falling

852 101 60
                                    

Taeyong berbat bir haldeydi.

Yepyeni, büyük yatağının ortasında, kollarını ve bacaklarını iki yana açmış, öylece uzanıyordu. Kolunu kaldıracak hali yok gibi hissediyordu, yoktu da zaten.

Bulundukları günün tarihini gördüğü andan itibaren biraz ağlamak, uyumaya çalışmak, daha çok ağlamakla dolu bir döngüye girmişti. Ne zaman uyumayı başarsa, rüyasında onu görüyor, ağlaya ağlaya tekrar uyanıyordu. Sakinleşebildiği zaman tekrar uykunun kollarına burakıyordu kendini, tekrar ve tekrar acı bir şekilde çekilmek üzere. Böyle böyle, birkaç saat uyumayı başarmıştı.

Aklından çıkmıyordu ki beş yıl öncesindeki o gün, unutamıyordu ki. Baharın sonu, yazın başlarıydı tam, hava sanki o günün değerini anlamışcasına bozmamıştı hiç. Taeyong'un sarı saçlarına renk renk çiçeklerden bir taç yerleştirilmişti, peri gibi görünüyordu. Aynı çiçeklerden Jaehyun'un yakasına da iliştirilmişti, bir yapbozun iki parçasından daha bile uyumlu olmuşlardı. Üstlerinde sadece ince, beyaz bir gömlek ve siyah, kumaş bir pantolon vardı. En güzel aksesuarları ise, paha biçilemez mutluluklarının ürünü gülüşleriydi.

Sade bir düğündü, zaten ikisi de biliyordu, hiçbir süsleme aşklarını gölgede bırakacak kadar güçlü olamazdı.

Aileleri ve arkadaşlarıyla nasıl eğlendiklerini hatırladı o gün, nasıl mutlu olduğunu. Onu düşündü, kocasını. Zihni o gece paylaştıkları yataklarında nasıl birbirlerinin kolları arasında uyuduklarına, tabii, biraz da uyumadıklarına dair görüntülerle dolarken o, soğuk yatağında kollarını bacaklarına sarmış, son kalan gözyaşlarını akıtıyordu.

Ne güzeldi her şey, ne güzel başlamıştı. Beyaz atlı prensi yanı başındaydı ya, bir masalda yaşamaktan farksızdı onun için.

Ta ki hayatın gerçekleri onu vurana kadar.

Ne ters gitmişti, neredeydi sorun, yıllarca kılıf uydurmaya çalışmıştı buna, suçlayabileceği herkesi, her şeyi aramıştı. Ama biliyordu neydi sorun, kabul etmek istemiyordu sadece.

Çünkü aradığı cevabı bulması, bir ayna görmesine bakardı.

Evliliklerinin üstünden uzun bir süre sonraya kadar, görünürde hiçbir sorunları olmamıştı. Hala ilk günkü kadar aşıklardı, gözlerinin içi parlıyordu birbirlerine bakarken. Taeyong mutluydu; eşi, ailesi, arkadaşları, hepsi onun yanındaydı.

Evlenmelerinden bir yıl geçtikten sonra, bir çocuk evlat edinmeye karar vermişlerdi. Biraz erken sayılabilirdi, ki belki de öyleydi, ama ikisi de hiç olmadıkları kadar hazır hissediyorlardı. O zamanlar daha bir yaşında olan minik bebeklerini gördükleri andan itibaren emin olmuşlardı, onun için her şeyi yapmaya hazırlardı.

Yapmışlardı da. Henüz daha yirmilerinin ortalarında bile olsalar harika ebeveynler olmuşlardı. Kızlarıyla olan bağları, herkesin gözle görebileceği kadar güçlü hale gelmişti.

Taeyong hiç olmadığı kadar mutluydu, en azından öyle sanıyordu.

Ya da buna inanmak istiyordu. Hayatının en mutlu olması gereken kısmında değil miydi, nankörlük olmaz mıydı bu yaptığı? Sorun olmadığına inandırmaya çalışmıştı kendini, denemişti. Her şey yolundaydı.

Değildi.

Taeyong yapamıyordu.

Bunu bazen çocukça bulsa da, yapamamıştı. Yaşamaya çalıştığı hayatta üstlendiği sorumluluklar ona fazla gelmişti. Evlenmek, bir ebeveyn olmak, kendi parasını kazanmak, güçlü kalmaya çalışmak ona çok fazla gelmişti.

Dayanamıyordu.

Ama ne kadar kötü hissetse de, kendi üstünde oluşturduğu baskının altında eziliyormuş gibi hissetse de, kimseye hiçbir şey söylemedi.

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin