8.Bölüm: Mavi

188 18 2
                                    

Ben bu hayatın müebbet mahkûmu olmak için doğmuştum belkide ve tüm bunları yaşamak benim için şart olmuştu!

-------------------------------

Uyuyamazdım bu gece. Yine üşüyordum yalnızlıktan. Donuyordum her geçen gün, buz tutuyordum âdeta.

Ama istemsizce daha yakın olmak istiyordum soğuğa. Daha soğuk olsaydı ve daha çok işleseydi içime buzun mavisi...
Mavi rengi her geçen gün daha bir çekiyordu beni kendine.

Colin'in gözleri de maviydi, birden onu düşündüğüm için kızmıştım kendime, bu beni neden ilgilendirsindi ki, kendi gözlerim de mavi değil miydi, neden aklıma ilk onun gözleri gelmişti?

Gecenin kör karanlığında aydınlanıyordu sanki bana göre sokaklar.

Nasıl gündüz ayın bir anlamı yoksa benim de cevapsız sorularla dolu bir hayatta yaşamamın bu denli anlamı olamazdı.

Her geçen günün bana karanlıklar getireceğini düşünürken, günler bana mavileri getiriyordu ama gerçek şuydu ki, mavinin bile gölgesi siyahtı. Bu beni sevindiremiyordu.

Sanki kalp atışlarım ritim bulmak için geceleri bekliyordu. Sakin ve masum geceleri...

Colin aklımdan çıkmıyordu. O tam bir aptaldı.! Bana farklı olduğumu söylüyordu ve bunu açıklayamadığım için sürekli canımı yakıyordu ama kendi dengesiz tavırlarını göremeyecek kadar kördü! Evet ona ihtiyacım vardı ama bu onun bana böyle davranabileceği anlamına gelmezdi! Bilmiyordum benim diğer insanlardan farkım neydi, gerçekten bilmiyordum. Açıklayamıyordum, bunu kendime de açıklayamıyordum ki, ona nasıl açıklamamı bekleyebilirdi? Sadece daha ezik, salak ve belki biraz umursamaz biriydim. Bu kadardı her şey ama o anlamamak konusunda ısrarcıydı. Sürekli bir farkım olduğunu iddia ediyor ve bunu arıyordu, üstelik kendince buluyordu da.

Ben yüz vermeseydim böyle olmayacaktı belki de. Ondan korkmaya başlamıştım. Şimdi nasıl soracaktım, merak edip cevabını aradıklarımı?

Korku, telaş ve biraz soğuk içime işliyordu. Baştan aşağı tedirginlik dolaşıyordu kanımda.

Sanki kalbim, her bir damarıma ağır çekimde pompalıyordu kanı. Sokak lambasının ışığında uçuşan sinekler ağır çekime almışlardı sanki kanat çırpışlarını.

Bu gece perdeler ardında ki gözlerde beni ağır çekimde süzüyorlardı. Vücudumun her bir noktasını ayrı ayrı inceliyorlardı. Yine beni delirtme hedefinde yürüyorlardı ama ağır çekimdi her şey. Ağır ağır, olağanca yavaş..

Bu gece bitmeyeceğe, zaman geçmeyeceğe benziyordu. Başımı hafifçe koltuğun köşesine koydum ve gözlerimi yumup hayaller, yani normal, sorunsuz hayaller kurmaya çalıştım. Nefesimi sıkıca tuttum ve ağır ağır vererek, asla gerçekleşmeyecek olan hâyallerimi sürdürdüm.

-------------------
Sabah 8:00

Burnuma değen tuhaf şeyle irkildim ve uyandım. Gözlerimi açmadan kırpıştırdım, henüz uykum vardı. Bu şey çok yumuşaktı ve beni gıdıklamıştı. Korkmuştum, eve haftalardır el sürülmediği için fare olabileceğini düşünüp küçük bir çığlıkla yerimden fırladım. Ne olduğunu anlamaya çalışarak olduğum yerde toparlandım.

----------

Ama ne tatlı bir şeydi bu böyle. Küçücük bir kedi yavrusuydu ama buraya nasıl girmiş olabilirdi? İkinci kata çıkması hiç de kolay değildi. Öyle masum ve şirindi ki, nasıl girdiği çok da umrumda değildi.

"Sende mi yalnızsın ufaklık, nasıl geldin bakalım buraya, seni de mi üzdüler, onlardan mı kaçtın yoksa, ah küçüğüm hep böyleler biliyor musun? Keşke bende kaçabilsem buradan, gel bakalım, bende senden farksızım, çok yalnızım biliyor musun ufaklık? Birileri var aslında ama biz onları göremiyoruz ve bu da kesinlikle bir yalnızlık sayılır, korkma gel bakalım gel.." Onu usulca kucağıma alıp başını okşarken bir yandan konuşuyordum.

PERDELİ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin