16.Bölüm: Sen

98 13 0
                                    

Mezardan uzaklaştım ama onlar oradaydılar. Onlar da benim gibi babamın yasını mı tutuyorlardı yoksa birbirlerine içtikleri kan kadehini mi kaldırıyorlardı bilmiyordum. Niyetleri neydi hiç bilmiyordum ve bu başlı başına beni çıldırtmaya yetiyordu. Sanırım hiçbir şeyin sebebini öğrenemeyecektim..
----------------------

(2 hafta sonra)

Mona'nın ağzından;

Ciddi bir baş ağrısıyla açmıştım gözlerimi.

Ben... Bir dakika bir dakika...
Ölmüş olabilir miydim?

Şuan neredeydim hiçbir fikrim yoktu ama kesin cennet olmalıydı. En son, neredeydim, ne olmuştu, film şeridi gibi geçmişti her şey gözümün önünden.
Colin, Colin vardı yanımda!

Şuan gerçekten hiçbir şey gerçek gibi gözükmüyordu. Ölmüş olabilirdim. Ben ne zaman, nasıl ve en önemlisi neden böyle bir yere gelmiş olabilirim?
En son yine kendimle ve bir sürü cevapsız soruyla boğuşuyordum, sanırım yine tek değişmeyen şey bu olmuştu.

Çok güzel bir koku vardı etrafta, çok tanıdık bir koku.
Şeftali..?
Yok hayır.
Bu kokuya bayıldığım kesindi. Çok iyi bildiğim bir kokuydu, ama neydi bu?
Kayısı!
Evet kesinlikle kayısı kokusuydu bu. En sevdiğim kokuydu, leziz bir tadı vardı bu kokunun. Her tarafı sarmıştı ve bu inanılmaz derecede hoşuma gidiyordu. Peki bu kokunun kaynağı neresiydi?

Yavaş yavaş ilerliyordum, nereye gittiğimi bilmeden kokuyu takip etmeye çalışıyordum.

Mutfak?
Şuan içerisinde bulunduğum yer mutfaktı ama koku buraya uzaktı.

Hızla evin diğer köşelerine koşturdum. Kurt gibi acıkmıştım ve acayip bir şekilde bu kokunun nereden geldiğini merak ediyordum. Kocaman bir evdi, yalnızca bir mutfak olmak zorunda değildi. Üst kata çıktım aceleyle. Düşünmeden edemiyordum, acaba kaç gündür buradaydım ve neden bu güzel evdeydim? Peki ya kimse yok muydu burada?
Nasıl bu hale gelmiştim?
Eninde sonunda kafayı yemiştim zaten. Daha ne diye olduğum durumun farkına varmaya çalışıyordum ki.

Koku kesinlikle bu kattaydı...
-------------------
Colin'in ağzından;

Zaman şu gibi akıp geçmişti bile. Sanki herkes ve her şey inadıma karşı galip gelme çabasındaydı ve gayet başarılı oynuyorlardı.
Canımı fazlasıyla yakıyorlardı ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu, öylece izliyordum olanları, beni yıkmak işleyişlerini, zaten yıkılmışken..

Dinlenmeliydim artık. Daha fazla sıkamazdım canımı. Birgün ölecektik işte, bu çok açıktı. Sadece benim kıyametim şimdiden kopmuştu!
Boşluktaydım ve ne o boşluğu doldurabiliyordum ne de o boşluktan kurtulabiliyordum! Hiçbir işe yaramaz biri olup arınmıştım sanki yaşama duygularımdan...

Ölmek istiyordum sanki. Yaşamak öylesine tatsızdı. Mona bütün hayatımı mahvetip ortalardan yok olmuştu! Ona lanetler savurmam da bir işe yaramıyordu! Hiçbir şey gelmiyordu elimden. İki haftadır sürekli olarak üç günde bir mezardaki toprağı yenileyip birkaç çiçek dikiyordum, diktiğim çiçekleri sulamıştım bugün. Kimsenin ona dokunmasını, onun yanına gitmesini istemiyordum. Tüm her şeyini ben yapmak istiyordum.
Toprak içerisinde kalmıştı her tarafım, temizlenmeliydim. Belki biraz olsun rahatlardım. Aslında Mona konusunda biraz suçluluk duyuyordum ama şuan bunun da canımı sıkmasını istemiyordum. Belki de o benden önce bulmuştu belasını, ikimizin kaderi nasıl olmuştu da bu kadar kusursuz benzemişti birbirine.. Gözlerle olan durumu ne haldeydi acaba?

Sahi hafızasını kaybedeli de iki hafta olmuştu. Hafızası yerine gelmiş olmalıydı bu günlerde. Acaba şuan ne haldeydi? Bana söylediklerini veya en önemlisi beni hatırlıyor muydu? Kaçıp gitmemeliydi. Yapmamalıydı bunu ama çoktan kayıplara karışmış olmalıydı.

PERDELİ GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin