10.Bölüm

286 30 5
                                    

Dila

Derin göğüs dekolteli dizlerimin üzerinde biten siyah elbisemi dolaptan aldım. Tek askısı minik minik taşlarla kaplıydı. Ona uyumlu tek bantlı bilekten bağlı ayakkabılarımı giyindikten sonra yüzüme makyaj yapmak için tuvalet masasına oturdum. Oturduğumda derin dekoltem biraz görsel şölene sebebiyet veriyordu. Giyme sonusunda ciddi tereddütüm olsada çok sevdiğim bu elbiseyi giyinmek istemiştim. Tüm cildimi nemlendirdikten sonra hafif bir fondötenle cilt tonumu eşitledim. Ela gözlerimi iyicene ortaya çıkardıktan sonra yanaklarımı renklendirip dudaklarıma nude tonlarda ruj sürdüm. Aynadaki görüntüme baktıktan sonra şalımı ve çantamı almak için dolaba ilerledim. O sırada çalan telefona uzandığımda ekranda Eylül'ün ismi vardı. Günlerdir İsrail'de ki seminerden dönmesini bekliyordum. Etik olmayan operasyon sonrasında tahlili bir şekilde yapacağını kayıt altına alınmasının doğru olmadığını söylemişti. Bu yüzden"Hazır akşam bir arada olacağız, gelirken Predictor al da bakalım bir sonuç var mı?" deyince heyecanlandım. Evden çıktıktan sonra önce eczaneye uğrayıp söylediği gibi bir test aldım.
xxxx
Bahçede yaklaşık onar kişilik, çok şık tasarlanmış beş masa vardı. Nergis Hanım'ın Poyraz Bey'le kırkıncı evlilik yıl dönümü dolayısıyla hazırladığı organizasyon için hemen herkes bir aradaydı. Nergis Hanım'ın ve Poyraz Bey'in kardeşleri, en yakın arkadaşları, çocukları ve çocuklarının arkadaşları...
Servis yapan garsonlar ordövr tabaklarını toplarken Eylül ile göz göze geldim.
Göz kırptığında kimseye çaktırmadan kalkıp banyoya gittim. İki üç dakika sonra da Eylül geldi. Testi uyguladıktan sonra beklerken yaptığımız havadan sudan muhabbet saatlerdir sürüyor gibi gelmişti. Üç dakikanın sonunda beliren çift pembe çizgiyi gördüğümüzde ikimiz de sevinçle birbirimize sarıldık. Kollarımız ayrıldıktan sonra Eylül'ün yüzüne baktığımda biraz tedirgin görünüyordu. "Şu noktada sana söylemem gereken bir şey var Dila" deyince inceden bir sızı geçti içimden.
"Neymiş?" diye sorduğumda tuvaletin kapısını açıp dışarı çıktı. Elimi tutup beni çekiştirirken içimi kaplayan endişe yüzünden çok gergindim. Topuklu ayakkabılarımın ve dar eteğimin izin verdiği ölçüde, hızla peşinden gittim. Salona girip kapıyı kapattı. Bana dönüp baktığında elimi tutmaya devam ediyordu.
"Sana bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, başlarda bana gayet mantıklı gelmişti ama sonra biraz şüpheye düştüm" dedi ve bir süre yüzüme baktı.
"Neler oluyor Eylül? Korkutuyorsun beni..." dediğimde derin bir nefes alıp oldukça manidar bir bakışla, "Dila.. Spermlerin sahibi.." dedi ve durdu. Devamını getirmedi.".. Kim??.." diye sordum ters ters.
"Alaz."
Dondum. "Şaka yapıyor olmalısın, değil mi? Şaka?" derken birkaç saniye sonra gülmeye başlayacağına inanıyordum. Ama gülmüyordu. O gülmediği sürece de dışarı çıkmak için bekleyen içimdeki çığlık güçleniyordu.
"Yapmıyorum."
"Bana bunu nasıl yaptın?" dedim çaresiz ve sitemkâr bir sesle. Tam cevap vermek üzere ağzını açmıştı ki odanın bahçe kapısının perdeleri yana çekildi ve içeri önce Ayaz, ardından Sinan'la Caner girdi. Tam bayılacak gibi hissederken bu kez odanın kapısı açıldı ve içeri Lila ile İdil girdi.
Eylül'le benim birbirimize ve içeri girenlere burada ne aradıklarını soran ters bakışlarımızdan bir gariplik olduğunu anlayan Ayaz, "Neyi nasıl yaptı?" diye sordu.
Ne gibi bir yalan uyduracağımı düşünürken konuşmaya dahil olan Caner, "Ne oluyor burada? Dila'ya ne yaptın Eylül?" diye sordu.
"Ah!"diye çığıran İdil'e dönen bakışlar Caner'in konuşması ile tekrar bize yöneldi. "Eylül Dilaya ne yaptın?" diye sorusunu yineleyince ikimizden de bir yanıt gelmedi. Ayaz'ın beni dikkatle süzdüğü gözümden kaçmadı. Elimde birkaç saniye takılı kalan gözlerini hayretle gözlerime çevirdi.
"O tuttuğun şey acaba?.." deyince idrak ettim. Derin bir nefes alarak elimi arkama saklamaya çalışsam da artık çok geçti. Lila yanıma doğru yaklaşırken Caner bu kez Eylül'e dönüp, "Hamile mi?" diye sordu sonra da cevap beklemeden bana dönüp, "Hamile misin?" diye. Lila kocaman mavileriyle gülümseyerek bana bakarken her kafadan bir soru geliyordu ama ne Eylül ne ben yanıt verebiliyorduk. Bu kez Lila'nın nahif bir ses tonu ile sorduğu "Hamile misin?" sorusuna daha cevap veremeden Eylül'ün ağzını açmaya yeltendiğini fark ettim. İdil elini yüzüne götürmüş buruşturduğu yüzünü tamamen kapamıştı. O an anladım oda biliyordu. İkisini de öldürecektim ama ilk işim konuşmamalarını sağlamaktı.
Ağzını açmamasını ima eden bir vurguyla, "Eylül!.." dediğimde Ayaz can alıcı soruyu sordu:
"Kimden?"
Herkes hayretle birbirine bakıyor ama tek kelimelik sorular haricinde kimse arkasını getirecek sorular soramıyordu. Ayaz, Eylül'e doğru bir adım atıp tam önüne gelmişti ki yeni bir hamle yaparak ikisinin göz temasını kestim. Az öncekinden daha sert bir tonla "Eylül, sakın!.." dediğimde yüzünü benim mesafemden çekerek Ayaz'a gülümseyerek baktı.
"Tabii ki abinden..." dediğinde bunu yaptığına inanamayarak salladığım başımı öne eğdim.Herkes şoke olmuştu, kimseden ses çıkmıyordu. Birkaç saniye sonra o ölüm sessizliği yok oldu, bir anda her kafadan ayrı ayrı sesler çıkmaya başladı.
"Aaa nasıl ya?"
"Hangi ara?"
...
"Yuh... Tövbe tövbe.." diyen Ayaz'a bakmak için başımı çevirdiğimde o da neler olduğunu anlamak ister gibiydi. Ben kendim şoktan çıkamamıştım ki durumu ona izah edebileyim. Ama Eylül'i dizginlemek artık pek mümkün değildi.
"Ne tövbesi, ne yuhu? Saçmalama Ayaz, tabii ki Aras'tan değil..." dediğinde, "Sus, diyorum Eylül!" diye bağırdım.
Odada sadece ikisi varmış gibi konuşuyorlar, diğerleri ise tenis maçı izler gibi bir Eylül'e bir Ayaz'a bakıyordu. Ben de arada skor söyleyen hakem gibiydim. Aralarında hâlâ tek kelimelik sorular dönüyor yine tek kelimelik cevaplar geliyor bu da herkese yetiyordu.
"Kimden?"
"Yani..."
"Alaz?" diye şaşkın bir tebessümle soran Ayaz'a bakakalmıştım. Toparlanmam birkaç saniyemi aldığında, "Eylül, ne olur sus artık..." diye çaresizce inlememe rağmen, "Evet" diye verdiği nihai cevapla sanki büyük bir iş başarmış gibi gülümsedi.
"Çüş..." diyen Ayaz'ı "Yuh!" diyen Sinan, onu da "Yok artık..." diyen Caner'in sesi takip ederken odaya kahkahalar atarak Alaz ve Taner girdi.
Odadaki herkesin susmuş ve kendisine baktığını gören Alaz, "Oo, asıl kutlama burada oluyor galiba? Bir biz yokmuşuz. Ne iş çeviriyorsunuz bakalım?" deyip Ayaz'a göz kırptı. Kimsenin konuşmasına izin vermemek için cılız bir sesle:
"Hiç..." dedim atılarak. Ancak Ayaz konuşmakta hiç tereddüt etmedi. O an gözlerimi kapatarak bunun bir kâbus olduğunu ve birazdan uyanacağımı düşündüm.
Ayaz, "Hiç mi? Dila saçmalama bebeği yaparken tek başına değildin ya, Alaz da yanındaydı" diyerek gecenin anlam ve önemini anlatan cümlesini tamamladığında her şeyden habersiz Alaz, "Ne bebeği?" diye sordu. Sormaz olaydı ama olan olmuştu. "Bir de soruyor musun abi?.. Ne bebeği olacak, Dila'nın karnındaki bebek..." diye sırıtarak yanıt veren Ayaz'a kızgınlıkla bakarken, "Ben Dila'ya elimi dahi sürmedim" dedi.
Konuşmakta ısrarcı olan Alaz, "Bu iş el sürmekle olamıyor zaten, şuursuz..." diyen Ayaz'a ters bir bakış atıp, "Kes dalga geçmeyi Ayaz..." dedikten sonra bana döndü:
"Neler oluyor Dila?"
Sesimi olabildiğince sakin tutmaya çalışarak, "Bunu yalnız konuşabilir miyiz?" dediğimde diğerlerinden itiraz eder bir tonla "Ooooo" sesi yükseldi.. Alaz, tam bana yanıt vereceği sırada Ayaz araya girdi, "Hayır, burada konuşun. Zaten hepimiz biliyoruz artık, neyi gizli saklı konuşacaksınız ki?" dedi.
Bu esnada hâlâ neler olup bittiğini anlamaya çalışan Alaz başını Caner'e çevirip soru dolu bir bakış attı. Eylül bir anda atılıp benimle Alaz arasında bir yere geldi, "O yapmadı, ben yaptım. Mucize gibi değil mi?"dedi.
Alaz; şaşkın ve sakin bir sesle bir şekilde, "Mucize mi?" dedikten sonra "Pardon ama tam olarak nasıl bir mucize bu?" diye sorunca Eylül pişkin pişkin, "Tüp bebek..." dedi ve Alaz'a göz kırptı.
Alaz'ın gözlerinde neler olmuş olabileceğini sorguladığı anlaşılıyordu. "Benim spermlerimi onda mı kullandın?" diye bağırarak dönüp Caner'e baktı. O kadar hızlı bir dönüş oldu ki gerçekten ürktüm.
Bakışlarını "Haberim yoktu" diyen Caner'den kızgınlıkla Eylül'e çevirdi. "Eylül bunu sen mi yaptın?" diye sorduğunda Eylül yanıt vermeden araya girdim, "Kimsenin bir suçu yok, olan oldu; senden de bir şey istemiyorum, beklemiyorum da... Madem tuttu ve bebek yaşıyor, onu doğuracağım."
"Öyle mi? Nasıl olacak o iş Dila Hanım?" diye cevap verdi alayla.   
"Şimdi sen ve buradaki herkes buradan bunları hiç duymamış gibi çıkıp gidecek ve bu olayı unutacak. Sen sağ ben selamet."
Ayaz tek kaşı havada dinlediği Dila'nın cümlesinden sonra, "Dila Hanım, sen sağ ben selamet olur olmasına ama başka şekilde. Her şey adabına uygun olmalı; aileme açıklama yapmalı, aileni de aramalıyız. Şimdi masaya gidip evleneceğimizi herkese söyleyeceğim, bundan daha iyi bir fırsat olamaz... 'Yok, istemem' dersen doğduğu an o çocuğu senden alırım. Buna hakkım var" deyip herkesin şaşkın bakışları arasında odadan çıktı.
Bakışlarımı çıkıp gittiği kapıdan Ayaz ve Eylül'e çevirdiğimde, "Ne demek istedi bu şimdi?" dedim.
"'Bu' deme şimdi, ne de olsa artık..." diyen Eylül'e kızgınlıkla bakıp, "Ya ben neyle uğraşıyorum cidden? Cinlerim tepemde zaten, bir de laf cambazlığı yapma bana Eylül" diye çıkıştım. Caner'e bakıp, "Beni tehdit mi etti?" dediğimde Ayaz ve İdil yanıma gelerek koluma girdiğinde Lila ve Taner de diğer yanıma sıralandılar. Eylül, öğretmenin her sorusuna atlayan çalışkan öğrenciler gibi yanıtladı:
"Evet, etti."
"Ne demek çocuğu senden alırım? Buna hakkı yok, onu ben doğuruyorum."
Sessiz bir şekilde "var" diyen Taner'e çevirdim bakışlarımı. "Ne demek var?" dediğimde Caner katıldı konuşmaya, "Adamdan gizli spermlerini kullandınız, bu suç ve Türkiye'de de yasak."
Bedenimin hiçbir uzvunda derman kalmamıştı. Tüm bu olanların, burada bulunan herkesin işin içinde olduğu bir şaka olduğunu düşünmeye başladım. İdil ve Lila kolumdan tuttukları için hareketlerim kısıtlanmıştı.
"Yani evlenmek en iyi çözüm..." diye sevinçle konuşan Lila'ya bakarken çaresizlikle başımı eğdim. Öfkenin bir anda gelen hırsıyla kendimi ellerinden kurtarmak için çabalarken, "Bırak beni, bıraksanıza beni... Bana bak arkanı dönüp giderek bana istediğini yaptıracağını sanıyorsan yanılıyorsun gel buraya..." dediğimde Ayaz ve Taner hızla koluma girip beni yerden havalandırıp geriye dönmüşlerdi. Başımı kapıya doğru çevirip saydırmaya devam ederken "Dila sakin..." diyen Ayaz'a baktım, kendimi çaresizlikle koltuğa bırakırken, "Yapar mı, ailemi arar mı gerçekten?" diye sordum.
Ayaz, "Ben abimi biraz tanıyorsam aramaz" dediğinde biraz rahatlar gibi olmuştum ama cümlesini "direkt gider" diye tamamladı.
"Ben bittim, ben mahvoldum."
"Durdurayım mı Alaz'ı?"
"Lanet olsun ya! Evet, lütfen Ayaz, n'olur durdur. Kimseye bir şey söylemesin. Önce biz konuşalım" dediğimde Ayaz başını tamam anlamında salladı. O sırada Alaz'ın kapıya omzunu yaslamış, kollarını önünde birleştirmiş bize baktığını gördüm. Bütün konuştuklarımızı duymuş olmalıydı. Tek kaşını kaldırıp tüm sakinliğiyle, "Herkes çıksın lütfen, dışarıyı da idare edin biraz; biz konuşalım bir..." dedi.
Odadan en son çıkan Eylül kapıyı kapattığında Alaz ceketini çıkarıp koltuğa attı ve karşımdaki kanepeye oturdu. Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilemediğimden ilk onun konuşmasını bekledim.
"Az önce 'bu' dediğin adamla, yani benimle ilişkin aylar önce başlamış gibi yapacağız" diye sessizliği bölen cümlesini tamamladığında kabul etmeyeceğimi anlatan bir hışımla yerimden kalktım.
"Sakın bu odayı sözlerim bitmeden terk etme Dila..." dedi ve yeltendiğim hamlemi tamamlamamı engelledi. Olduğum yerde kalakaldım. Oturduğu yerde hafifçe öne doğru gelerek dirseklerini dizlerine dayamıştı. Ellerini önünde kenetlediğinde, "Bunu halletmenin iki yolu var. Karar senin" dedi.
"Neymiş o yollar?" dedim alaycı bir ses tonuyla.
"Söylediklerime neden bu kadar alaycı yaklaşıyorsun bilmiyorum ama tiye alacak durumda değilsin şu an. Sana iki seçenek sunuyorum, bunlardan birini kabul edeceksin ve biz de ona göre yolumuzu çizeceğiz."
"Biz diye bir şey yok Alaz, anladın mı?" dediğimde kendini geriye attı ve bacağını diğer bacağının üstüne atarak koltuğun köşesine dirseğini dayadı, "Ya evleniriz ya da doğurduğunda bebeği senden alırım. Üçüncü bir seçenek yok."
"Var!" diye bağırarak yerimden kalktığımda sakinliğini hiç bozmadan yanağını avucunun içine alarak bekledi. Beni daha fazla germesine izin vermeden odadan çıkmaya karar verdim. Ama son sözlerimi sarf etmek için dönüp, "Ben bu bebeği doğuracağım Alaz" dediğimde sakinlikle:
"Ben de 'Doğurma' demiyorum" dedi ve oturduğu yerden kalktı."Bu çocuğu doğuracaksan Dila ya benimle evleneceksin ya da çocuk için savaşacaksın, ki bu yöntem Türkiye'de yasal olmadığı için bebeği kaybedeceksin. Bu bir tehdit değil, verdiğin karar bununla doğru orantılıdır."
Gerçekleri duymak kendimi çok kötü hissettirse de, bunu yapmadan arkasını dönüp gidebilirsin, diye düşünüyordum. Sanki içimi okumuş gibi, "Dila bunu duyduktan sonra arkamı dönüp gideceğimi sanıyorsan büyük bir yanılgı içinde olduğunu söylemeliyim. Aramızda bir şeyler var; bunu biliyorum, sen de biliyorsun ama kabul etmiyorsun. Ve illa 'ben direneceğim' diyorsan savaşırım, bunu böyle bil" dedi.
"Seninle olamam Alaz, ben abinin sevgilisiydim. Bu kimse için kolay kabullenilir bir şey değil."
"Şu durumda kabullenmek zorunda olmaları bir yana kimsenin kabul etmemesini umursamıyorum Dila. Bizim kabul etmemiz yeterli."
Başımı hayır manasında sallayarak göz temasını kestim. Kapıya doğru giderken sesini hafifçe yükselterek, "Bu odadan son kararını vererek çık" dedi.
"Seninle asla evlenemem" deyip kapıyı açtım. Arkama bile bakmadan yürürken ayak seslerini duydum. Arkamdan geliyordu, bahçeye çıkıp masadaki yerime oturdum.
Birkaç çift çalan müzikle dans ederken az önce odada olanlar sus pus oturuyorlardı. Masaya oturduğum an yüzüme baktıklarını biliyordum daha sonra gelen Alaz'a da aynı dikkatle baktıklarını fark ettim. İkimizin arasında ne olduğunu, konunun nereye bağlandığını anlamaya çalışıyorlardı. Alaz'ın yüz ifadesi kızgınlığını belli etse de konuyu dağıtmak için Ayaz başka bir mevzuyla gündemi dağıttı. Aynı masada olmamıza rağmen ben de Alaz da farklı bir dünyadaydık. Aradan on dakika geçmemişti ki masadan kalkmak için yeltendiği sırada bana döndü ve kimsenin duyamayacağı şekilde:
"Olay mahkemeye gittiğinde iki kişiyi daha kendimizle yakacağımızı bil" dedi.
Eylül ve Caner'den bahsediyordu. Gerçekten, onlara bir zarar verebileceğim aklıma dahi gelmemişti. Yüzüne bakarken haklı olduğunu bilsem de geri adım atacağımı gösteren bir yanıt vermedim. Arkasından bakarken ellerim buz kesti, mideme bir ağrı saplandı. Masadan kalkmak için sandalyemi geri iterken, "Alaz, bir saniye durur musun?" diye seslendim. Önce yürüyüşüne son verdi, sonra da bedenini bana doğru çevirdi. Ona doğru yürürken kalbim yerinden çıkarcasına atıyor, ayaklarım sanki tonlarca ağırlık taşıyor gibi zorlanıyordu. Yanına gittiğimde bakışlarımı yüzüne kaldıramadan tekrar masaya doğru döndüm. Pür dikkat bizi izleyenlerin bakışları altında kısık bir sesle "Tamam" dedim teslim olmuş bir sesle. Bedenini benimle yan yana getirip elime uzandı. Vücudum elektrik çarpmış etkisiyle cebelleşirken bir yandan da insanların tepkisini ölçmek için tek tek yüzlerine bakıyordum. Gözlerimin hemen bulduğu Poyraz Bey şaşkın; Nergis Hanım ve Lila mutlu görünüyordu. Tüm bunların başıma geldiğine inanamazken Alaz eğilerek alnıma yaklaştı ve bir öpücük bıraktı. Kendini geri çekip gözlerimiz birbirini bulduğunda herkesin duyacağı bir sesle, "Evlen benimle Dila..." dediğinde duyduğum alkış sesleriydi. Kendimi korkunç hissetsem de bozuntuya vermeden dudaklarımı kıvırıp zoraki bir tebessümle başımı "evet" anlamında salladım. Elimi tutan adamın göz hapsinden kurtulup masaya doğru bakışlarımı çevirdiğimde yanıma doğru gelen insanlar gördüm. En önde Eylül, Lila, Nergis Hanım vardı. Yüzleri gülüyordu. Bir tek Poyraz Bey masada oturmaya, yüzünde ne düşündüğünü anlayamadığım bir bakışla bize bakmaya devam ediyordu. Alaz elimi bıraktığında kucaklanarak sarmalandığım kollar arasına her alınışımda gerginliğim daha da artıyordu çünkü Poyraz Bey masadaki yerinden kalktı ve salonu terk etti. Bunun nedeni Aras ile yaşanması gerekenlerin Alaz ile olmasındandı. Ağrına gittiğine emindim. Gözlerimde biriken yaşlar kendini salmış ve yanaklarımdan akar olmuştu. Aile reisinin ağrına giden, benim ağrıma gitmemiş miydi? Hem de çok gitmişti, çaresizdim bu yüzden de tek seçeneğimi gerçekleştirmek için kabul etmek zorunda kalmıştım. Başımı yana çevirip ıslak gözlerle Alaz'a baktığımda bana kırgınca bakmış ve annesinin sarılışına karşılık vermek için eğilmişti. Tebrikler bittiğinde elimi tutup benimle yürümeye başladığında ürkerek, "Baban masayı terk etti" dedim. Zoraki gülümseyerek başını çevirdi, "Ben konuşurum babamla, sen kafanı bunlara takma" diyerek masadaki yerime doğru benimle yürümeye başladı. Sandalyemi çekip beni oturttuktan sonra eğildi,
"Biraz gülümse Dila, suratın sirke satıyor yavrum" dedi. Başımı olduğu tarafa çevirirken dudaklarıma yerleştirdiğim uyuz bir gülümsemeyle, "Yavrum derken ne demek istedin çünkü kendimi ayı yavrusu gibi hissettim" dedim.
"İnan, ayı olmak benim açımdan hiç dert değil. Çünkü onlar yırtıcı, korkutucu ve güçlülerdir. Özelliklerimiz hemen hemen aynı gibi, ne dersin yavrum?" dediğinde o an yüzüne bir tokat atmamak için kendimi zor tuttum ve bir o kadar zorlayarak sıktığım dişlerimle gülümsedim.
Boynuna uzanıp kendime çektiğimde önce sağ yanağını öptüm sonra sol yanağına uzanmak için boynumu çevirdim. Kulağına yaklaşırken, "Ben korkutucu olma yerine hainliği, güç yerine de saygısızlığı kullanıp yırtıcılığına aynı yırtıcılıkla yanıt verebilirim ayıcık" dediğimde kocaman bir kahkaha attı.
Yüzü yüzümün önüne geldiğinde gözlerini önce gözlerime sonra burnuma ve dudaklarıma odakladı. Yapacağı hamleyi anladığımda boynunda olan elimi çekmeye çalıştım. Ama benden daha atik davranıp elimin üstüne elini koydu. Sandalyenin üstünde duran eliyle sırtımı sabitledi. Dudaklarıma uzanarak hain bir baskı uyguladığında gözlerimi kapadım. Uğultular eşliğinde birkaç saniye durduktan sonra geri çekilip elimi bıraktı. Gözlerimin önünde uçuşan yıldızların görüntüsü göz kapaklarımı açınca bir anda yok olmuştu.
"Varım tatlım, seninle her yola varım" deyip yanıma oturdu. O sırada Poyraz Bey, Nergis Hanım'ın kolunda salona girdi. Neler hissettiğini az çok tahmin ediyordum, o yüzden yanımıza gelmesini beklemiyordum. Ama bize doğru geldiğini fark ettiğimde yerinden kalkan Alaz'la ben de yerimden kalktım. Önce oğlu uzanıp elini öptü, sonrasında da benimle göz göze geldi. Bundan nefret ediyordu büyük ihtimalle, yine de onca insan karşısında oğlunu rencide etmemek için yaptığı harekete saygı duydum. Eline uzanıp öptüğümde yanaklarımı elleri arasına alarak, "Ailemizin kızıydın zaten, o yüzden sana sadece 'Hoş geldin' diyeceğim" dediğinde içimde kocaman bir çukur oluştu.
Elini ceketinin cebine götürerek siyah, kadife bir kutuyu çıkarıp açtı. Elmas bir tektaş parlıyordu. Önce yüzüne sonra tekrar elindeki kutuya baktım. "Lila'ya Nergis Hanım'ın annesinin yüzüğünü emanet ettik. Sana da benim annemin yüzüğünü emanet ediyoruz" dediğinde nefes alamadım. Nazikçe uzandığı elim titriyordu. Önce Alaz'a baktı, herkesin dikkat kesildiği saniyelerin sonunda yüzük parmağıma geçtiğinde ıslıklar, alkışlar birbirine karıştı. Bakışlarım Alaz'a çevrildiğinde mutluluğuna ortak olamadığımı hissetmesin diye tebessüm ettim. Yerlerine ilerlerken herkesin tebriklerini gururla kabul eden müstakbel kayınvalidem ve kayınpederime hayranlıkla bakakaldım.
Bu gece bana bitmezdi. İçime girip tüm benliğimi yararak zarar veren hançer gibi hamlelerle acı çeksem de yine de gülümsüyordum. Ayaz mutlu, Lila deli gibi heyecanlı, Eylül ve Caner sanki huzuru yakalamış, Taner ve İdil çok sevinmişti. Nergis Hanım ve Poyraz Bey, sevdikleriyle beraber olduğu böyle bir gecede oğlunun ve benim nişanlanmamızı doyasıya kutluyorlardı. Hamile kalmanın mutluluğu gölgelenmiş, kendimi bir kuleye hapsedilmiş gibi çaresiz hissediyordum. Yanımda oturan adama bakmaya bile ürkerken onun teklifini bir anda nasıl kabul ettiğime kendim de hayret ettim. Alaz da benim gibi rol mü yapıyordu? Cesaretimi toplayarak başımı çevirdim, ona baktığımı hissetmiş olacak ki dudaklarındaki bardağı masaya bırakıp bana döndü. Gözlerinin koyuluğunda dans eden ışıklara baktım bir süre... O da elalarımda takılı kalmıştı. Tüm cesaretimi toplayıp, "Rol mü yapıyorsun?" dedim.
"Beni pek tanımıyorsun değil mi? Sen de kendince haklısın böyle bir soru sormakta. Soğukkanlıyımdır ama oyun oynamaktan da tehlikeden de pek hoşlanmam" dedi ve başını çevirip Ayaz'a seslendi. Mola vermeye çıktıklarını anlamıştım ben de eşlik etmek için yerimden kalkacakken, "Sigara içmeye gidiyorum" dediğinde biliyorum der gibi başımı sallayarak yerimden kalktım.
"Dila" dedi ve sakince gülümseyerek, "Unuttun sanırım. Hamilesin" diye ekledi. Gerçekten unutmuştum. Olanlardan sonra ben de gidip bir tane içmek istemiştim.
"Unuttum..." dediğimde deminki yüz ifadesi silinmiş her zaman olduğu gibi soğukkanlı Alaz geri gelmişti: "Bundan sonra unutma."
"Oldu canım, başka ne istersin?" demek vardı. Ama sustum, beni sinirlendirmemesi gerekirken bu denli hırslandırması garibime gitmişti. Tepki verirken daha sakin olma kararıyla başımı salladım. Bu bebek doğana kadar her şeye "evet", her şeye "tamam" diyecek, her ne isterse yapacak, sonra çocuğun annede kalma hakkını da yanıma alarak yoluma devam edecektim. Onsuz... O yüzden Alaz'a şu an boyun eğdim. "Ben olmam Alaz, benden sana eş olmaz" diyemezdim. "Hoş benden kimseye eş olmaz, bu benim çıkmazım çünkü benliğimi abinle gömdüm" diye düşüncelerimle dalgın dalgın birkaç saniye yüzüne bakarken,
"Kimse yokken rol yapmana gerek yok Dila..." deyip sanki düşündüklerimi duymuş gibi konuştu ve masadan kalktı. İçimi şimdiden kocaman bir huzursuzluk kapladı. Onu arkamda bırakıp gitme düşüncemi anlamış olabilir miydi? Bütün bunlara hazırlıklı olmalı ve ona göre plan yapmalıydım. İlk önce aileme bu durumu nasıl anlatacağımı düşünmeliydim. Başımı masaya çevirdiğimde Eylül'le ilk defa uzun süreli göz kontağı kurdum. Sanki bakışları "Beni affet" der gibiydi. Yanımdaki sandalyeye hafifçe vurarak yanıma gelmesini işaret ettim. Eylül yanıma oturunca, "Üzgünüm benim hatam..." deyip günah çıkartmaya başladı.
"Bilerek yaptığın şeye hata deyip yırtmaya çalışman çok akıllıca Eylül ama merak etme, sana kızgın değilim. Ya da sana küsmeyeceğim. Belki de beni aileme karşı büyük bir dertten kurtardın. Ama bunu bilerek yaptığını ikimiz de biliyoruz. O gece olanları anlattığımda beyninde binbir tilkiyle bu planı yapıp beni sağlam alaşağı ettin. Tebrikler..." dediğimde güldü. Ben de güldüm çünkü onun bile planımdan haberdar olmasını istemiyordum. Anlaşamadık, boşandık deyip arkamda bırakmak en mantıklısı olacaktı. Şimdilik ise sanki denizin çalkantısından bir limana sığınmış tekne gibi halat atarak bağlanacaktım. Ancak hava durulup rüzgâr yine benim için esene değin... 

Yıldıza dokunmayı unutmayınız 🌟 sevgilerimle

AŞKIN RENKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin