16. Kayıp Parçalar

1K 33 4
                                    

Kaderlerimiz mühürlendi. Bu kaderden kaçış yok. Ne kadar koşarsan koş, ne kadar kaçarsan kaç. Fark etmez

Dawn son birkaç günün neredeyse her anını Chris ile geçirmişti. Evdekiler yokluğunu fark etmesinler diye arada bir görünüyordu. Chirs'te biraz toparlanmaya başlamıştı.Artık ikisi kısa yürüyüşlere çıkabiliyorlardı. İyileşmesinin de etkisiyle Chris eski haline dönmüştü. Dawn'nin tanıdığı, sevdiği adama. Daha sakin, daha neşeli olmuştu. Bu halinin Dawn sayesinde olduğunu söylüyordu. Dawn'nin yemek yapma girişimlerinden bıkmış olacak ki, kendini biraz torparlar toparlamaz yemekleri kendisi yapmak istemişti. Bu akşam birlikte yemek yapacaklardı. Dawn odasında hazırlanırken, bu akşam Chris'e hafızasını kaybettiğini söylemeyi planlıyordu. Dawn'nin son olaylardan sonra emin olduğu bir şey vardı. Chris'i seviyordu. Ona güveniyordu. Diğerleri istemese bile söyleyecekti. Bu kararla Chris'in evine doğru yürümeye başladı. Chris ortalarda görünmüyordu. Dawn Chris'e seslendi. Ama cevap veren yoktu. İçini bir endişe kapladı. Chris daha yeni iyileşmeye başlamıştı. Ya bir yerlerde fenalaştıysa. Üst kattaki odalarda Chris'i aramaya başladı. Koridorun sonundaki odaya girdiğinde karşılaştığı manzara karşısında dondu kaldı. İçerideki masanın açık çekmecesinden resimler sarkıyordu. Birkaçı da yere düşmüştü. Yere düşen resimlerin hepsinde sadece bir kişi vardı. Dawn.

Dawn bir inanmazlık duygusuyla yere eğildi, resimlerden birini eline aldı. Resimde evinin önünde duruyordu. Kaliforniya 'daki eviydi. Üstünde kalın kıyafetler vardı. Demek ki kıştı. Yani Chirs ile gitmeden önce çekilmişti. Hafızasını kaybetmeden önce. O zamanlar Chris ile daha tanışmamıştı bile. Chris'in bu evi bilmesine imkan yoktu. İlk defa birlikte gitmişlerdi. Sonra aklına Chris'in evi nasıl kolaylıkla bulduğu geldi. Kaliforniya'yı çok iyi bildiğini söylemişti. Bu nasıl olabilirdi?. Dawn titreyen ellerle çekmeceyi açtı. Çekmecenin içi Dawn'nin resimleri ile doluydu. Okulda, arabada, sahilde yürürken, denizde surf yaparken. Dawn'nin hatırlayamadığı anılara ait resimler.

'Bu olamaz. Hayır. Bu olamaz' dedi kendi kendine.

Chris onu takip ediyordu. İlk tanıştıklarında da bunu söylemişti. Ama Dawn bunu ciddiye almamıştı. Onunla oyun oynuyor sanmıştı. Chris onu nerden tanıyordu?. Neden onu takip ettirmişti?. Dawn içinden bu sorulara cevap ararken, odaya doğru gelen telaşlı ayak seslerini duydu.

'Dawn'

Dawn yüzünü ona doğru dönmedi. Ellerinde hala resimler, orada öylece duruyordu.

'Dawn. Ben..' Chris yakınına gelince, Dawn bir adım geri çekildi.

'Dawn ben her şeyi açıklayabilirim'dedi Chris temkinli bir sesle.

'Neyi açıklayacaksın Chris?. Neden beni takip ettirdin?. Nereden beni tanıyorsun?' dedi Dawn bağırarak.

'Dawn seni takip ettiğimi inkar edecek değilim. Bunu yaptım çünkü sebeplerim vardı' dedi Chris sükunetle.

'Hangi sebepler Chris?. Hangi sebepler bunu haklı çıkarabilir?'

'Seni korumak için yaptım. İyi olduğunu öğrenmek için' dedi Chris Dawn'e doğru ellerini uzatarak.

'Çek ellerini. Sakın yaklaşma. Buna daha fazla katlanamam' dedi Dawn kapıya doğru dönerek.

Chris Dawn'nin bileğinden tutarak 'Böyle gitmene izin veremem. Bu sefer olmaz. Bu şekilde öğrenmeni istemezdim. Ama artık her şeyi bilmenin vakti geldi'

'Bana neyi anlatabilirsin?'

'Dawn ben seni kendimi bildim bileli tanıyorum. Bütün çocukluğum seninle geçti. Hatta bütün hayatım. Her anımda varsın. Hayatımın her köşesindesin. Hatıralarım seninle dolu'

Dawn hiçbir şey söyleyemedi. Bu nasıl mümkün olabilirdi?. Karşısındaki adam gözlerinin içine bakıyor, onu tanıdığını söylüyordu.

Kapıya doğru birkaç adım gerileyerek 'Buna inanmıyorum' dedi kendinden hiç emin olamayan bir ses tonuyla.

'Üzgünüm Dawn. Böyle öğrenmemeliydin. Ama sana anlatmalıyım. Hatırlatmalıyım'

Bu son cümle ile birlikte Dawn soluğunu tuttu. 'Biliyordun' dedi suçlarcasına.

'Biliyordum' diye kabul etti Chris.

'Söylediğin hiçbir şeye inanmıyorum. Hafızamı kaybettiğimi nasıl öğrendin bilmiyorum ama bunların hepsi yalan. Daha fazla duymak istemiyorum'

'Sana kanıtlayabilirim. Bu söylediklerimin hepsi doğru. Öğrenmek istemiyor musun Dawn? Bütün hayatını, hatıralarını'. Biran duraksadı. Sonra ekledi. 'İnanman için karşı duvara bakman yeterli'

Dawn karanlıkta kalmış karşı duvara bakınca, darmadağın olduğunu hissetti.

Duvarda onlarca resim asılıydı. Bu resimlerin diğerlerinden farkı, bu resimlerde sadece Dawn yoktu. Bart, Cindy, Carrie, Jory ve Cory'de vardı. Dawn gördüklerine biran anlam veremedi. Resimlere yaklaştı, daha dikkatli bakmaya başladı. Gözleri onu yanıltmıyordu. Hepsi oradaydı, bu resimlerdeydiler. Bu resimlerden bazılarını daha öncede görmüştü. Hafızasını kaybettikten sonra diğerleri ile baktıkları albümdeydiler. Bu resimler Dawn'nin kenarlarından kesildiğini düşündüğü resimlerle birebir aynıydı. Bu sefer kırpılan kısımlarda kalan kol ve ayakların sahibi de vardı resimlerde. Uzun boylu ve yeşil gözlü bir çocuktu. Yeşil gözlerindeki ifade tanıdıktı. Dawn dönüp onu dikkatle izleyen yeşil gözlerin sahibine baktı.

'Resimdeki çocuk neredeyse tüm hayatı boyunca tek bir kadını sevdi. Onu daha küçük bir çocukken tanıdı. Bütün çocukluğunu onunla geçirdi. İlk defa bu kızla güneşin doğuşunu izledi. Sadece bu kızla dans etti. Bütün acı, tatlı hatıralarında bu kız vardı. O kız onun hayatının her köşesine sızmıştı. Kaderleri mühürlendi Dawn. Bu kaderden kaçış yok. Ne kadar koşarsan koş, ne kadar kaçarsan kaç. Fark etmez'

Dawn yerin ayağının altından kaydığını hissetti. Şiddetli bir acı kalbini yakıyordu. Buradan hemen çıkmalıydı. Olabildiğince uzaklaşmalıydı. Ayaklarının onu götürebildiği son güçle koşmaya başladı. Chris'in arkasından geldiğini hayal meyal duyabiliyordu. Ama durmadı. Daha hızlı koşmaya başladı. Her şeyi ardında bırakmak istiyordu. Chris'in arkasından bağıran sesini duyamayana kadar koşmaya devam etti.

Dawn eve varır varmaz, tavan arasına çıktı. Deli gibi Carrie'nin görmesinden kaçındığı kutuyu aramaya başladı. Kutuyu bulduğunda, içindekilerin hepsini yere döktü. Dawn yere, resimlerin arasına çöktü. Kutunun içindeki resimler, Chris'in duvarındaki resimlerle bire bir aynı resimlerdi. Resimlerden kırpılan kısımlarda atılmamış, bu kutuya konmuştu. Elindeki küçük kırpıklara bakan Dawn, resimlerde aynı çocuğu gördü. Yeşil gözlü, uzun boylu çocuk. Bazılarında ise çocuk kenarlarda olmadığı için resimlerden kesilmemişti. Bu resimlerde çocuk yeşil gözlerinde öyle bir aşkla yanındaki kızıl saçlı kıza bakıyordu ki, bu görmemek imkansızdı. Dawn resimlerde kendi yüzünde görmeyi hiç beklemediği bir adanmışlıkla bakıyordu çocuğa. İkisini arasındaki güçlü bağ resimlerden bile anlaşılıyordu.

Chris'in sözleri yankılandı zihninde 'Kaderleri mühürlendi Dawn. Bu kaderden kaçış yok. Ne kadar koşarsan koş, ne kadar kaçarsan kaç. Fark etmez'

Dawn tavan arasının zeminine boylu boyunca uzandı. Keder gözlerinden akıp, kalbine ulaşıncaya kadar ağladı.

Chris tam banyodan çıkarken, Dawn'nin sesini duymuştu. Ona sesleniyordu. Belki de evin içinde onu arıyordu. Hemen üstünü giyinip alt kata indi. Ancak Dawn alt katta değildi. Chris korkuyla resimlerin asılı olduğu odaya koşmuştu. Onu orada görünce, her şeyi nasıl bir kez daha eline yüzüne bulaştırdığını anlamıştı. Ofisinin çekmecesindeki bütün resimleri buraya getirmişti. 10 yıl boyunca onu her özlediğinde baktığı resimlerdi bunlar. Yine her şeyi mahvetmişti. Oysa günlerdir bir rüyanın içindeydi sanki. Dawn ona karşı eskisi gibi olmuştu. Aralarında asla ölmeyecek o ateş yeniden harlanmıştı. Chris özellikle bugünü bekliyordu. Ona her şeyi anlatacak, ondan kendini affetmesini isteyecekti. Dawn her şeyi böyle öğrenmemeliydi. Gözlerindeki o kırgın ifadeyi görmek istememişti.

Ama Dawn koşarak evden uzaklaşırken, yere yığılıp kendini suçlamaktan başka bir şey gelmemişti elinden. 10 yıl önce o kara günde böyle hissetmişti. Chris kaderlerinin seyrinin değiştiği o günle ilgili kimseyle konuşmamış, onları kimseye anlatmamıştı. 

ŞAFAKTA BULUŞALIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin