10.Bölüm: Ölmekten

203 18 3
                                    

"O da ne"dedim hışımla Colin'e dönüp.
"Olamaz, gelmişler!" diye ekledim telaşla. Bu çok acıydı. Şuan iki korkuyla sarsılıyordu bedenim. Gün boyunca üzerimde hissetmediğim o gözler üzerimdeydi.
Ve beklenen olmuştu, onlar gelmişlerdi, beni götürmeye..
--------------------------------

Üzerimden atamadığım korku ve gözümden akan bir kaç damla yaşla yutkundum, dönüp çaresizce Colin'e baktım.
"Geri dönelim, nolur! Lütfen, acele et. Onlarla gitmek istemiyorum.." dedim, ağlamaktan buğulanmıştı sesim.
Colin hâlâ anlamsızca onların ne yaptığına bakıyordu, evimin merdivenine sıralanmış bir sürü, takım elbiseli adam ve bir kadın..
Sonunda olayı kavramıştı, ardından hemen bana konsantre olup,
"Ben gidip konuşayım ha, ne dersin?" dedi.
Onu ilk defa bu kadar endişeli görüyordum.
Ne yapabilirdi ki, elinden hiçbir şey gelmezdi. Beynime yığınla düşünce savrulurken, oturduğum yerde acayip bir çaresizlikle sarsılıyordum,
"Hayır, anlamıyorsun duramam burada daha fazla. Fark edecekler, acele etmeliyiz!" dedim şiddetlenen göz yaşlarımla birlikte. Arabadan inip kaçmayı bile düşünmüştüm ama bu çok dikkat çekerdi ve yine işim Colin'e kalmıştı.
Hemen arabayı geriye aldı ve çok hızlı bir şekilde oradan uzaklaştık. Ödüm kopuyordu. Büyükannemin adı artık nüfustan silinmişti ve evrak işlemleri için beni arıyorlardı belliki. Birkaç gün önce gelen postada bunların hepsi yazıyordu ama eğer yanlarına gidersem onlarla gitmek zorunda kalacaktım. Beni de alıp götüreceklerdi. Kısıtlanmaktan bu kadar nefret ederken resmen onların elinde tutsak olacaktım. Aslında şuan doğru bir şey yaptığımdan da şüphe duyuyordum. Nereye gidebilirdim ki ya da Colin beni nereye götürebilirdi? Ona hiç güvenmiyordum, bunu çok istiyordum ama yapamıyordum. Hep beni şaşırtıyor, hep yanıltıyor ve çoğu zaman kendinden uzaklaştırıp nefretimi tetikliyordu!

Ama sadece bazen, bazen denk geliyordum onun iyi tarafına, o zaman da ağına kapılmış gibi hissediyordum. O tam bir dengesizdi. Belli olmuyordu ne zaman ne yapacağı. Uzaklaşmak isterken daha çok yakınlaşıyor gibiydik ve bu da iyiye işaret değildi.

Göz yaşlarımı sildikçe daha çok şiddetleniyor, sanki daha çok haykırıyordu çaresizliğimi.
Canım yanıyordu yine. Kimsesizlik miydi bana bu kadar koyan yoksa yine istemsizce Colin'in eline düşmüş olmam mıydı? Savunmasız ve kimsesizdim işte, bunu kabullenmekse hayli zordu.
Neden hiç kendi başımın çaresine bakamıyordum?
Biliyorum evet, daha 17 yaşındaydım ama bu benim hiçbir şeyi başaramayacağım anlamına gelmiyordu, gelemezdi!
Neden yapamıyordum o zaman, neden hiçbir şekilde mutlu olamıyordum? Neden bir tek kendime yaslanıp yürüyemiyordum bu yolda ve neden hâlâ bu aptal çocuğun yanındaydım, en önemlisiyse beni şuan nereye götürüyordu?
Colin tekrardan yüzümü süzmeye başlamıştı. Ben de ona dönünce göz göze geldik ama araba kullanıyordu ve başımı çevirmemle o da hemen yola odaklandı. İkimizde ne yaptığımızdan bi haberdik. Tek kelime edemiyorduk. Olabildiğine saçma ve spontane gelişiyordu her şey.
--------------------------------
Kısa bir yolculuktu. Garip bir yerde durmuştuk.
Ahşap bir evdi burası hani şu klasik, yüksek çatılı iki katlı evlerden.

"Colin?" dedim yanıt beklercesine. Beni nereye getirmişti?

"Seni neden buraya getirdiğimin sebebini inan bende bilmiyorum ama bu ev benim kafa dağıtabildiğim tek yer. Hayır yani beş yıldızlı otel falan mı bekliyordun? Başka bir önerin varsa orası da olur, zorla burada tutacak değilim seni." dedi sitemkâr bir halde. Asla memnuyetsiz değildim, bunu da nereden çıkarmıştı. Sadece onun da başını derde sokmaktan korkuyordum, endişem bundandı, beni yine yanlış anlamıştı.

Çaresizliğim yüzündendi her şey! Ona yük olacaktım, gerçekten gidecek bir yerim yoktu. Kahretsin ki kimsem yoktu. Başımı sıkıştırabileceğim küçük bir harabe dahi yoktu bildiğim. Colin'in bu sitemli cümleleri kötü hissetmeme ve biraz kırılmama sebep olmuştu. Sonuçta ne o mecburdu bana yardım edip sorunlarıma katlanmaya, ne de ben onun peşinden gelmeye mecburdum...

PERDELİ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin