coming home

2.2K 126 38
                                    

Yirmili yaşlarının sonlarında gibi görünen adam, hissettiği sarsıntıyla başını yaslandığı camdan kaldırdı.

Kendine gelebildiği zaman küçük camın öteki tarafına baktı bir süre, gördüğü görüntü kalbinin sızlamasına sebep olsa da.

Sonunda dönmüştü, ha?

Döndüğü, dönebildiği, için mutlu mu olması gerekirdi? Mutluydu mutlu olmasına, içindeki eskikliği göz ardı edersek. Bırakıp geldiği yer de pek iç açıcı sayılmazdı ya.

O eksikliğe gelirsek... Bunca zaman sonra bunu kaldırıp kaldıramayacağından pek de emin değildi. Onsuz ne yapacaktı? Daha doğrusu, artık onu tekrar görebilirken onsuz ne yapacaktı?

Duyduğu anons sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Ayaklandıktan sonra kucağındaki hırkayı üstüne geçirdi ve çantasını alabilmek için yanındaki çiftin çıkmasını bekledi. Kalabalığın uçağı boşaltmasını bekleyerek geçen birkaç dakika sonunda kendini dışarı attı.

Ayakları yere bastığı an dizleri üstüne çöküp ağlama isteğini bastırmaya çalıştı. Hadi ama, bu kadar güçsüz müsün sen?

Cevabının evet olduğunu bildiği soruyla acı acı sırıttı. Arkasını dönüp birkaç saat önce Japonya'dan bindiği uçağa baktı. Kesinlikle oraya dönmek istemiyordu, o sebepten oraya dönmek istemiyordu.

Tekrar önüne dönüp karşısında duran büyük havalimanına baktı. Olabilecek en yavaş adımlarla ilerlerken buraya gelmeyeli ne kadar olduğunu düşünüyordu. İki yıl. Koskoca iki yıl.

Onlar olmadan geçen iki lanet yıl.

Bavullarını alıp havalimanından tamamen çıktıktan sonra bile hala her şeyi garipsemeden edemiyordu. İki yıl önce buraya son kez gelişini düşündü.

Hayatında boyunca geçirdiği en kötü günlerden birini düşünmenin şu an ona bir faydası olmayacağına karar verip dikkatini başka bir yöne vermeyi denedi.

"Taeyong!"

Kendine seslenilmesiyle başını duymayı çok özlediği sese doğru çevirdi. Yolun karşı tarafında duran ve ona deli gibi elini kolunu sallayan gözlüklü adamı görmesiyle gözlerinin dolmasına engel olamadı.

İlk fırsatta karşıya geçti ve kendini arkadaşının kolları arasında buldu. "Doyoung.." Kollarını sıkıca onun boynuna sardı ve eliyle düşen birkaç gözyaşını sildi.

Daha arkadaşına tekrar kavuşmanın etkisinden çıkamadan duyduğu sesle olduğu yerde kaskatı kesildi. Hani buraya gelmeyeceklerdi?

Doyoung geri çekilse de Taeyong'un kılı kıpırdamadı. Yüzündeki ifadeden bir hayalet gördüğünü sanılabilirdi ama gördüğü kişinin hayaletle en ufak bir alakası bile yoktu.

Aksine, siyah saçları özenle örülmüş minik bir kız çocuğu ona doğru koşuyordu. "Baba!"

Dizlerinin tutmadığını hisseden Taeyong pat diye kendini yere bıraktı. Gözyaşları bağımsızlığı ilan etmişçesine gözlerini terk ederken yapabildiği tek şey orada öylece durup kızını izlemekti.

Yanına vardığında kollarını sardı ona, sanki her an kayıp gidecekmiş gibi sıkı sıkı sardı. İpek saçlarını öptü, sanki ona olan özlemini ifade etmeye yetebilecekmiş gibi öptü.

İnce kolları babasının boynuna sarılmış minik beden hafifçe geri çekildi. "Seni çok özledim."

Taeyong ağzından kaçan hıçkırığı bastırıp elleriyle kızının yüzünü kavradı hemencecik. Gözlerinden düşmüş inci tanelerini ittirdi hafifçe. Sanki onu ilk kez görüyormuş gibi baktı ona. Ne kadar da büyümüştü, değişmişti.

"Ben de seni çok özledim meleğim, çok özledim."

Omzunda bir el hissetmesiyle başını kaldırdı ve bütün çaresizliğinin sebebini görebildi sonunda. Başından beri burada mıydı o?

Taeyong gördüğü kişiyle içten içe sarsıldığını hissetti. Tir tir titriyordu. Gözlerinin önünden içini ürperten onca sahne geçerken hiçbir şey demeden sadece ona baktı.

Kime mi?

Bu sorunun cevabından nefret ediyordu. Midesi içinde yer değiştirmeye başlıyordu sanki bir anda. Berbat bir duyguyla kaplanıyordu bütün ruhu, bedeni.

Taeyong en çok da bu sorunun cevabının sebebi olmaktan nefret ediyordu.

Kime mi bakıyordu?

Eski eşine.

end to start | jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin