Lexi-
Issız yoldaydım. Yan tarafta orman vardı. Anlaşılan bir dizi klişesinin ortasındaydım.
Üzerimde nedenini bilmediğim kırmızı bir elbise vardı, sorun şurada; Ben kırmızıdan nefret ederim! Bunu ben giymiş olamazdım.Bir yerdeydim ama nerede olduğumu çok çözememiştim. Tabiki filmdeki salak kızlar gibi ormanın içinde yürüyüp kendimi belaya sokmayacaktım. Oradaki bazı ağaçlar kesilmişti. İyice göz gezdirerek onlardan birinin üzerine oturdum.
Duraksayıp ormana baktım. Yeşil ağaçların bazı yerlerinin kan olduğunu gördüm. Bu beni biraz ürkütsede duraksayarak içimden saydırdım. Kalkmayacaktım evet şuan aptal bir inat peşindeyim belki ama gidersem başıma daha büyük bela açma olasılığım... durun düşünmem gerek;
%192838191038128191
Galiiba. Benim gibi bela makinalarından beklenen hazin son hep bu oluyordu.Ayağımdaki hareket ile bakışlarımı gökyüzünden yere indirdim. Ayağımda hareket eden bir canlı vardı. Sanki tavşana benziyordu. Tavşanın yüzü bir anda değişince, elimi damağıma koyarak dilimi yutmamak için üste doğru ittirdim.
Tavşan garip garip bana bakıyordu. Gözlerimde oluşan yanma hissiyle küfür savurduğumda ayağa kalkıp oradan uzaklaşmak zorunda kaldım.
Ormanda koşuştururken içimden "Tanrım! gerizekalı ana karakterlerden bir farkım kalmadı!" Diye isyan edercesine söylediğim cümleler ile bir çalılık görmüştüm.
(Kim Lexi'ye gerçeği söylemek ister?)
İçine girdiğimde garip bir şekilde üzüm bitkilerinin olduğu bir tarlaya gelmiştim. Tarlada gene gezinmeye başladım. Bu sefer hava aksine çok daha sıcaktı.
Üzerimdeki elbise terden belime yapışmıştı, boğazımda hissetiğim kuruluk ile gözlerim su aradı. Tarlada üzüm dışında hiçbirşey yoktu. Kendime engel olamayarak elime attığım üzümlerden birkaç tane yedim.
En sonuncuyu yediğimde gözlerim kararıyordu. Gene bir bok yedim gibi hissediyordum. Dizlerim çekiliyordu sanki bir el ayak bileklerimi sıkı sıkıya tutmuş çekiyor gibiydi. En sonunda yer bir kapı haline geldi ve ben bunun içine düşmüştüm.
Kalbim düşemenin verdiği ani korkuyla sıkı sıkı atıyordu. Yere indiğimde iki tane köpek beni karşıladı. Üzerime atlayacakları zaman bir kadın onu durdurdu
"Susun!! Sen, küçük kız.. yaşamaya nasıl cürret edersin?!"
Pardon abla özür dilerim yaşadığım için, tabi bunu yüzüne söyleyecek kadar yürek yemedim. Kadının bakışlarındaki zehirli ifadeyi çok net algılayabilmiştim. Üzerime üzerime gelirken yerle buluştum. Geri geri gitmeye devam ediyordum.
Kafasıyla bana birilerine bir işaret vermişti. Bana dönerek alayla güldüğünde bir an sinirlenir gibi olsamda korkum daha ağır basıyordu. Muafızlar gelip kollarımdan tuttular. Bırakmaları için isyan ediyordum kollarımı çekiştirdiğim zaman daha fazla canım yanıyordu. Kadın koridorlardan birine girdiğinde muafız bozuntuları beni oraya sürüklediler.
Kadın bir odaya girdiğinde bende girmiştim. Daha doğrusu zorla girdirilmiştim! Arkası dönük bir adam vardı. Muhafızlar kafamı yere doğru eydi. Bu neydi reverans falan mı yapacaktım? Adam bana doğru döndü. Adamın yüzüne bakmaya çalışıyordum. Fakat muhafızlar yüzünden göremiyordum. Adam eliyle bir işaret verdi.
Muhafızlar beni serbest bıraktığıda adamın yüzüne baktım. Beyin hücrelerim sanki adamın yüzünü algılayamıyordu. Gözlerimi kırptığımda bile adamın görüntüsü hafızamdan siliniyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Tanrı: Tek Varis
FantasyBazen hayatımızda hiç bir şey yolunda gitmez.. Tükenmişliği, acıyı ve çaresizliği dibine kadar hissederiz. Hayat bazen size ışıldar benimkinin karardığı gibi.. Hayatının bütün yıkıntısını tek başına kucaklamış bir kızdan bahsediyoruz... İKİ TANRI:...