6 ⊹ Kime bulaştığınıza dikkat edin.

404 57 40
                                    

Öğle arası başladığında Jungkook'un ısrarlarına rağmen yemek için onlara katılmamıştım. Elimdeki kitapla çatıya çıkan merdivenlere ilerledim. Bu kitabı bitirmeyi çok istiyordum birkaç gündür. Kimsenin olmadığını gördüğümde tuhaf bir mutlulukla oturdum basamaklara. Kaldığım sayfayı açıp yavaşça kelimelerde gezdirmeye başladım gözlerimi.

Bir süre sonra birkaç adım sesi duyduğumda ilgiyle oraya baktım. "Ne bu? Erkek arkadaşlarınla takılmayacak mısın?" dedi alay dolu bir ses. "Yoksa senden sıkıldılar mı?" dedi başka biri. Gözlerimi yumdum. Beklediğim kaos, şimdi mi olacaktı yani? Yavaşça gözlerimi araladım. Hana ve üç tane kız göz hizama girdiğinde derin bir nefes aldım. Yanındaki kızlar hatırladığım kadarıyla bizimkilerin sınıflarındaydılar.

İsimlerini bilmiyordum ama çoğu kez bu kızların gözlerinin üzerimde olduğunu görmüştüm. "Niye seninle yakınlar?" dedi sarışın olan. "Taehyung'un hiçbir kıza bu kadar yakın davrandığını görmedim." diye devam etti önümdeki basamakta dururken. Kafamı onlara çevirip ne düşündüklerini duymak istemiyordum. Çünkü şimdiki sözlerinden daha kırıcı olabilirdi düşünceleri, benim için. "Neyden bahsediyorsun?" dedim sessizce.

"Kolunu omzuna atmıştı?" dedi sinirle gülerken. "Gayet samimi görünüyordunuz." diye devam etti. Sessiz kaldım. "Gerçekten, o sabah Yoongi de yanınızdaydı ve resmen sana gülümsüyordu." dedi diğeri. Sesleri aşağılama doluydu. Sanki bu olanlar çok ilginçmiş ve hak etmediğim şeylermiş gibi hissettiriyorlardı. Değersizleştirmek işte bu kadar kolaydı, ses tonuna ve kelimelere bakıyordu sadece. Açıkçası tartışmak veya kendi adıma konuşmak için fazla yorgun hissediyordum şimdi.

"Niye konuşmuyorsun?" dedi Hana sinirle. "Bence onların yanında fazla dolaşmasan iyi edersin." diye devam etti sinirli bir sesle. "Böyle giderse çok fazla düşman kazanacaksın." dedi diğer kız. "Senin iyiliğin için söylüyoruz." diyerek kıkırdadı sarışın olan. Diğerleri de güldüler buna. Sessizliğimden güç alıyorlardı belki de.

"Bizi dinliyor musun sen?" dedi Hana hafif yüksek bir sesle. Elimdeki kitabı çektiğinde gözlerimi ona kaldırdım. "Ne yapıyorsun?" dedim kısık bir sesle. "Ne mi yapıyorum? Asıl sen ne yapıyorsun? Nasıl hepsiyle yakın olabilirsin?" dedi, gözleri nefret doluydu. "Çıkışta birliktesiniz, öğle arasında birliktesiniz, teneffüslerde birliktesiniz?" derken iyice yaklaşmıştı bana. "Karla?" dedi kalın bir ses. Hızla merdivenlerin oraya, tanıdık sese döndüm.

Jungkook ve Jin kaşlarını çatmış buraya bakıyorlardı. Kook hızlıca yanıma geldiğinde ayaklandım. Sinirli bakışları Hana'nın üzerindeydi. "Ne yapıyorsunuz?" dedi sinirli sesiyle. "Karla ile sadece konuşuyorduk." dedi Hana hemen, birkaç adım geri gitmişti. "Elindeki Karla'nın değil mi?" dedi Jungkook. Dudaklarımı bir şeyler söylemek için aralasam da sesimi bulamamıştım. "Sizin amacınız ne?" dedi Jin, olayları anlamlandıramadığı belliydi.

Jungkook kitabımı alıp bana uzattı. Endişeli gözleri üzerimdeydi. Zoraki bir gülümseme kondurdum yüzüme. Jungkook... gerçekten çok sinirli görünüyordu. Yutkundum ve dudaklarımı araladım. "Yemek yediniz mi?" dedim yavaşça. "Hayır, daha değil." dedi Jin sessizce. "Ben çok açım." dedim hemen. "Hadi gidelim." dedim Jungkook'un koluna dokunarak. "Öylece gidecek miyiz?" dedi Kook hemen. Çenesini germişti, gözleri ateş doluydu. "Gidelim." dedim kırgın sesimle.

Bir süre bana baktı öylece sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra Hana'ya döndü. "Baksana Hana." dedi sert bir sesle. "Söylemek istemiyordum ama... her şeyi duydum. Bir daha tekrarlanırsa," dedi kaşlarını kaldırarak. "Karşında bulacağın bizimkilerden başkası olmaz." dedi ona eğilerek. Diğerleriyle de göz teması kurmayı ihmal etmedi. "Kime bulaştığınıza dikkat edin." dedi otoriter bir sesle.

Hana'nın çok korktuğuna emindim. Acaba... bu korkusunun Jungkook'un yeteneği ile alakası var mıydı? Titrek bir nefes alarak geri çekildi. Birlikte koridora çıktık. Yemekhaneye gidip bizimkilerin yanına oturana kadar hiç konuşmadık. Oturduğumuzda biraz çekingen bir ifade ile gözlerimi Jungkook'a kaldırdım. "Nasıl duydunuz?" dedim sessizce.

"Koridordaydık, Kookie bir anda durdu ve hiçbir şey söylemeden çatıya çıkan merdivenlere ilerledi. Zaten onu takip ettiğimde sizi bulduk." dedi Jin hemen. "Duydum." dedi Jungkook. "Sesini tanıdım." diye devam etti gözlerini kaçırarak. "Neler oldu?" dedi Yoongi hızla. "Birkaç kız Karla'yı rahatsız ediyordu." dedi Jin yavaşça. "Tanrım, hangi yüzyıldayız?" dedi Namjoon.

"Sen iyi misin?" dedi Hoseok ilgiyle. "Evet, iyiyim." dedim gülümseyerek. "Eğer iyi değilsen bunu söylemende hiçbir sorun yok, biliyorsun değil mi?" dedi Jimin gülümseyerek. Buruk gülümsemem dudaklarımdaydı. "Haklısın." dedim yavaşça. "Ama yanımda olduğunuz için iyiyim şimdi." diyerek devam ettim.

"İyi olacaksan hep yanında olmalıyız, bana hava hoş." dedi Taehyung gülerken. Ellerini kafasının arkasında birleştirmişti. Bu cümlesi hepimizi yeniden güldürmek için yeterliydi resmen. Masadaki hava çok daha yumuşamıştı şimdi. "Biraz gözlerini korkutsaydınız." dedi Jimin yavaşça. "Bence gayet korktular." dedim gülümseyerek. "Bir daha rahatsız etmesinler seni." dedi Hoseok tatlıca.

Konu dağıldı ve birkaç şey daha konuştuk. "Yarın kaçta buluşuyoruz?" dedi Yoongi. "Ve nerede?" dedi Jin hemen. "Saat 1 gibi, geçenki parkta buluşalım." dedi Namjoon. "Tamamdır." dedi Taehyung hemen. "Kimse geç kalmasın." dedi Yoongi dikkatle hepimize bakarken. "Tamam, tamam." dedi Hoseok gülerek. "Parkı bulabilirsin değil mi?" dedi Namjoon bana doğru bakarken. "Evet, öğrendim." dedim gülümseyerek. Kafasını salladı ve tatlıca gülümsedi. Zil çaldığında hepimiz sınıflara yöneldik. Dersler bir şekilde bitti ve yavaşça evlere dağıldık.

Annem ve babama akşam yemeğinde yarın dışarı çıkacağımı söyledim. Ama onlara yetimhaneye gideceğimi söylemedim, endişelenmelerini istemiyordum. Onlar bana söyleyene kadar evlatlık alındığımı bildiğimi saklayabilirdim elbet. Büyüdüğüm yetimhaneyi fazla hatırlamıyordum. Küçükken evlatlık alınmıştım sonuçta. Sanki kreşe gitmişim gibi bir duyguydu bu.

Annemin zihnindeyken evde bu işlemlerle alakalı bir belge olduğunu öğrenmiştim bu yüzden her yalnız kaldığımda evi araştırıyordum. Ve bir gün belgeyi bulmuştum, böylelikle yetimhanenin ismini ve yerini de öğrenmiştim. Önceki okulumdan ayrılmam hem babamın iş değiştirmesiyle hem de benimle ilgili birkaç sorun yüzünden olmuştu. Bu şehre yani aslında beni evlat edindikleri şehre gelmiştik.

Küçükken, giderken çok fazla ağladığımı hatırlıyordum. Minik bir kız çocuğuydum ve yüksek ihtimalle arkadaşlarımdan ayrılmak benim için çok zordu. Zaten arkadaş edindiysem bir orada edinebilmiştim. Oradaki arkadaşlarım benim için çok değerliydi, minik ve tatlı anılara sahiptim onlar sayesinde. Yarım anılar vardı, isimleri yoktu hafızamda. Şimdi ne yaptıklarını bilmesem bile onların iyi olması için dua ediyordum her gece. Onlardan bana tek kalan minik bir fotoğraftı, her zaman yanımda taşıdığım eski bir fotoğraf.

Sonrasında hayat bana arkadaş konusunda çok cimri davranmıştı. Belki de ben insanların düşüncelerini takmadan edememiştim. Çoğunlukla her şey çok kırıcı ve yorucuydu. Etrafımdaki kimseye güvenemiyordum, düşünceleri beni yaralıyordu. Daha doğrusu düşündükleri ve hareketleri uyuşmadığında yaralanıyordum. Bana iyi davranmaları, güzel sözleri veya tatlı gülümsemeleri acı vericiydi çünkü aslında ne düşündüklerini biliyordum.

Alışkanlık oldu sonra, bu düşünceleri duymamak için kafamı eğdim, gözlerimi kaçırdım, yalnızlaştım. Koruyucu ailem, iyi insanlardı gerçekten. Hep yanımda olmuş ve benimle ilgilenmişlerdi. Sorunlarım olduğunu biliyorlardı, yalnız olduğumu biliyorlardı. Bunlar hakkında konuşmak istediklerinde her seferinde konuyu değiştiriyordum. Onlara yük olmak, istediğim son şeydi.

Annem, okul haricinde dışarı çıkacağıma mutlu olmuştu. Babam bir şey söylememişti ama tatlıca gülümsüyordu. Benim için mutlulardı, bu beni de mutlu ediyordu. Akşam yemeğinden sonra güzel bir duş aldım ve uykunun tatlı kollarına kendimi bıraktım.

Ucubeler Kulübü [bts]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin