16. Bölüm

91 8 4
                                    

Hayat daima umduklarınızı, hayal ettiklerinizi vermez size. Siz yeni bir sabaha gülümseyerek uyandığınızda, dışarıda gülümsemenizi solduracak canavarların beklediğini aklınıza getirmezsiniz mesela. Günün kalanında daima gülümseyeceğinizi düşünürsünüz. Muhtemelen insanı en çok yıkan böyle beklentiye girmiş olmasıdır.

Uykusu dağılmaya başlamışken kasıklarında kendini belli eden sızı ile yüzü buruştu. Gözlerini kırpıştırarak araladığında yatakta tek başına olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. İnsanların dedikodu yaratmaması için gittiğini düşündü. Zaten yola çıkacaklardı ve toparlanmalıydılar. Ağrısı kendini yeniden belli ederken valizini çoktan toplamış olduğuna şükretti. Ağrısı dışında inanılmaz iyi hissediyordu. Sanki teni parlıyordu. Aklına gelen şeyle telefonunu eline aldı. Notlarına girip ertesi gün hapı almayı not etti.

Sabahlığını üzerine geçirip banyoya girdi. Duş aldıktan sonra rutin hazırlığını yapıp yeniden odaya geçti. Rahat bir blue jean ve kalın olmayan boğazlı bir kazak giydi. Saçını at kuyruğu yaptı. Mantosunu giyip, çantasını aldı. Pasaportunu kontrol ederken çalan kapıya doğru ilerledi. Otel görevlisi valizi alıp çıktığında Güneş'te peşinden çıkmıştı. Ayaz'ın kapısı açık olan odasına baktığında kat görevlilerinin temizlik yaptığını gördü. Lobide kendisini bekliyor olmalıydı.

Lobiye inip kartı teslim etti. Bekleme salonuna doğru ilerlediğinde Londra ekibinden birkaç kişinin, Mert'in ve Bay Hong'un sohbet ettiğini gördü. Güneş'in geldiğini fark eden Mert ayağa kalktı. Bay Hong'da kalkıp büyükçe gülümseyerek elini sıktı Güneş'in. "Güneş Hanım sizi yeniden görmek çok güzeldi. İstanbul'da görüşmek üzere..." Güneş aynı samimi ve sıcak tebessümle "her şey için teşekkürler Bay Hong. Görüşmek üzere" dedi.

Mert'e döndü. Tebessümü solmuştu ve nedensiz bir huzursuzluk kaplamıştı etrafını. "Ayaz Bey ve Ozan nerede? Uçağı kaçıracağız." Mert el bagajını alıp "onlar çıktılar" diye yanıtladı. Güneş'in kaşlarını çatmış, durumu kavrayamayan bakışlarını görünce "Ayaz Bey sabaha karşı Karahan jet ile yola çıkmış" diye açıklama yaptı. "Kötü bir şey yok değil mi?" Mert olumsuz anlamda başını salladığında, Güneş'te anladım der gibi başını sallayıp diğerleri ile vedalaştı. Havalimanına bırakacak araca bindiklerinde Güneş içine çöken huzursuzluğun nedenini çoktan en kötüsüne yormuştu. Hayatında ilk kez haksız çıkmak istiyordu. Haksız çıkmaya ihtiyacı vardı. Camdaki yansımasından hayal kırıklığını okurken akıp giden yolu seyre daldı.

-

Boynuna çarpan cılız nefesler ile ışıldayan güne gözlerini açtığında engelleyemediği bir tebessümle baktı kollarındaki güzelliği. Bazen sanki tüm şansını Anka'yı doğururken kullanmış gibi hissediyordu. Burnunu kızının İpek gibi olan saçlarına gömüp derin bir nefes aldı. Ciğerleri açılmıştı sanki. Anne olmak böyle bir şeydi. 'Anne olunca anlarsın' sözünü anne olduktan sonra gerçekten anlamıştı.

Kendini biraz geriye çekip kızının güzel yüzüne baktı. Sıcaklamış olacak ki pembe yanakları ala çalmıştı. İçindeki isteği bastırmaya gerek duymadan iki yanağına da sulu öpücükler kondurdu art arda. Kulağına dolan melodik ses ile günü daha da güzelleşmişti. Anka kıkırtılarının arasında "güyaydınnnnnn" diye şakıdı. Güneş, kızının minik burnunu öpüp "günaydın Anka kuşum" dedi. Anka tıpkı annesinin ona yaptığı gibi sulu öpücükler bıraktı annesinin yanaklarına.

"Bu güüünnn büssüyüüü misafiyy vay" diyerek minik ellerini çarptı Anka. Güneş anlamaz gözlerle baktı kızına. Misafirden haberi yoktu. Bugün cumartesiydi. Amcaları gelirdi muhtemelen. Daha dün dönmüştü ve birkaç gün daha izinliydi. Daha doğrusu evden çalışacaktı. Henüz acil bir toplantı olmadığı için şirkete gitmemişti. Son ayda işlerin yoğunluğu yüzünden ihmal etmişti kızını ve zamanını ona ayırmak istiyordu. Hiç bu kadar ayrı vakit geçirmemişlerdi.

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin