakalırsın filan." Başını salladı. "Merak etme baba. İlk işim haber vermek olacak."

Çin'de yapılacak toplantı için bugün yola çıkıyorlardı. Güneş kendisine ne kadar telkinler verse de gergin hissediyordu. Ayaz'ın arabasına yapılan saldırıdan sonra adamdan köşe bucak kaçmıştı resmen. Şimdi dip dibe olacak olmaları kaygılanmasına neden oluyordu. Kemoterapi olayı da kafasını allak bullak etmişti.

"Beyiii öjleeee." Venüs'e sarılırken paltosunu çekiştiren kızı ile gülümsedi. Eğilip Anka'yı kucağına aldı. Yanaklarına sulu öpücükler bırakırken "ben seni hep özlüyorum Anka kuşum" dedi. Kızının kulağına dolan kıkırtıları ile gerginliği uçup gitmişti yeniden. Boynuna sokulup derince kokusunu içine çekti. Vedalaşıp kendisini kapıda bekleyen İhsan Bey'e doğru ilerledi.

Havalimanına girdikten sonra dış hatlara yöneldi. Kontrolden geçip girdikten sonra Mert'i aradı. Kendisini karşılayan asistanı ile giriş işlemlerini yaptıktan sonra "Ayaz Beyler bekleme alanında" diyen Mert ile o tarafa doğru yöneldiler. Gerginliği yeniden baş göstermişti işte.

Spor kıyafetler içerisinde devasa cüssesi ile bekleme koltuğunda bacak bacak üzerine atmış oturan adamı gördüğünde karnında bir hareketlilik hissedince yutkundu. Onu ilk kez rahat kıyafetler içerisinde görüyordu ve adam takım elbise içerisinde nasıl muhteşem görünüyorsa şu an da öyle görünüyordu. Hatta bu rahat hali gözüne daha da çekici gelmişti. Daima nizami şekilde soluna yatık olan saçları şimdi dağınık olan adamın çevresine yaydığı aura yüzünden Güneş alt dudağını dişledi farkında olmadan.

Çevredeki dişilerin hepsi adama bakıyordu. Ayaz Karahan'a kim bakmazdı ki? Adam Michelangelo'nun elinden çıkmış kusursuz bir heykel gibiydi. Güneş düşüncelerinin tuhaflığı yüzünden utanmıştı. Öyle utangaç bir kadında değildi ancak şimdiye kadar böyle şeyler düşünmemişti. Belki düşündürecek biri ile tanışmadığından, belki de böyle bir isteği olmadığından. Aseksüel olduğunu düşündüğü zamanlar bile olmuştu. Şimdi hissettiklerine bakınca alakası bile olmadığını anlıyordu. Bir de bir yığın hakaret ettiği ve insan olmadığını dahi dile getirdiği adamla geldiği nokta ister istemez ürkmesine sebep oluyordu. Sahi çok hızlı gelişmemiş miydi her şey?

Onları ilk fark eden Ayaz'ın asistanı Ozan olmuştu. Ayağa kalkarak "hoş geldiniz" dedi içten bir gülümseme ile. Güneş, gördüğü ilk andan beri çocuğun düzgün biri olduğuna kanaat getirmişti. Ayaz'da öyle düşünüyor olacak ki kovduğu dördüncü asistandan sonra Ozan birinci haftasını devirebilmişti. "Hoş bulduk" diyerek oda gülümsedi.

Ayaz'da ayağa kalkarak aynı şeyleri söylemiş ve elini sıkmıştı Güneş'in. Kadına yakın olmaya çalışırken araya giren bu mesafe yüzünden o sapığı bulduğunda kimse elinden alamayacaktı. Bu yolculukta işleri yeniden yoluna koymayı planlıyordu. Güneş'e, bir şey olmayacağına dair güven vermeliydi. Gereksiz yere süreç uzuyordu. Gelen anons ile uçağa ilerleyip, yerlerine yerleştiler. On dört saatlik uzun bir uçuş vardı önlerinde.

Göz bandını gözünden sıyırıp, yerinde kıpırdandı. Uçak modundaki telefonunun ekranından saate baktı. Üç dört saatleri kalmıştı. Biraz kitap okuduktan sonra üzerinde Ayaz'ın bakışlarının ağırlığını hissedince uyumaya karar vermişti. Bir kez daha doğru bir karar verdiğine emin olmuştu. Kulaklıklarını çıkartıp, yatak olan koltuğunu kaldırıp biraz gerindi. Bacaklarını esnetmeye ihtiyacı vardı.

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin