14.bölüm

182 10 0
                                    

Dila
Odamı pırıl pırıl parlayan ışığı ile doldururken sanki daha cömertti bu gün güneş. Evim sıcaktı bense sanki soğukta kalmış buz gibiydim. Aklımda halen o gecenin izleri vardı. Seni istemiyorum dediğim günden beri ne sesini duymuş nede yüzünü görmüştüm. Onu engellediğim o an yüzünün aldığı şekil gözlerimin önünden hiç gitmiyordu. Gri gözlerinin içindeki mavilikler koyulaşmış yüzünün rengi ise bembeyaz olmuştu. Hissettiklerimin tam olarak ne olduğunu bende bilmiyordum. İçimde bir can taşıyordum bunun annesi bensem babasıda Alazdı. Bu bile bizi birbirimize bağlarken gözlerine her baktığımda içine çekilmekle nasıl baş edecektim. Yüreğim ilk defa sözümü dinlemiyor gibiydi.
Dolabın karşısına geçip içindekilere bakarken ne giyineceğimi düşünüyordum. Bahara girdiğimiz şu günlerde hava bazen kötü süprizler yapabiliyordu. Yinede krem üstüne çiçekli yarım kollu diz üstündeki elbisemi giyinip çantama lacivert hırkamı yerleştirdim. Lacivert babetlerimi giyindikten sonra hafifte olsa yüzümü renklendirdim. Makyaj masamın üzerindeki yüzüne uzun uzun baktım. Tereddüt etsemde yinede yüzünü parmağıma geçirdim. Dudağıma parlatıcı sürüp dolaptaki salatayı paketlemek için aşağıya indim.

İdil'in evinde mangal partisi için yol alırken orada olup olmayacağını bilmiyordum. Kimlerin geldiğini defalarca sorduğumda aldığım yanıtta adı hiç geçmemişti. Sitenin girişinden içeri girdiğimde evin kapı önünde dört araç vardı. Ama Alaz'ın arabası görünürde yoktu. Hırsla vitesi itip el frenini çektiğimde ayağımı gaz pedalından çektim. Anahtarı sertçe çıkardığımda "Hayırdır ne oldu? Neden böyle agresifsin? Gelmesini mi istiyordun?" diye söylenirken kapıyı açtım. Araçtan inip arka kapıyı açtığımda anahtar elimden düştü. Bu aralar ciddi dengem iyi değildi. Tamam hamilesin hormonlarım üzerinde büyük etkisi vardı ama yaşadıklarımda üstüme fazla geliyordu. Söylenerek  anahtarı yerden aldıktan sonra evde hazırladığım salatayı kucaklayıp evin kapısına doğru ilerledim. Daha zile basamadan kapı açıldığında ve Ayaz ile karşı karşıya geldim.
"Hoşgeldin Dila "deyip elimdekine uzandı.
"Hoşbulduk"derken arkasında Lila belirdi. "Hoş geldin güzel anne" derken gülüşü ile insanın içini ısıtan kıza sıkı sıkıya sarıldım. Dudakları değil sanki gözleri gülümsüyordu tebessüm ettiğinde. Koridorda ilerlemeye başladığımızda mutfak kapısında Caner ve İdil göründü. İdil'i öpüp "Selam millet"deyip içeri ilerlerken Ayaz Lila'ya elindekini vermiş ve arabadan içkileri taşımak için Caner'den yardım istemişti. Mutfağa girdiğimde Eylül etleri şişe diziyordu. Beni fark edince gülümseyerek "Hoşgeldin güzelim meşhur salatandan yaptın mı?"diye sordu. Arkamdan içeri giren Lila'yı gösterip "Yaptım"dedim. Herkes bir işe soyunmuş harıl harıl akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. Lila'nın elindeki kabı alan İdil sardığım folyoyu çıkararak salatanın paketini açtı.
"Başka nasıl yardım edebilirim?" diye tezgaha doğru ilerleyip Eylül'e yaklaştım. Yanağından öptükten sonra bana doğru yaklaşan İdil'in boynuna kolumu sardım. Bu esnada Caner elinde şangırdayan şişelerle içeri girip yalandan öksürmeye başladı.
"Biz neyiz burada bostan korkuluğu mu Dila Hanım?"dediğinde şakayla karışık sitemine gülümserken kızların arasından sıyrıldım. Arkama dönüp Caner'e doğru ilerken Ayaz'da mutfağa girdi. Önce Caner'e sonra Ayaz'a sarılıp en sonra ev sahibi Taner'e doğru ilerledim. Yine pilav ve yine ocak başında o vardı. Yanağına uzanmak için yükseldiğimde tahta kaşığı diğer eline alıp belime sarılarak beni öptü. Orada olup olmadığını anlamak için "Mangal kimde yine Sinan'da mı?"diye sordum. Merakla yanıt vermesini beklediğim Taner bahçeye bakarak "O işi iki bekarın ellerine bıraktık"dediğine elinde maşa ile içeri Eren girdi. Yaşadığım hüsranla zoraki de olsa tebessüm ederek ona doğru yaklaştım. Çünkü iki bekardan biri Eren ise diğeride Sinandı. Bu durumda Alaz burada değildi. Eren'a sarıldıktan sonra mutfak kapısından bahçeye doğru kafamı uzattım. Barbekünün başına doğru ilerken Sinan beni fark edip
"Oooo güzel anne hoş geldin"dedi. Bu aralar sık sık duyduğum sözler gülümsetirken yanına yaklaştığımda eğildi. Sıkı sıkıya sarılıp öpüştüğümüzde Eylül elinde et tepsisi ile dışarı çıktı. Caner mangala yerleşecek domates biberle gelirken Ayaz şişeleri masaya taşıyordu. İçimde kopan fırtınayı belli etmemek için tebessüm etmeye devam ettim. Mutfağa tekrar girip elime aldığım zeytinyağlı yemekleri masaya götürdüm. Ayaz beylere ne içiceklerini sorarken Caner Eren'a televizyonu dışarı taşıyalım diyordu. Eylül yanıma gelip "Nasılsın annecik?"dedi. Göz kırptıktan sonra masaya oturmak için sandalye çektim. Yanıma yerleşmek için hamle yaptığı sıra arkamda  gelen o tanıdık sesin tınısı kulaklarıma doldu.
"Selam millet"diyen kişinin gelişi içimde bir şeyleri yerlerinden oynatırken arkama dönmemek için epey güç sarfettim. Eylül elini omzuma attarken "Hoşgeldin yakışıklı ama geç kaldın? Nişanlında seni bekliyordu"dediğinde yer yarılsa da içine girsem dedim. Ama bunlara alışmam gerekliydi. Ne kadar çabalasamda Eylül'ü susturamıyordum. Arkama dönüp gülümsediğimde Alaz önce erkeklerle sonra bayanlarla teker teker selamlaştıktan sonra yanımıza doğru geliyordu. Üzerinde beyaz gömlek altında ise lacivert pantolon vardı. Belindeki kemeri ile uyumlu ayakkabısıyla yine çok şıktı.
"Neden geç kaldın? İstediğim nar ekşisini alabildin mi? Ekmekleri dilimlettin inşallah" diye sorularını sıralarken Eylül ile Alaz'ın öpüşme sesini duydum. Artık yerimden kalkmam elzem olmuştu tam sandalyemi geriye itecekken elini omzuma koymuş ve "Nasılsın Dila?" demişti. Ne demişti ne demişti diye içimden tekrarlarken başımı kaldırıp yüzüne baktım. "İyim sen nasılsın?"derken başını eğdi. Erkeksi kokusu burnuma dolarken yanağıma belli belirsiz dokunup geri çekildi. Sanki insanların dikkatini çekmemek için yaptığı bu hareket bana çok zoraki geldi.
Eylül "Hadi siz oturun yeni baba anne ben mutfağa yardım edeyim"deyip yanımızdan ayrıldı. Alaz halen oturduğum sandalyenin yanında ayaktaydı. Cebinde çıkardığı telefonu masaya bıraktı tam sandalye çekip oturacakken Caner seslenip "Alaz televizyonun arkasındaki kablo çıktı yapar mısın?"diye sordu. Başını bana çevirip ilk defa gözlerime baktığında gri gözleri donuktu. "İzninle"deyip arkasını dönüp gitti. Eren ve Caner'in yanına ilerledikten sonra televizyonun arkasına geçip kabloyu yapmaya başladı. Konuşmalarını dinlerken maç için yaptıkları yorumları dinliyordum. Fanatik Beşiktaş taraftarıydı ve bu gün Fenerbahçe ile derbi maçları vardı. Eren kumadayı alıp televizyonun önüne geçtiğinde bir kaç tuşa bastı ama televizyon açılmadı. Alaz bir kaç dakika sonra ayağa kalkıp pantolonu düzeltip televizyonun karşısında geçti. Eren kumandayı uzattığında "Boşver uğraşma zaten ezip geçeceğiz"dedi Alaz ters ters bakarken elindeki kumandayı sertçe elinden aldı. Bir kaç tuşa bastıktan sonra görüntü geldi. Sinan helal sana derken Caner sırtına vurdu. Alaz Eren'a dönüp "Erken ötme neme lazım belki başın kesilir" dedi. Grubun büyük çoğunluğu Galatasaraylı olmasına rağmen Lila, Ayaz ve Alaz Beşiktaşlıydı. Bir Eren birde İdil Fenerbahçeliydi. Sinan ve Caner devamlı Eren'a laf sokuyor onu deli ediyorlardı. Eren'de geri kalmamak için Ayaz ve Alaz'a laf sokuyordu. O an masadaki telefon çalmaya başlayınca başımı çevirip baktım. Yerimden kalkıp elimi masadan telefonu aldığımda arama kesilmişti. Ekrana bakmamamak için kendimi zor tutup Alaz'a doğru ilerlemeye başladım. Eren onlara doğru yaklaştığımızda "Hamiş içine ne doğuyor? Kim kazanır?"diye sordu. Alaz başını bana çevirdiğinde elimdeki telefonu havaya kaldırıp "Telefonun çaldı"dedim tek kaşını kaldırarak elime uzandığında ekrana baktı. Eren sorusunu tekrar ettiğinde "Diğer hamiş ne dedi?"diye sordum. Lila Ayaz'ın kolunun altından çıkıp bana doğru yaklaşırken "Yeneceğiz hiç şüphem yok"dedi. Eren hem Lila'ya hem bana sarıldığında "Hamişler sizin içinize pek doğru doğmuyor" dediğinde yüzümü buruşturup başımı çevirdim. Tüm içtenliğimle "Ben Fenerbahçe yenecek gibi hissediyorum" dediğimde bütün kafalar bana dönerken bir uğultu yükseldi. Eren boynundaki eliyle beni kendine çekip öptü. Alaz telefonla konuşmaya başlayıp masaya doğru ilerlemeye başladı. İdil yanıma gelip beni Eren'in esaretinden kurtarıp koluma girdi.
"Adamın damarına mı basmaya çalışıyorsun? Bil diye diyorum aralarında en fanatik odur. Nişanlın artık o senin, bak parmağına onun yüzüğünü takıyorsun. Ne diye olumsuz yorum yapıyorsun?"diye sitemli söylenmelerine
"Gerçek düşüncemi de söyleyemeyeceğim. Hissettiğim Fenerbahçe'nin yeneceği yönünde ne var bunda?"derken Alaz halen telefonda hararetle Ingilizce konuşmaya devam ediyordu. Kafasını kaldırıp yüzüme uzun uzun baktı. Sıkıntılı görünüyordu İdil halen nutuk atmaya devam ederek
"Ben birlikte olduğumuz andan beri hiç Taner'e takım muhabbeti yapmadım. Bu erkeklerin ağrına gider. Yurtdışında yaşadın uzun yıllar bu yüzden bilmiyorsun. Dikkat et diye söylüyorum" dediğinde Alaz telefonunu kapayıp cebinden çıkardığı sigara paketine uzandı. Tam içme demek için ağzımı açacaktım ki sana ne Dila deyip sustum. Yavaş yavaş millet masaya yaklaşırken İdil'in ellerinden kurtulup masaya yaklaştım. Alaz yanına gelen Sinan'a sigara ikram ederken maç kadrosu hakkında konuşuyorlardı. Yerime oturduğumda Eren maçı rahat izlemek için nereye oturalım diye sordu. Sinan ben başa oturucam mangal için zırt pırt kalkmam gerekir dediğinde Alaz tam karşıma geçip oturdu. Telefonunu masaya bıraktığında Ayaz'ın doldurduğu rakı kadehini aldı.
"Buz istiyor musun?" diye soran Ayaz'a başını gerek yok gibi sallayıp mutfaktakilere seslendi.
"Lila çay koydunuz mu?" Mutfaktan yanıt gelmeyince arkama döndüm. Televizyonun sesinden kızlar duymamıştı. Tam yerimden kalkmak için yeltendiğimde Alaz "Sen otur ben kalkarım" deyip yerinden kalktığı gibi mutfağa yürümeye başladı. Göz teması kurmuyor kurduğu zamanlarda da çok kısa tutuyordu. O gün yüzünden bana kızgındı bunda da çok haklıydı ama hissettiklerimi söylemeyecek miydim? İçimden geçenleri bilmeli ve bana saygı göstermeliydi. Kırgınlığını uzak durarak gösteriyor kendince beni yok sayarak bunu ispat ediyordu. Parmağımda taşıdığım yüzük burada olan insanlar için bir anlam taşıyordu. Aramızda her ne yaşanırsa yaşansın bunu kimseye göstermemeliydik.
Eylül yanıma gelip oturduğunda Alaz'ın telefonu yine çalmaya başladı. "Kim arıyor bak bakayım?"dedi. Başımı çevirip kocaman açtığım gözlerimle bakarken "Neden adamın telefonuna bakayım ya adı üstünde özel" dediğime yerinden hafifçe kalkıp Alaz'ın telefonunu eline aldı. Ekranı çevirdiğinde arayan numaranın yabancı bir ülkenin telefon nosu olduğunu anlayınca "Adam mutfağa gitti. Hem pazar pazar kim arar merak etmiyor musun?" dedi ve aldığı telefonu yerine bıraktı. Diğer yanıma oturan İdil "Öğrenecek ablası merak etme hepsini öğrenecek" dediği anda yüksek sesle üfledim. "Bana bakın sizin benden başka derdiniz yok mu? Uğraşmayın benimle. Biri telefona bak diyor diğeri maç muhabbetime laf söylüyor. Kafayı mı yediniz? İsterseniz tüm mail ve mesajlarını da okuyayım hep birlikte rahatlayalım"dediğimde İdil atılıp telefonu eline aldı bana doğru uzatırken "Hadi yapsana lütfen"dedi. Önce İdil'e sonra Eylül'e ters ters baktım. İdil elime telefonu ittirince avucumun içinde kalan telefonla kala kaldım. "Şifresini bile bilmiyorsun? Çünkü Alaz'la özel iletişiminiz bile olmadı bu güne kadar değil mi Dila?" deyince ne cevap vereceğimi bilememiştim. Geniz temizleme sesini duyduğumda arkamda duran birinin varlığını hissedip başımı geri çevirdim. Alaz'la göz göze geldiğimde konuştuklarımızın ne kadarını duyduğunu merak ettim. Boş bakışlarıyla masayı dolanıp yerine geçti. Halen avucumun içinde duran telefon parmaklarımı yakmaya başladı. Eylül ve İdil kadehlerine içki doldurmak için Ayaz'la muhabbette geçtiklerinde elimin arasındaki telefonu Alaz'a uzattım. Tek kelime etmeden telefonunun ekranına dokunup arayan kişinin kim olduğuna baktıktan sonra telefonu kapatıp bana doğru yaklaştı. Neden böyle bir hareket yaptığını anlamak için yüzüne baktım. Masa dolarken herkes bir yerlere oturma çabasındaydı. Tabaklarını yiyeceklerle doldururken aramızda olanları kimse fark etmedi.
"On iki on iki yirmi dört"dediğinde şifresini söylediğini anladım. İdil Ayaz'ın uzattığı bardağı eline alıp tekrar yerine oturduğunda Alaz'ın telefonu elimdeydi. Eylül İdil'e nar ekşisini sorduğunda ikisi önce birbirine sonra elimde tuttuğum telefona baktı. İdil sandalyemin koluna dirseklerini dayayıp "Şifreyi mi kırmaya çalışıyorsun Dila?"dedikten sonra gülmeye başladığında Eylül'de ona katıldı. İkisinin kafasını birbirine vurmamak için dişlerimi sıkarken açtığım ekrana az önce bana verdiği şifreyi girdim ve kilit kalktı. Önce Eylül'e sonra İdil'e dönüp göz kırptım. "E kızlar nereden başlayalım mailden mi yoksa mesajlardan mı?"deyip masaya doğru eğildiğimde elimdeki telefonu sahibine uzattım. "Sonra okurum şimdi maç başlayacak" dediğimde oda masaya dirseklerini dayadı. "Beşiktaş'ın yenileceğine inandığın maç" diye lafı soktu. Tek kaşımı kaldırıp "Aynen öyle takımının yenileneceğine inanıyorum" dedim dik dik. Dişini dudaklarına geçirip gülmemek için direnirken "Yenersek bu gece ne istersem yaparsın tamam mı?" deyip küçük parmağını uzattığında masadakilerden u-u-u-u diye bir uğultu yükseldi. Kendinden emin duruşu karşısında geri adım atmayarak "Bu iş karşılıklı" deyip küçük parmağımı uzattım.

AŞKIN RENKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin