17.Bölüm: "Daha korkacak neyin kaldı ki?"

71 13 2
                                    

Yine bulmuşlardı beni. Burada bile.
'Peki o halde, size de iyi geceler.' diye geçirdim içimden.

'Size de iyi geceler.'
---------------
(Colin)

Erkenden uyandım, o hala uyuyordu. Duşumu alıp sessizce hazırlanıp evden çıktım. Acele bir şekilde arabaya atladım ve rotamdan eminmişcesine sürdüm, aslında hiç bir amacım yoktu, nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Biraz nefes almalıydım sadece. Her şey boğmaya başlamıştı çünkü.
Düşünmeye ihtiyacım vardı. Olanlar çok ilginç ve sinir bozucuydu, kafam da çok bozuktu.

Onu biraz rahat bırakmak istemiştim. Ne yaşadığından bi haber, ona daha fazla acı çektirmekten başka bir işe yaramıyordum zaten. Bugüne kadar evimde olduğu halde fark edememiştim bile. Kaderimiz öyle kusursuz işliyordu ki, şaşmamak işten değildi.

Belki de beni arıyordu, belki de bulduktan sonra yanıma gelmeye çekinmişti ama lanet olası, sorduğum sorulara da cevap vermiyordu ki! İşte beni çıldırtan özelliği de buydu. Ona yaklaşmaya çalışmıştım evet ama oldukça tepkisizdi. Ben artık her şeyi geride bırakmıştım. Bu tuhaf kızın içini bilmek istiyordum. İstemsizce daha yakınında olmak istiyordum ama uzağına, en uzağına kovuyordu beni. Her defasında ona zarar vereceğimi düşünüyordu belki de. Haklı olabilirdi..

Onu görene kadar, ona zarar verebilmeyi düşlüyordum. Şimdi ise gelmiş bir bankta oturup, belki yanında olmazsam rahat hisseder diye düşünüyordum.
Hayır canım onu umursadığım falan yoktu.
Yine kendimi kandırıyordum.

Eve gitmekle gitmemek arasında ikilemde kalmıştım. Hava iyice kararmış, güneş çoktan batmıştı.
Arabaya binmeyecektim bu defa, son düşüncemi de kendi kendime analiz edip, mantık yürütmüştüm. Galiba bu defa iyi gelebilirdi bu fikir. Kalabalık içerisine girersem, belki o gürültü saçma saplantılarımın beynimde oluşturduğu yankıyı daha az hissettirirdi... Denemeye değerdi.
Bu ıssız ortamdan bir an önce kurtulmak istiyordum. Arabayı olduğunca hızlı sürüp şehrin en kalabalık semtine ulaşmıştım.
Kendime burada da oturacak bir bank bulmuştum ama oturmak yerine biraz yürümek iyi gelebilirdi sanırım. Yürürken bir yandan sokak müzisyenlerinin söylediği şarkılar dilime dolanırken, gözlerimi o afilli ışıklardan alamıyordum. Bir an, daha önce buraya hiç gelmemiş olduğumu anımsadım.. cidden? Bu semti duymuştum fakat sokaklarında gezmenin ne demek olduğunu hiç öğrenememiştim şimdiye dek. Fakir semti derlerdi buraya. Oysa bana hissettirdikleri simdiye dek duyduğum tüm önyargıları unutturmuştu, meğer semtlerin en zenginiymiş dedim kendi kendime. Bunu öğrenmiştim.
İçimde ki bütün sıkıntıyı bu kadar kolay atabileceğimi önceden bilseydim eğer, her zaman yaptığım gibi her kötü hissettiğimde içip, sokak köşelerinde sızmak yerine, gelip sabahlıyana dek bu havayı teneffüs edermişim içime..

Pişmandım önceki yaşantımdan, boştu her şey önceden, çok boş. Bu sıkıyordu en çok canımı. Haftalar içerisinde yaşadıklarımı daha küçük yaşlarda yaşamış olsaydım eğer, kendime hak verirdim. Belki intihar sebebi bile olabilirdi. Asabi bir çocuktum. Her şeye parlar, sinirlenirdim. Şimdilerde ise kendimi tanıyamamaya başlamıştım.
Düşünmemeye çalıştıkça, Mona geliyordu aklıma. Gerçekten kötü biriydim ben. Her şeye zarar veren aptalın tekiydim. Hiç bir niteliği olmayan zavallının biri...
Yokluğumdan istifade, evden gidebileceği ihtimali beynimi yokluyordu. Hiçbir şey bilmiyordum ama kalbimin beynimde attığını hissedebiliyordum.
Bu nasıl bir ihtimaldi?
Hayır. Gidemezdi ki. Daha reşit bile değildi. Eğer gitmeye kalkışırsa, onu bulurlardı. Hayır. Bu kadarına cesaret edemezdi. Hiçbir şey bu kadar basit değildi. Yapamazdı.

Yeterince iyiydim, evet. Eve gitmeliydim artık.

------------------

Mona'nın ağzından;

PERDELİ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin