dokuzuncu perde

132 16 13
                                    


keyifli okumalar dilerim.🃏♣️
paragraf arası yorum yapmaktan ve
bölümü oylamaktan çekinmeyin lütfen.

🃏♣️paragraf arası yorum yapmaktan vebölümü oylamaktan çekinmeyin lütfen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

öğle arasıydı. tiyatro kulübü olarak bugün öğle yemeklerimizi beraber yemek için sözleşmiştik. haftasonu olan buluşmamızda jimin'in aklına uyup tiyatro dışında neredeyse her şeyi konuşmuştuk. bu yüzden şimdi konuşacaktık. adımlarımızı kafeteryaya doğru ilerletirken duraksadım. içimden bir küfür savurup konuştum. "senaryo kağıdını kulüpte bıraktım." taehyung gözlerini devirirken derin bir nefes verdi. "aferin sana."

"iki dakika alıp gel." dedi namjoon. bakışlarım yoongi'ye dönmüştü çünkü kulübün anahtarı ondaydı. bunu fark ettiğinde irkildi. "anahtar dolabımda." kafeteryanın çıkışına doğru ilerlediğinde arkasından gittim. yoongi ile, o fırtınalı gece hakkında hiç konuşmamıştık. ama ikimiz de o gece hakkında konuşmak istiyor, bir şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyor gibiydik.

dolabını açıp içerisinden aldığı anahtarı bana uzattı. ardından siyah bir sweatshirt uzattı. bu, benim ona verdiğim sweatshirttü. "teşekkür ederim tekrardan. şemsiyeni çıkıştı veririm. elinde taşımak zorunda kalmazsın."

bir süre cevap vermediğimde tekrar konuştu. "yıkadım ben. kirli falan değil." başımı iki yana salladım. "kirletecek bir şey yapmadın zaten." gitmek için arkasını döndüğünde yutkundum. "bekle." bana doğru döndü tekrardan.

"o gün hakkında konuşmayacak mıyız?" bakışlarını kaçırdı. hiçbir şey olmamış gibi davranmanın mantıksız olacağını o da biliyordu, bu belliydi. "kulüpte konuşalım mı? burası biraz sesli." dedi kahve gözleri tekrar benimkilerle buluşurken. başımla onayladım onu ve ikimiz de aynı yöne doğru yöneldik, tiyatro kulübüne.

sahnenin ucuna oturup bacaklarımızı sahneden aşağı sarkıttık. sahne yüksekti. benim ayağım zorlamadığım sürece yere değmiyordu, yoongi'nin ise hiç değmiyordu. konuşmadık. konuşmaya kendimiz başlamak istemiyorduk sanki. bu sessizliği bozan kişi ben olmayacaktık, kararlıydım.

"bir şey hissettirdi mi?" kafamı ona doğru çevirdim. neyi kastettiğini anlamamıştım. gözlerimi kırptım birkaç kere art arda. "o gün öpüşmemiz, bir şey hissettirdi mi?" sormasını beklediğim soru bu değildi. cevaplamadım. vücudunu hafifçe bana doğru çevirip elini kalbime götürdü. "buranda."

tekrardan önüne döndü. elleriyle dizlerine uzandı. bana bakmıyordu. "ben tuhaf hissettim, hoseok. nefes bile alamayacakmış gibi hissettim. heyecanlandım. kalbim atması gerektiğinden daha fazla atıyordu. ben.." başını eğdi hafifçe. "böyle hissetmem normal değil sanırım."

"az önce saydıklarını ben de şu an yaşıyorum galiba." dediğim şeyden sonra güldüm. "benden hoşlanıyor musun yoongi?" sorduğum soruyla gözlerini büyütüp bakışlarını hızla bana çevirdi. çatılan kaşlarıyla bir süre baktı bana. "asıl ben sana sormalıyım bunu. beni öpen sendin, değil mi? benime evime geldiğin gün üzerime doğru gelen?" haklıydı. "sen de bana karşılık verdin. hiçte mutsuz gibi değildin." dedim alaycı bir tavırla.

"kapa çeneni." güldüm dediği şeyle. ciddiye alıp alınmamıştım tabii, o da ciddi değildi zaten. "ben o kadar şey söyledim sana. hâlâ anlamadın mı?" elbette anlamıştım. ama emin olamamıştım. fakat bu dediğinden sonra emindim. "ben de o kadar şey yaptım sana. asıl sen anlamadın mı?"

"ben yapmadım sanki!" dediği şeyle kaşlarımı çattım. "öyle mi? öpmeme karşılık vermek dışında hiçbir şey yapmadın." kabul ediyorum, onunla atışmak çok eğlenceliydi. "yaptım gayette! önünde üzerimi çıkardım ben."

dediğiyle ben de duraksadım, o da duraksadı. hafifçe öksürüp önüne döndü. ben ise çok geçmeden kendime hakim olamayıp kahkaha atmaya başlamıştım. "tanrı'm!" karnımı tutarak gülmeye devam ettim. "görmeyeyim diye tişörtünü kafama atmadın mı?" kaşlarını hafifçe çattı. "görmemen için değildi bir kere. sen kaybettin şansını, yapacak bir şey yok." gülüşümü durdurmaya çalıştım. "tüh, yazık oldu o zaman." güldü dişlerinin arasından. "salak."

     "ee, soruma cevap vermeyecek misin?" başını olumsuz anlamda salladı. "hayır vermeyeceğim." gözlerimi kıstım, başımı hafifçe geriye çektim. "nedenmiş?" tek omzunu silkti bana bakarken. "çünkü, o fırtınalı gece verilmesi gereken cevapları verdi bence. vermedi mi?" dediği şeyle içime su serpilmişti. son konuşmalarımızda benden hoşlandığını zaten anlamıştım ama bu verdiği en net cevaptı.

     elimi omzuna atarak onu kendime doğru çektim. "verdi."

okuduğunuz için çook sağolun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

okuduğunuz için çook sağolun.

geçiş bölümü.
bu yüzden kısa sürdü.
bugün attığım ikinci bölüm, vay be.

ne düşünüyorsunuz bölüm hakkında?
kısaydı, üzülmemişsinizdir umarım.

theatre club ★ sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin