BERK'İN AĞZINDAN
Sinirle arabaya bindim ve barın yolunu tuttum. Bara geldiğimde etraf kız kaynıyordu. Barmenin bulunduğu tarafa gittim. Oturduktan sonra barmenden içki istedim. 1 bardak içtim, 2 bardak içtim, 3 bardak içtim... İçtim de içtim yani. Sonra yanıma çok güzel bir kız geldi. "Selam yakışıklı." dedi ve parmağını göğsümün üstünde gezdirmeye başladı. Elini üstümden çekmeye çalışıyordum ama çekemiyordum. Sessizce "Selam." dedim. "Noldu sana böyle? Seni kim üzdü böyle yakışıklı?" dedi dudağını büzerek. Hiçbir şey söylemedim ve sadece sustum. "Hmm.. Sanırım birisi seni fena halde bozmuş. Noldu? Hadi anlat bana." dedi ve biraz daha içki koydu. Kendisine de koydu ve bana sarıldı. Ben de anlatırsam bir şey olmaz herhalde diye düşünerek her şeyi anlattım. Anlatmayı bitirdikten sonra "İlacın olabilirim sanırım." dedi ve bana daha çok yaklaşmaya başladı. Bu kızdan nefret etmeye başlıyordum. Çok itici. Ben erkek adamım bize öyle şeyler yakışmaz! İleride bir balkon vardı. Barmenden bir bardak daha istedim. Kızı kendimden biraz uzaklaştırıp bardağı alarak balkona doğru ilerledim. Kızın arkamdan bakakaldığını hissedebiliyordum. Sonradan koşarak bana yetişti. Öff! Bu kız ne zaman yakamı bırakacak!? Sülük gibi yapıştı yaa! Yanıma geldi ve sadece sustu. Ben ayakta zor duruyordum. Beynim gidip geliyordu. Tam o sıralarda o kız belime sarıldı ve bir yere gitmeye başladık...
ELİF'İN AĞZINDAN
Fizik tedaviden sonra Yi Jung beni bir yere götürmek istediğini söyledi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Lütfen?" dedi ve yavru köpekler gibi başını öne eğdi. Ona da bu yakışırdı zaten. Köpek! Ağzımı açtığım gibi saydırdım. "Mal! Sen kendini ne zannediyorsun? Ne demek seni bir yere götürmek istiyorum? Gel beni ilk zorla öp, beni depresyona sok, senin yüzünden sakat kalayım, sonra yok benimle gel! Avucunu yalarsın!!!" Ben daha içimdekileri dökecekken Begüm omzuma dokundu ve bana "Elif, ben gitmeni tavsiye ederim. Bence git. En fazla ne olabilir ki? Olsa olsa bir çiçek alır, senden özür diler." dedi. Yi Jung ise mal mal suratıma bakıyordu. Ahahah çünkü bunların hepsini Türkçe olarak söylemiştim. Sinirlerim bozulmuştu. Bu yüzden gülme krizine girdim ve kahkaha atmaya başladım. Yi Jung daha çok aval aval bakmaya başladı. Daha çok güldüm ve onu parmağımla gösterip gülerek "Tamam, geliyorum." dedim. Gülümsedi vebeni arabaya bindirdi. Begüm bana yaklaşıp "Ben alışveriş merkezine gidip biraz alışveriş yapacağım, siz gidin." dedi. Arabaya bindik ve Yi Jung'ın götürmek istediği sürpriz yere gitmek üzere yola çıktık.
BEGÜM'ÜN AĞZINDAN
Yi Jung Elif'e onu bir yere götürmek istediğini söyleyince Elif kendisine yapılanları düşünerek ona bir sürü laf saymıştı. Yi Jung'a baktığımda yüzündeki masum ifadeyi gördüm. Her erkek bir şans hak eder diye düşündüm ve Elif'e onunla gitmesini söyledim. Elif ilk başta kabul etmek istemese de sonradan Yi Jung'a dönüp" Tamam, geliyorum." demişti. Ben de alışveriş merkezine gidip biraz alışveriş yapacağımı söyledim ve oradan ayrıldım. Hemen bir taksiye atlayıp büyük alışveriş merkezine gittim. Bayağı bir alışveriş yaptım. İki çift ayakkabı aldım. 5-6 çanta kıyafet aldım. Bütün ellerim dolu bir şekilde ilerliyordum. Tam mağazadan çıkacakken birisi bana çarptı. Malum, benim elimde o kadar çanta olunca çocuk haliyle devrildi yere. Ahahaha çok tatlı bir şey bu yaa. O yerde yatarken bana bakıyor, ben de kıkır kıkır kıkırdıyordum. Çantaları yere bıraktım ve elimi ona uzattım, kalkmasına yardım ettim. "Ah... Şey... Ben özür dilerim..." dedi beni baştan tırnağa kadar süzerek. Daha çok gülmeye başladım ve "Ben özür dilerim asıl hahahah... Baksana benim yüzümden yere düştün. Tabii bu dikkatsizlikle düşmemen imkansız gibi bir şey. Hahaha..." dedim ve çantalarımı almak için eğilirken... O da bir anda eğildi ve çantalarımı almama izin vermedi. "Hiçbir yere göndermem. Bir hata yaptım, onu düzeltmeliyim. Kendimi sana affettirmeliyim." dedi. Noluyo bu çocuğa? Şair filan çıkacak diye korkuyorum. "Hayır, bak ben seni affettim. Üatelik sana gitme hakkı verdim." diyerek ben de koydum ortaya şairliğimi. Lan! Buna şairlik mi denir?! Bu bildiğin kafiye sadece. Pireyi de deve yaptım ya! "Olmaz! Hayatta olmaz! Bırakmam işte! Ben biliyorum, sen affetmedin beni." dedi. Ya deli mi bu çocuk ya?! Ben tanımadığım insanla nereye gideyim? "A-ama ama..." Bir şey diyemeden elinde çantalarla kaçmaya başladı. "A-ayyy! Çantalarımı getirr! Ya! Sen görürsün gününü! Gel buraya!" diye bağırdım ve arkasından koşmaya başladım. Koştum, koştum ama yakalayamadım. Üst kata çıktı. Koştura koştura arkasından çıktım. En üst kata kadar koşturdu beni pislik yaa! "Ayağımda topuklu var be! İnsaf! İnsaf!" diye bağırdım arkasından. En sonunda yemek yenilen katta durdu ve çantaları resmen yere attı. Yere atmasıyla çığlık atmam bir oldu. "Oha! Sen Türkçe mi konuştun, yoksa ben mi yanlış duydum?" dedi şaşırmış bir halde. "Sen nerden anladın bunu dikkatsiz çocuk?" dedim ben de gözlerimi pörtleterek. "Sanırım ikimizde Türk'üz..." demesiyle onun bir Türk olduğunu anladım. Sanırım o da benim Türk olduğumu anlamış olmalı. Durum böyle olunca tanımak istedim bu dikkatsiz çocuğu. "Gel bakalım şöyle, bir şeyler yiyelim seninle. Karnım acıktı hem de." dedim ciddi bir şekilde. "Az önce gelmek istemiyordun, ne oldu da fikrin değişti böyle?" dedi çapkın bir gülümsemeyle. "Çok konuşma da şu çantaları taşımama yardım et." dedim ve bir masaya geçtik. Az sonra bir adam geldi ve bize liste verdi. Bilin bakalım ne listesi? Eveet aferin size! Tabii ki de yiyecek ve içecek listesi. Başka ne olabilir ki?! Herneyse ben ramen ve kimchi aldım. Dikkatsiz çocuk ise sebzeli körili pilavı aldı. Yemeğimizi yemeye başladık. Bir kaç dk. sonra ilk o başladı söze. "Adın ne?" "Begüm. Senin?" "Benim adım da Kaan." Nedenini bilmediğim aptalca bir şey oldu. Ne mi oldu? KIZARDIM! Onun adını duyunca kızarmam gerekmezdi! "Eee Türkiye'de nerede yaşıyordun?" dedi sanki benim halimi anlayıp o atmosferi dağıtmak için. "Şeyy... Ben mi? Ben İzmir'de yaşıyorum aslında." Noluyo be bana? Ben böyle değildim. Ben böyle utangaç değildim. Kendine gel Begüm! Kendimi hemen toparlayıp kendime çeki-düzen verdim. Bu sefer çok fazla özgüvenim gelmiş olacak ki; "Sen nerede yaşıyorsun? Neden Kore'desin? Kaç yaşındasın? Ailen nerede? En sevdiğin renk ne? Sevgilin var mı?" diye soruları peşpeşe sıraladım. Hadi soruyosun, bari sevgilisini sorma! Sanane sevgilisinden?! Ben böyle içimden kendime kızarken o cevap vermeye başladı. "Tesadüfe bak ki ben de İzmir'de yaşıyordum. Kore'de bulunmamın nedeni ise model olmam. Bana Kore'den özel teklif geldi modellik yapmam için -şansa bak abi! Nerde bizde o şans?-. Yaşım 20. En sevdiğim renk siyah. Şu anda sevgilim yok. Ailem ise... O konuya girmek istemiyorum. Senin sevgilin var mı? Neden Kore'desin? Ailen nerede? Kaç yaşındasın? En sevdiğin renk ne?" dedi. Ben de "Hayır, sevgilim yok (bunu derken kızardı ^_^) Koreye 1.si arkadaşım Elif için, 2.si de üniversite için geldim. Ailem İzmirde. 19 yaşındayım. En sevdiğim renk pembe." dedim sorduğu sorulara karşılık. Saatime baktım ve saatin çok geçmiş olduğunu fark ettim. Ona dönerek "Saat çok geç oldu. Ben artık gideyim." dedim ve ayağa kalkıp çantaları elime aldım. Kolumdan tuttu ve "Ben götürebilirim." dedi. "Yok, ben gidebilirim." dedim. O da "Lütfen... Ben götürmek istiyorum." dedi ve elimden çantaları aldı. Cebinden para çıkararak masanın üzerine koydu. Ondan sonra önümden geçerek yürümeye başladı. Ben de onu takip ettim. Dışarı çıktığımızda kırmızı üstü açık çok güzel porsche marka arabanın yanına gittik. Arabayı görünce ağzım '5 karış' açıldı. (Neden 5 karış? Neden 1 karış değil de 5 karış yani? Neden?-,-) Herneyse şu an seninle uğraşamam iç ses. Çünkü tam karşımda mükemmel bir araba duruyor. Resmen aşık oldum. Kaan'a "Pardon ama YUUHH yani!! Şimdi bu senin mi? Gerçekten mi?" dedim. Kaan da "Evet, benim. Ve beğenmene çok sevindim. Hadi şimdi gidelim artık." dedi. Arabaya yaklaşıp benim kapımı açtı ve eliyle oturmamı işaret ederek "Önden bayanlar." dedi. Ben de teşekkür edip arabaya bindim. Kaan kapımı kapatıp çantaları arka koltuğa koydu ve o da arabaya bindi. Arabaya bindikten sonra bana "Eveet, şimdi nereye gidiyoruz bakalım?" dedi. Ben de Kaan'a Berk'in evini tarif ettim. 10 dk. sonra Berk'in evine gelmiştik. Kaan'a dönüp "Çok teşekkür ederim." dedim. Kaan da "Önemli değil. Sonuçta AVM'de sana çarpmıştım. Borcumu ödemek istedim. Umarım beni affetmişsindir." dedi. Ben de "Hmm... Dur bi düşüneyim. Evet affettim." dedim ve atka taraftan çantaları alıp arabadan indim. Birbirimize el salladık ve o gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Senden İbaret
FanfictionTıpkı bir çocuğun yaramazlık yaptıktan sonra annesine "Bir şey diyeceğim ama kızma olur mu?" diye ürkekçe seslenmesi gibi sesleniyorum sana "Çok sevicem ama gitme olur mu?" ❤❤❤